YAZARLARIMIZ
Selçuk Turgay Azak
Vergi Müfettişi
Ekonomist
selcukturgayazak@hotmail.com



Ekonomi Tarihi Üzerine Kısa Yazı Dizisi 2: John Maynard Keynes Ne Diyor? Nasıl Diyor?

Keynesyen ekonomi politikaları[1], İkinci Dünya Savaşı sonrasından itibaren, gelişmiş ülkelerde yaşanan üretim kaynaklı ekonomik krizinin yaşandığı 1970’li yıllara kadar gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerde uygulanmıştır.  Bu dönemde devletler, klasik fonksiyonları olan tam kamusal mal ve hizmetleri[2] sağlamanın yanında bizzat ekonomik faaliyetlerin içerisinde yer alarak ekonomilere yön veren bir aktör olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da yaşanan yıkımdan sonra, kalkınma ve büyüme sorunu ortaya çıkmış, bu sorunun giderilebilmesi ve gelişmiş ekonomilerin tekrar yükselebilmesi için salt piyasa ekonomisi modelinin yeterli olmayacağı düşüncesi, devletin ekonomik politikaları uygulaması ve ekonomiye yön vermesi açısından görev üstlenmesine sebep olmuştur.

Diğer taraftan Keynes tarafından kaleme alınan ve 1936 yılında basılan “İstihdam Faiz ve Paranın Genel Teorisi” adlı eser ile Keynes,  ekonomi literatürüne Neoklasik iktisatçıların mikro iktisat yaklaşımından sonra ekonomiye makro açıdan bakarak makro iktisatın ayrı bir disiplin olarak ortaya konmasında hayati bir refleks göstermiştir.

Keynes iktisadi analizlerini kısa dönem aralığında gerçekleştirmiştir. Kısa dönemde üretim teknolojisinin ve tekniğinin değiştirilemeyeceği varsayımı altında ekonomide dengeyi toplam talebin yani harcamaların belirleyeceği görüşünü benimsemiştir. Diğer taraftan ekonominin Klasik İktisat anlayışının benimsediği gibi tam istihdamda olmadığı, yani eksik istihdamda[3] olduğu ve ekonomide tam istihdama ancak devletin aktif bir maliye politikası uygulaması suretiyle yaklaşılacağı ifade etmiştir. Yani şöyle düşünün; bir ekonomide 100 elma varken, piyasada 80 adedi satılacak kalan 20 adedin satılamaması ekonomide durgunluğa sebep olacak ve bunu engellemek için ise devletin kalan 20 adedi alarak ekonomideki durgunluğu ortadan kaldırması gerekecektir.

Diğer taraftan Keynes, özel sektörün yatırım kararı alırken kar beklentilerine göre hareket ettiği, kar beklentilerin çok değişken olmasından dolayı yatırımda dalgalanmaların fazla olacağı ve bu durumun ekonomide talep dalgalanmalarına yol açarak durgunluğa sebebiyet vereceğini ifade etmiştir. Keynes, Klasik iktisatçıların ekonomide planlanan yatırımların tasarruflara eşit olması varsayımını reddetmiştir. Çünkü Keynes, yatırımların kar beklentilerine ve faiz oranlarına bağlı olduğunu, tasarrufların ise harcanabilir gelire bağlı olduğunu ifade etmiştir. Yani yatırımların ve tasarrufların aynı parametrelerden etkilenmemesi eşitlenmesi noktasında inandırıcılığını kaybetmiştir. Keynes tasarrufların artmasının -tasarrufların her zaman yatırımlara dönüşmeyeceği varsayımı altında- toplam talepte azalışa yol açacağı ve bu durumun ekonomiyi durgunluğa götüreceğini ifade etmiştir.

Keynes, planlanan yatırımların faiz oranlarından ziyade daha çok kar beklentilerine bağlı olduğunu ifade ederek yatırımların faiz oranlarına olan duyarlığının düşük olduğunu savunmuştur. Yatırımların faiz oranlarına duyarlılığının düşük olduğu varsayımı ile kamu kesiminin genişletici maliye politikası uygulamak suretiyle harcamalarını artırması ve akabinde bütçe açığı vermesi, bütçe açıklarının da kamu kesimi borçlanma gereksinimini artırması ve bu sebepten faiz oranlarının yükselmesinin yatırımları fazla etki etmeyeceği yargısına ulaşılmasına neden olacaktır. Bu durumda kamu kesimi açısından genişletici maliye politikası uygulamak suretiyle bütçe açığı vermesinin sorun olmayacağı, çünkü borçlanmanın olağan bir kamu geliri olduğu ve faiz oranlarının artışının yatırımları olumsuz anlamda fazla etkilemeyeceği sonucuna ulaşılmıştır. Yani bu anlayışta dışlama etkisi çok düşük kalacaktır. Peki dışlama etkisi nedir? Kısaca tanımlamak gerekirse; genişletici maliye politikası uygulanması sonucu bütçe açıklarının artması, artan bütçe açıklarının kamu kesimi borçlanma gereksinimini artması ve anılan gereksinimin faiz oranlarını arttırması ve faiz oranlarının artmasının özel kesim yatırımlarını azaltmasıdır.

Keynes, tüketim harcamalarını ‘Mutlak Gelir Hipotezi’ analiziyle açıklamıştır. Mutlak gelir hipotezine göre tüketim harcamaları harcanabilir gelire bağlıdır. ‘Mutlak’ ifadesinden anlaşılması gereken tüketimin sadece harcanabilir gelire bağlı olduğudur. Keynesyen anlayışta kısa dönem analizler burada da kendini göstermektedir.  Tüketim harcamalarının sadece harcanabilir gelire bağlı olması ‘bugün varsa yerim yoksa yemem’ anlayışını ortaya koymaktadır. Ancak bu modelde harcanabilir gelir arttıkça tüketim harcanabilir gelire oranla daha az artacağından, bireylerin harcanabilir gelir içindeki tüketim harcamalarının payının azalacağını ve bu durumda ekonomide toplam talep azalışları meydana geleceğini ve ekonomide durgunluğun ortaya çıkacağı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu duruma DURGUNLUK TEZİ denir. Binaenaleyh Keynes, devletin aktif olarak ekonomiye müdahale etmesi gerektiğinin nedenini ortaya koymuştur.

Keynes’in ekonomiye talep yönlü bakmasının sebeplerinden biri de çarpan mekanizmasıdır. Çarpan mekanizmasına göre kamu harcamalarında meydana gelen bir birimlik artış ekonomideki gelir hacmini bir birimden daha fazla arttıracaktır. Örneğin devletin piyasadan mal ya da hizmet alımında bulunması durumunda, o malın üreticisinden tutunda nihai satıcısına kadar gelir akışının olmasına sebep olacaktır. Bu durumda kamu harcamalarının etkisi de yüksek olacaktır.

Ancak Keynes, fiyatlar genel seviyesinde meydana gelen değişmeleri, iktisadi analizleri oluştururken ihmal etmiştir bir diğer deyişle sabit tutmuştur. Yani Keynes, enflasyon ya da deflasyon gibi iktisadi sorunlarla hiç ilgilenmemiştir. Filhakika, 1970’lerden sonra ortaya çıkan iktisadi gelişmeler ışığında, Keynesyen analizler ve savunulan politikalar dünya ekonomi gündemine giren stagflasyon[4] için yetersiz kalmış ve bu sebeple Monetarist (Parasalcı) görüş ön plana çıkmış ve Keynesyen anlayış ikinci plana atılmıştır. Bir sonraki yazımızın konusunu da Monetarist görüş oluşturacaktır.

 


[1] John Maynard Keynes’in savunduğu iktisadi anlayış

[2] Faydası bölünemeyen, kimsenin tüketiminden dışlanamadığı, fiyatlanamayan mal ve hizmetlerdir. Adalet, savunma, diplomasi vb…

[3] Ekonomide kaynakların tamamının kullanılamaması, atıl kaynakların bulunması yani ekonominin potansiyelinin altında çalışması durumu

[4] Enflasyon içerisinde ekonominin durgunluğa girmesidir. Yani işsizlikle enflasyonun bir arada görülmesidir.

10.03.2020

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM