YAZARLARIMIZ
Vedat Nair
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
vedatnair@hotmail.com



Yurt Dışından Gelen Sermaye Artış Bedellerinin Kullanımı ve Vergisel Boyutu

Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu ile ilgili olarak 6224 sayılı kanunda düzenlemeler yapılmış fakat daha sonra 4875 sayılı "Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanununun” 5. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. TCMB.’nın da konu ile ilgili olarak Sermaye Hareketleri Genelgesi mevcuttur. Genelgenin yeni TTK.’ya uyumlu hale getirilmeden önceki halinde yurtdışından gelen yabancı sermayenin şirketler tarafından sermaye olarak tescil edilinceye kadar bankalarda açılacak Türk Lirası mevduat yada döviz tevdiat hesabında sermaye avansı olarak takip edileceği şeklinde düzenlemeler yer almaktaydı. Ayrıca 1 No.lu KVK. Genel Tebliği’nde avans olarak alınan bedelleri örtülü sermayenin hesaplamasında dikkate alınması gereken borç olarak nitelendirmiştir. Burada sözü edilen avansın hangi amaçla alındığı çok açık ifade edilmemiştir. Bu nedenle yurt dışından getirilen sermaye avansının bu kapsamda değerlendirilmesi konusu ile ilgili olarak ise farklı görüşler mevcuttur.

Sermaye Hareketleri Genelgesi yeni TTK ile uyumlu hale getirilerek bazı değişiklikler yapılmıştır. Genelgenin yeni halinde sermaye avansı yerine Sermeye Artış Bedeli ibaresine yer verilmiştir. Sermaye bedellerinin yurt dışından nasıl getirileceği hangi işlemlere tabi tutulacağı konusunda ayrıntılı açıklamalar yapılmıştır. Sermaye Hareketleri Genelgesinde yapılan açıklamaları özetlersek;

Yabacı yatırımcıların Türkiye’de şirket kurmak yada mevcut bir şirkete ortak olmak için doğrudan yada dolaylı olarak iştirak etmelerinin ve sermaye artırımında bulunmalarının 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar kanununa göre serbest olduğu belirtilmiştir. Nakit sermaye artırımı dışında da sermayeye iştirak edilebilecek ve bu unsurlar 6102 sayılı TTK. mucibince değerlemeye tabi tutulacaktır. Sermaye artırımına dair 6102 sayılı TTK.’daki düzenlemeler niteliği itibariyle aynı mahiyette olduğundan yabancı ortakların sermaye artırımı işlemlerine de uygulanabilecektir. Sermaye artırımı işleminden vazgeçilmesi durumunda yabancı sermayenin iadesi ile ilgili yapılacak geri ödeme kredi olarak değerlendirilmeyecektir.

Yabancı ortaklardan sermaye artışı için alınan bedellerin sermayeye ilave edilmesi sermaye artışına dair usul ve süreçlerin uygulanması ile gerçekleşir. Aksi halde tutarlar yabancı ortaklar için alacak, şirket açısından kredi niteliğine dönüşecektir. Kredi niteliği kazanan bu tutarların geri ödenmesi halinde kredilere ilişkin esaslar uygulanacaktır. Eğer önceden yabancı ortaktan kredi olarak kullandığımız tutar söz konusu ise bu tutarların sermayeye ilave edilmesi sermaye bedellerine ilişkin usul ve esaslar dahilinde işlem yapılması gerekecek ve bu işlemlere ait bilgiler İstatistik Genel Müdürlüğü Ödemeler Dengesi Müdürlüğü’ne bildirilecektir. Yurtdışından getirilecek sermaye pay bedellerinin 5411 sayılı Bankalar kanununa tabi bankalar aracılığı ile getirilmesi ve TCMB.’da işlem gören döviz cinsinden olması gereklidir. Efektif olarak getirilmesi halinde gümrükte beyan edilmeli, bu tutarlar için limit yada ülke ayrımı yapılmadan gümrük tarafından nakit beyan formu düzenlenmelidir. Yazılı beyan ve nakit beyan formunu ibraz eden kişiye kimlik tespiti yapılmalıdır. Seyahat çeki olarak getirilmiş ise seyahat çekinin yurt dışında düzenlendiğine ilişkin satış makbuzu görülerek alışı yapılmalıdır. Yabancı sermaye veya sermaye artışı olarak gelen bedellerin (efektif olarak gelenler dahil) döviz alım belgesine bağlanması ya da Türk lirası mevduat veya döviz tevdiat hesabına alınarak karşılığında makbuz düzenlenmesi gerekecektir.

Yukarıda yabancı sermaye ile ilgili olarak TCMB. Sermaye Hareketleri Genelgesinin sermaye bedellerine ilişkin hususlarını özetlemeye çalıştım. Sözü edilen genelgede sermaye artırım bedelinden bahsedilmekte ve bu tutarların sermayeye ilave edilmesinin yine 6102 sayılı TTK. hükümleri doğrultusunda yapılacağı açıklanmaktadır. Dolayısıyla yurt dışından getirilen bedellerin sermaye avansı niteliğine dönüştürerek serbest bir şekilde kullanılması söz konusu değildir. Her ne kadar bunu engelleyen bir düzenleme yoktur şeklinde görüşler olsa da netice itibariyle ortada TCMB.’nın konu hakkında yayınlamış olduğu genelge mevcuttur. Bu genelge bankalar açısından bağlayıcı şirketler tarafından da dikkate alınması gereken düzenlemeleri içermektedir. Kaldı ki yurt dışından yapılan para transferlerinin ilgili kamu birimlerine bildirilmesi de gerekmektedir.

Uygulamada adına; sermaye avansı, yitirilen sermaye karşılığı, zarar telafi fonu, sermaye tamamlama fonu veya Sermaye Hareketleri Genelgesinde tanımladığı üzere sermaye artış bedeli densin öz itibariyle mevzu, yabancı sermaye ile Türkiye’de şirket kurmak, mevcut bir şirkete ortak olmaktır. Yani, doğrudan yada dolaylı olarak iştirak edilmesi yoluyla sermaye artışının sağlanması yada sermayenin konulması işlemidir. Bahsi geçen usul ve esaslar dışındaki işlemlerin ise bir sermaye hareketi değil kredi işlemi olacağı söz konusu genelgede ifade edilmiştir. Dolayısı ile yurt dışı kaynaklı sermaye oluşumlarının TTK. hükümleri nezdinde değerlendirilmesi gerektiğinden diğer sermaye artışlarından pek bir farkı bulunmamaktadır. Öyle ise sermaye artırım avansı yerine sermaye artış bedeli ibaresini kullanmak ve TCMB.’nın Sermaye Hareketleri Genelgesinin bu ve benzeri işlemlerde dikkate alınması mükellef açısından özenli bir davranış olacaktır.

Vergi kanunları açısından değerlendirme;

Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen; İştirak edilen şirkete yapılan sermaye tamamlama fonu ödemelerini müteakip, sahip olunan hisselerin elden çıkarılması halinde vergilemesiyle ilgili olarak 01.06.2012 tarih ve B.07.1.GİB.0.06.49-010.01-11 sayılı muktezaya göre;

“6762 sayılı Türk Ticaret Kanunun; 466-469 uncu maddelerinde, yedek akçelere ilişkin hükümlere yer verilmiş olup şirketlerin mecburi veya ihtiyari olarak ayırabileceği yedeklerin neler olduğu, bu yedeklerin şirketin kârından ayrılması gerektiği açıkça belirlenmiş olup Türk Ticaret Kanununda zarar telafisi fonu ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı gibi bu ad altında yurt dışından gelen paraların yedek akçe olarak kabul edileceğine dair bir hüküm de bulunmamaktadır. Aynı Kanunun; 385-390 ıncı maddelerinde esas mukavelenin değiştirilmesine ilişkin hükümler,  391-395 inci maddelerinde esas sermayenin artırılmasına ilişkin hükümler ve 396-398 inci maddelerinde de esas sermayenin azaltılmasına ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Dolayısıyla esas sermayenin artırım ve azaltım işlemlerinin bu hükümlere göre yapılacağı açıktır. Bu çerçevede, sermaye tamamlama fonu adı altında ödenen tutarlar, kurucu ortağı olduğunuz iştirakiniz tarafından Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında sermayeye ilave edilmediğinden, söz konusu tutarların iştiraklerin maliyet bedeline eklenmesi de mümkün değildir. Sermaye tamamlama fonunun ödendiği iştirakin ise söz konusu tutarların sermayeye ilave edilmemesi ve vergi mevzuatında bir istisna hükmü bulunmaması nedeniyle, bu tutarları kurum kazancına dâhil etmesi gerekmektedir. Ayrıca, şirketiniz tarafından sermaye tamamlama fonu adı altında iştirakinize ödenen tutarlar, Gelir Vergisi Kanununun 40 ıncı ve Kurumlar Vergisi Kanununun 8 inci maddesinde sayılan giderler kapsamına da girmediğinden, gider yazılması veya zarar olarak dikkate alınması mümkün bulunmamaktadır. Ayrıca, iştirak hissesi satışının ilişkili kişilere yapılması durumunda da satış bedelinin, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13 üncü maddesine göre emsallere uygunluk ilkesine uygun tespit edilmesi gerekeceği tabidir. Açıklamaları yapılmıştır.

Yine Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı Mükellef Hizmetleri Grup Müdürlüğü tarafından verilen; Yurt dışındaki ana firma tarafından Türkiye'deki firmanın faaliyetinin kesintiye uğramaması amacıyla aktarılan bedellerin vergi karşısındaki durumu ile ilgili olarak verilen 12.02.2013 tarih ve 64597866-KDV-1/1-21 sayılı muktezada;

 

“1- Kurumlar vergisi kanunu yönünden:

5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6 ncı maddesinde, kurumlar vergisinin, mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanununun ticari kazanç hakkındaki hükümlerinin uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Gelir Vergisi Kanununun 38 ve 39 uncu maddelerinde ise ticari kazancın tespitine ilişkin hükümlere yer verilmiş ve söz konusu maddeler ile ticari kazancın tespitinde tahakkuk esasının geçerli olduğu hükme bağlanmıştır. Gelirin elde edilmesinde; tahakkuk ilkesi, gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmesi yani geliri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesi olup, ticari kazancın elde edilmesinde tahakkuk esası benimsenerek gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinlik kazanması aranmıştır. Buna göre, firmanızın bağlı bulunduğu yurt dışı mukimi ana firmadan karşılıksız olarak kullanacağı nakdi desteğin, mahiyeti itibariyle gelir olarak kabul edilmesi ve elde edilen bu gelirin içinde bulunduğu takvim yılının kurum kazancı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

“2- Katma değer vergisi kanunu yönünden:

 ……..hükümlere göre; firmanızın bağlı olduğu yurt dışındaki ana firma tarafından Türkiye'deki faaliyetinizin kesintiye uğramaması amacıyla firmanıza aktaracağı bedeller, Türkiye'de ifa edilen hizmetlerin karşılığı olduğundan, KDV Kanununun 1/1 inci maddesine göre katma değer vergisine tabidir.” Açıklamalarına yer verilmiştir.

Sonuç Olarak;

Maliye görüşlerinde Türk Ticaret Kanununda zarar telafisi fonu ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı nedeniyle yurt dışından gelen paraların yedek akçe olarak kabul edilmesinin ve Türk Ticaret Kanunu hükümleri kapsamında sermayeye ilave edilmeyen tutarların iştiraklerin maliyet bedeline eklenmesinin mümkün olmayacağını açıklamıştır. Sermaye tamamlama fonunun ödendiği iştirakin, söz konusu tutarları sermayeye ilave etmemesi ve vergi mevzuatında bir istisna hükmü bulunmaması nedeniyle, bu tutarları kurum kazancına dahil etmesi gerekeceği de ifade edilmiştir. Ayrıca şirket tarafından sermaye tamamlama fonu adı altında iştirake ödenen tutarlar, Gelir Vergisi Kanununun 40. ve Kurumlar Vergisi Kanununun 8. maddesinde sayılan giderler kapsamına da girmediğinden, gider yazılması veya zarar olarak dikkate alınması mümkün olamayacaktır. İştirak hissesi satışının ilişkili kişilere yapılması durumunda da satış bedelinin, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 13. maddesine göre emsallere uygunluk ilkesine uygun tespit edilmesi gerekecektir. Maliyenin diğer görüşünde ise şirketin bağlı bulunduğu yurt dışı mukimi ana firmadan karşılıksız olarak kullanacağı nakdi desteğin, mahiyeti itibariyle gelir olarak kabul edilmesi ve elde edilen bu gelirin içinde bulunduğu takvim yılının kurum kazancı olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Şirketin bağlı olduğu yurt dışındaki ana firma tarafından Türkiye'deki faaliyetin kesintiye uğramaması amacıyla firmaya aktaracağı bedeller, Türkiye'de ifa edilen hizmetlerin karşılığı olduğundan, KDV Kanununun 1/1. maddesine göre katma değer vergisine tabi olabileceği şeklinde açıklamalar yapılmıştır.

Sermaye avansı, yitirilen sermaye karşılığı, zarar telafi fonu, sermaye tamamlama fonu, sermaye artış bedeli adı altında şirketlerin kayıtlarında takip ettikleri bedellerle ilgili olarak gerek TTK.’da gerekse vergi mevzuatlarında düzenleyici hükümler ve buna ilişkin yaptırımlar yer almamaktadır. Ancak Mali İdarenin konu hakkında vermiş olduğu görüşlerinde ve TCMB.’nın Sermaye Hareketleri Genelgesinde özellikle yurt dışından getirilecek sermaye artış bedelleri ile ilgili olarak detay düzenlemeler yapılmıştır. Konu ile ilgili olarak görüş veren meslektaşlarım özellikle sermaye avansının kullanımını engelleyen bir hüküm bulunmadığı noktasından hareketle şirketlere sermaye avansı konulması bu bedellerin serbest olarak kullanılması ve öz sermaye yapısının yüksek görülmesine olumlu yaklaşmaktadırlar. Fakat yukarıda örnek olarak sunmuş olduğum muktezaları dikkate almak gerektiğinde, yapılan açıklamalar da usulüne uygun yapılmayan sermaye artışları nedeniyle gerek KVK. ve gerekse KDV. yönünden vergisel farklılıklar olabilecektir.

Maliyenin vermiş olduğu muktezada; 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 6. maddesinde, kurumlar vergisinin, safi kurum kazancı üzerinden hesaplanacağı, safi kurum kazancının ise GVK.’nunun 38. ve 39. maddelerinde ki hükümlere göre bulunacağı açıklanmıştır. Buna göre gelirin elde edilmesinde; tahakkuk ilkesi, gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinleşmesi yani geliri doğuran işlemin eksiksiz tekemmül etmesi olup, ticari kazancın elde edilmesinde tahakkuk esası benimsenerek gelirin mahiyet ve tutar itibariyle kesinlik kazanması nedeni ile sermaye artış bedeli adı altına yapılan nakdi desteğin kurum kazancı olarak değerlendirilmesi gerektiği şeklinde tespit yapmıştır. Ancak GVK.’nunun 38. maddesinde ticari kazancın nasıl bulunacağı düzenlenmiştir. Buna göre; “Bilanço esasına göre ticari kazanç, teşebbüsdeki öz sermayenin hesap dönemi sonunda ve başındaki değerleri arasındaki müsbet farktır. Bu dönem zarfında sahip veya sahiplerce:

1. İşletmeye ilave olunan değerler bu farktan indirilir,

2. İşletmeden çekilen değerler ise farka ilave olunur.

Ticari kazancın bu suretle tespit edilmesi sırasında, Vergi Usul Kanunu'nun değerlemeye ait hükümleri ile bu kanunun 40. ve 41. maddeleri hükümlerine uyulur.” Şeklinde ifadelere yer verilmiştir. Dolayısı ile şirketlerin elde etmiş oldukları sermaye artış bedellerini GVK.’nunun 38/1 maddesine göre değerlendirmek gerekecektir. Sadece gelirin kesinleşmiş olmasından bahsedilerek, ortaklar tarafından şirkete sağlanan sermaye avansı, yitirilen sermaye karşılığı, zarar telafi fonu, sermaye tamamlama fonu yada sermaye artışı adı altındaki bedellerinin kurum kazancına ilave edilmesi kanımca yasal dayanaktan yoksun olarak görülmektedir. Ayrıca TTK. hükümlerine atıf yaparak matrah farkı tespiti de bana göre tartışmaya açık bir konudur. Ancak mükelleflerin sermaye ile ilgili olarak yapacakları işlemleri TTK. hükümleri ve TCMB. Sermaye Hareketler Genelgesindeki düzenlemelere göre yapmaları mevzuata uygunluk açısından yerinde olacaktır.

02.01.2015

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM