YAZARLARIMIZ
Dursun Ali Yaz
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Yeditepe Üniversitesi, MBA
aliyaz@suadiyedenetim.com.tr



Muhasebe Felsefesi

Başlıca sorunlarımız olan; haksız rekabet ve tahsilât zorluğu gibi başlıkların özünde ahlâk ve hukuk sorunsalının yattığını düşünüyorum. Ahlâk, din ile hukukun arasında yeşerir. Her iki alanla da bağlantılı olup altyapısını hukuk, üst yapısını ise din oluşturur. Tamamı bizim mesleklerimizle doğrudan ilişkilidir. Özellikle, ahlâkın alt yapısını oluşturan hukukî düzenlemeler işin can alıcı noktasıdır ve felsefenin yüzyıllardır incelediği ahlâk üzerine düşünce birikimlerinin bizim mesleğimize katkı sunmayacağını söyleyemeyiz.

Başlıktaki ‘muhasebe’ kavramının tanım ve tarifini yapmaktan aciz olduğuma göre ikinci kelimenin yani ‘felsefe’ sözcüğünü ele alalım.

İlk anlamı bilgelik seviyesi demektir. Bilgelik ise bilgi peşine düşme, her türlü bilgiyi elde etmeyi amaçlama, tüm bilgiye sahip olma yolculuğu anlamına gelir. Bilge de bu yolda olan demektir. Kelime anlamı olarak ‘felsefe’ (filo-sophos) veya benzeri düşünce etkinliği bilgelik sevgisi demektir. Doğu kültüründe ise ‘hikmet sevgisi’ olarak tercüme edilirdi. Ne yazık ki ister bilgi deyin isterseniz hikmet, her ikisi de bu topraklarda son dokuz yüzyıldır sahipsiz. Felsefe akla dayalı bir faaliyettir. İnsanın içinde bulunduğu evreni ve onun içinde cereyan eden olayları anlayıp açıklamaya çalışırken kullandığı ana gücü akıldır.

‘Bilim insanı’ veya ‘Fizikçi’ gibi terimler XIX. yüzyılda uydurulmuştur. Isaac Newton, Michael Faraday, James Clerk Maxwell kendilerine ‘doğa felsefecisi’ derlerdi; ‘bilgelik sevgisi’, yani Yunancada philosophia’nın, bir parçası olarak doğuya duyulan merak anlamında antik bir kelime kullanılıyordu. Mesela ‘Edebiyat’ sözcüğünün Avrupa dillerinde doğumu XVIII. yüzyıla aittir.

Önceleri bütün bilimler felsefenin içinde idi. Bilimlerin bugünkü gibi tek tek kitaplarının ve bilim adamlarının olması, birkaç yüzyıl önce bilimsel disiplinlerin felsefeden ayrılmaları, ‘bağımsızlaşmaları’ ile mümkün oldu. Ancak daha sonra her bilimde en son mertebeye çıkan bilim adamları o bilimin felsefesini yapmaya başladılar. Tıbbın, fiziğin, biyolojinin vs. felsefesi yapılmaya başlandı. Dolayısıyla, felsefe yeni bir anlayışla gene bütün bilimlerin üzerinde, onların bulgularını yeni bir gözle değerlendiren, bilim ve uygulamaya yeni ufuklar açan bir mevkide durmaktadır.

Felsefe yapmak, bilineni yeniden sorgulamak; bilinmeyeni ise durup dinlenmeden soruşturmak, araştırıp bulmaktır. Sürekli bir düşünsel arayıştır felsefe. Felsefeyle uğraşan öncü filozoflar, İonya (Miletos, Ephessos, Halikarnassos, Abdera kentleri) düşünürleri, insanın içinde yaşadığı doğayı anlama çabasını ve evrene odaklanmayı kendilerine kaygı edindiler.

Daha sonra felsefe, insanın kendine ve toplumsal yaşamına dönük sorgulamalara yöneldi. Ortaçağda ise dinin başat durumu, düşüncenin dine koşut bir anlam kazanmasına neden oldu. Rönesansla birlikte de bilimsel anlayış öne çıktı ve sanatsal düşünme ve yapılanma önem kazandı. Felsefe, 18. ve 19. yüzyıllarda bilimin rehberliğinde ilerleyerek bazen onun açtığı yolda ilerledi, bazen de ona yol gösterdi.

Felsefenin ana dallarından olan ahlâk (etik), en doğru ve düzgün insan davranışlarını araştır; sanat (estetik), bizleri güzelliğin sınırsız boyutlarını tanımaya hazırlar; mantık (logik) yanlışlara düşmememiz için doğru düşünme ve sağlam akıl yürütmenin ilke ve kuralları üzerine yoğunlaşır. Sonuç olarak, Sanat felsefeye, felsefe bilime, bilim teknolojiye yol gösterir ve bunların hepsi de uygarlığın oluşumunu sağlar.

Felsefe, bütün araştırmalarına ‘Nedir?’ sorusuyla başlar. Ancak böyle bir soruya verilebilecek yanıt metafizik kaynaktan beslenecektir. Bilim, ilgilendiği bir konuya ‘Nasıl?’, Sanat ise ‘Neden?’ sorularını sorarak girişir. Bilim, doğal olguların nasıl neden-sonuç bağlamında ilişkilendiğini; sanat da duygu ve duyumların neden hoşlanma yarattığını araştırır.

Uzun uzun felsefenin sağını solunu konuştuk. Düşünmenin, tartışmanın, uzlaşmanın önemine ve erdemine değindik. Aristoteles düşünme etkinliğini; ‘tanrısal makama en yakın olan eylem’ kategorisine alırken, felsefe yapmanın sıradan bir çalışma olmadığının altını çiziyor. Peki bu kadar zorlu bir süreç yani felsefe yapmak ne işe yarar?

Düşünceden Düşünce Üretmek

İnsana özgü olan her şey felsefenin konusudur, insanın ilgilendiği her konu felsefeyi de ilgilendirir. Aslında felsefe, önyargıları sabit fikirleri ortadan kaldırmak, kafalarımızda oluşan duvarları yıkmak ve bir beyin fırtınası yaratmaktan başka bir şey değildir; ama herkese gereklidir. Özellikle vergiciliğin ve yine her yaptığı işte kendini ifade etmeye çalışan muhasebecilerin. Zira felsefe, sorunlar karmaşası karşısında düşünceden düşünce üretmektir.

Özellikle, yüzyıllardır ‘ulul emre itaat’, ‘icat çıkarma’, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ ve benzeri akıl tutulmaları eşliğinde strateji belirleyen toplumlardan karşılıksız ve kendi aleyhine özgür düşünce ve sistematik kuracak bir asalet beklenmemelidir. İlkokuldan başlayarak ezber ve nakilci bir modelle gençleri yetiştirirken, boy boy iş ilanlarında analitik düşünme yeteneğine sahip insanlar aramanın tezatı bu nitelikteki bir çalışanın sadece fen bilimlerinden yetiştiğinin zannedilmesiyle açıklanamaz. Gerçek analitik kabiliyetin akıl yürütme yani felsefe yapmaktan ibaret olduğunu idrak ettiğimizde meslek sorunlarıyla cebelleşen dostlarımızın, önyargı ve kabullerden uzak kalabilecek felsefe gibi farklı uzmanlık alanlarına başvurmaları halinde çözümlerin sayısı ve sağlık düzeyi artacaktır inancındayım.

Günümüzde felsefe, karşımıza çıkan ya da bizim kendimizin yarattığı problemler üzerinde yine çözümlemeler, yorumlar yaparak onları anlamaya ve halletmeye çalışmaktadır.

Günlük hayatta, ‘lafı uzatmak’, ‘geyik yapmak’ şeklinde tabir ettiğimiz dalga geçmeye yönelik kinayeli ifadeleri bir kavram etrafında birleştirmek istediğimizde karşımıza ‘felsefe’ çıkıyor. Yani, nerede boş bir iş, boş bir uğraş varsa bu durumu yaftalamak adına ‘felsefe yapma’ terkibini kullanıyoruz.

Bu yazıda felsefenin boş konuşmaktan ziyade, güçlü bir düşünce sistematiği gerektirdiği, yine matematiği güçlü kimselerden beklenen analitik düşünme yeteneğinin aslında felsefe bilimiyle ilgilenmeden elde edilemeyeceğini ve son olarak felsefi düşünme çabalarının muhasebe mesleğinin kronik problemlerinin çözümünde nasıl destek olacağını okuyabileceksiniz.

***

Mesleğe başladığımız ilk gün felsefe yapmaya başlamamızın nedenini anlamaya başladık mı biraz? Muktezaların, genelgelerin, Danıştay kararlarının, tebliğlerin her gün yeniden yazılan kanunların bizleri ismen muhasebeci ancak pratikte bir filozof haline getirmesini başka nasıl açıklayabiliriz? Çocuklar evrenin en başarılı filozoflarıdır sözünün doğruluğunu yaşamıyor muyuz her gün?

İnsan düşünebildiği düzeyde insan olma becerisini sağlıyor; dili sayesinde yarattığı kültürü ve kültürleri sentezleyerek oluşturduğu uygarlıkları ile de varlığını sürdürüyor. İnsan doğumuyla birlikte eğer her şeye baştan başlamış olsaydı, ne kültürlerden ne de uygarlıklardan söz edebilirdik.

Kendisinden önce gelenlerin edindikleri bilgi ve düşünsel birikimi, dil aracılığıyla sonraki nesillere aktarmak suretiyle insanlığın yükselişi ve ilerlemesi gerçekleşmiş oluyor.

Bu durumda, muhasebe ve vergiciliğin doğasında olan çatışmaları çözebilmek için evvela; felsefenin önerdiği nitelikte soruları belirlemek ve yine aynı soruları özgür aklın sorgulamasıyla ele alan felsefe süzgecinden geçirmeli ve yaratıcı aklın çözüm üreten sentezine ulaşmak gerekir.

Bir soruşturma yetisi olan felsefe, aşağıda sıralanan kışkırtıcı soruları çözme arayışında en güçlü yardımcımız olacaktır. Şimdi birkaç örnek yardımıyla düşünmeye çalışalım;

Muhasebenin yerleşik tanımından tutunda; mesleki etik ve ahlâk ilkeleri neler olmalıdır? Bu ilkeler hangi durumlarda revize edilmelidir? Mesleğin itibarı nasıl arttırılabilir? Etik değerler ve itibarın üretilen hizmete ve hâsılata katkısı hangi yönde ortaya çıkabilir? Bir muhasebeci niçin ahlâklı olmalıdır? Muhasebecilik mesleği olmasaydı ekonomik hayat ne kayberdi? Maliye bakanlığı bugün topladığı vergiyi toplayabilir miydi? Maliye bürokrasisi muhasebecileri yok saymayı neden meziyet zanneder? Özel sektöre geçen müfettişleri katı düşüncelerinden vazgeçiren saikler nelerdir? Tahsilât sorununda, sanıldığı üzere tek suçlu mükellef midir? Vergi kaçırmaya elverişli ortamın mesleğe verdiği zararın boyutları nedir acaba? Bunlara rağmen mesleğimizin insanlığın yaşam kalitesine kattığı değerler var mıdır? Hangi projelerle artırılabilir? Bu konuda mesleki birlikler ve buralarda görev alan arkadaşlarımızın misyonu bu mesaileri sebebiyle gelir elde edip edemeyecekleri, talip olacakları görevlerinin standartları, denetimi ve hesap verebilirlikleri nasıl olmalıdır? Mesleğe yeni başlayanları kimler nasıl yetiştirmeli? Staj süresinin uzunluğu mesleki gelişimle doğru orantılı olarak arttırıyor mu? Haksız rekabeti körükleyen davranışları besleyen sorunları sıralayalım?

Benzeri daha pek çok sorulara profesyonel düzeyde felsefe yapmadan, aslen mali konularda danışmanlık yapan bizlerin felsefe danışmanlarından görüş almadan cevap bulabileceğimizi mi sanıyoruz?

Felsefe’nin muhasebeye ne katkısı olabilir?

Ortaya koyduğumuz bir probleme çözüm odaklı yaklaşırken ihtiyaç duyduğunuz ve vazgeçemeyeceğiniz iki öğe vardır.

Bunlar; duygusal davranmamak ve menfaat beklentisi taşımamaktır. Her ikisi bir arada olduğunda, konulara tarafsız yaklaşma şansınız olur. Özellikle 36 ila 42. paralel arasında yaşayan bizim gibi toplumlar yüzyılların verdiği birikimle ‘düşünmeme’ ve ‘konfor talebi’ üzerine genetik bir miras devralmışlardır. Harekete geçmesi için ya duygusal bir bağı veyahutta bir menfaat kaybına uğraması muhtemel olmalıdır. Makam, mevki, maddi veya manevi bir kaybını telafi etmek isteyen veya kazançlarını artırmayı hedefleyen bir grubun çatışması elbette ki daha düşünme aşamasında başlayacaktır. Masadaki problemlere duygusal yaklaşacak ve karşı tezleri, eleştirileri ise kişiliğine hakaret olarak algılamaya açık olacaktır. Maalesef algı, gerçeğin önünden gitmeyi çok sever.

Meslek kanunun çıkarılması adına yapılan ilk teşebbüslerin avukat camiasının ördüğü setlerle rafa kaldırılmasından, 3568 sayılı yasaya kavuştuğumuz son 25 yıldan beri günümüze değin yapılan düşünsel faaliyetlerin ideoloji veya kişisel hırsların kurbanı olduğu çok açıktır.

Kanaatimce devletlerden, sektörlere, şirketlerden bizler gibi serbest meslek icra eden gruplara inene kadar masadaki sorunların çözümüne taraf olacak kişilerin, duygusal bağlarının ve menfaat beklentilerinin en düşük aşamada olduğu katmanlarda ‘ortak akıl’ yaşama şansı bulabilecek ve çözüm üretecek tezler ortaya koyabilecektir.

Başta odalarımız olmak üzere meslek birliklerimizin çabalarını başarıyla taçlandırabilecek yegâne bakış açısı felsefenin bahçesinde ve onun koyduğu başta tarafsızlık ilkesiyle gerçekleşebilecektir.

Gerek siyasi olarak gerekse maddi gelir bağlamında ikbal beklentisindeki dernek ve oluşumların kronikleşmiş mesleki sorunlardan aşağıda örnek olsun diye sıraladığımız sorulara bırakın yanıt vermeyi, kılını kıpırdatmayacağına bahse girerim.

Aynı şeyi sizlerden rica edeceğim.

Demir leblebi misali sorumuz şöyle; Prestij veya müşteri kaybına, hak düşürücü bir uygulamaya, idari para cezasına muhatap olmak pahasına, mesleğin sorunları tartışırken, çözüm ararken kişisel çıkarlarımı kesinlikle göz ardı ederim. Bundan da eminim, diyebileceklerimizin sayısı bir elin parmağını geçebilir mi?

Evet deme cesaretini gösterebilenlere yeni sorular; muhasebe mesleğinin itibarını yükseltmek adına mükellefe tebliğ edilecek tüm maddi ve manevi cezalara, tedbir ve haciz uygulamalarına müteselsilen muhatap olmaya razı olabilir miyiz?

Her meslek mensubunun belli bir sayının üzerinde beyanname imzalamaması gerektiği gibi önerilere kayıtsız kalabilecek başka bir ifadeyle bu önerilerden müspet veya menfi olarak etkilenmeyecek bir meslektaş varlığından bahsedebilir miyiz?

Gerçekten de felsefe, bizleri kargaşanın dışına yükseltir, kuş bakışıyla gerçeklere kavramsal bir model kurmamızı ve ondan sonra değerlendirmemizi sağlar. Bu yol haritası ihtiyaç duyduğumuz tarafsızlığın bilimsel yansımasıdır kuşkusuz. Varlığın sırrını, bilginin değerini ve gücünü olduğu kadar eylemlerimizin anlamını ancak felsefeden öğrenebiliriz. Çünkü düşünerek araştırma, aklımızı kullanarak kavrama yeteneği tıpkı gülmek gibi sadece insanlara özgü bir ayrıcalıktır.

*

Felsefi düşünme, çözümleyici ve kurgusaldır. Filozof, hayata dair her şeyi felsefi bir problem olarak ele alır. Felsefi temellerden sorunlara yaklaşan beyinlerin öncelikleri ele alınan sorunun muhataplarından farklıdır. Bu rahatlık düşünme eylemine özgürlük ve özgünlük katar. Cep veya vicdanı arasına sıkışmasına, unvan veya makam kaybı benzeri bilinçaltı korkularla mücadele etmesine, zihni ile kalbinin ortak ifadelerinin dile gelmesine olanaklı bir saptama imkânı sunar.

Sonuç ve Önerimiz

Bilim her şeyi bilemez ama bildiklerinin kanıtlarını sunar, yasalarını temellendirir. Hiçbir çıkar gözetmeden bilginin ve doğruluğun peşine düşen bir düşünme etkinliğidir felsefe. Yanlışı elemeye, doğruyu bulmaya ve bilgiye ulaşmaya çalışırken hiçbir maddi kazanç beklemez; ün, şöhret ve mükâfat peşinde koşmaz.

Filozof; araştırdığı bir konu, üstünde düşündüğü bir problem hakkında, ‘Bu ne işe yarar?’ diye sorarak çalışmaya başlamaz; o, ‘Buradan doğru bilgiye nasıl ulaşırım?’ diye sorarak araştırmaya koyulur. Problemin bulunmadığı yerde felsefe de yoktur.

Doğayı kendince tasarımlayıp dönüştüren; bilim, sanat ve felsefe yapıp uygarlaşan bir varlık olan insan, en son aşamada kendine kavramlarla kurulu bir evren yaratır. Canlı türleri arasında, üst düzeyde bir düşünme biçimi olarak, felsefe yapan tek varlık insandır. Yani insan dediğimiz varoluş biçimi, felsefe yapması ve inanmasıyla hayvandan ayrışmaya çalışır.

Yaşam sürecinde daima yolda olan filozof, bir kavramlar diyarının ya da düşünceler âleminin seyyahı gibidir. Keskin bir sonuca ulaşmaktan çok yol almak, yürüyüş içinde olmak önemlidir onun için. İnsanın edindiği bilgi yükü değil, gittiği yolun yönü önceliklidir; ileriye mi geriye mi, doğruya mı yanlışa mı yöneldiği kişinin her şeyini belirler. Günün sonunda doğru işleri yanlış insanlar yapamaz.

Tek sermayesi bizatihi kendisi olan kimselerin oluşturduğu hizmet sektöründeki sübjektifliğin güçlü etkisi, mesleki sorunlarımıza sadece meslektaşların bulunduğu bir masa etrafında çözüm getirilemeyeceğini ifade etmektedir.

 ‘Felsefe yapmak, ölmeyi öğrenmektir’ der, Montaigne. Söyleyin, muhasebeciler kadar yaşarken ölmeyi beceren başka meslek grubu var mıdır?

Toparlayıcı bir bakış ve sağlıklı akıl yürütme becerisine sahip dinamik felsefe çalışmalarından ekonominin her kademesinde faydalanmak, oldukça mantıklı ve kârlı bir alışveriş olacaktır.

Yararlanılan Kaynaklar[1][2][3][4] [5][6][7][8][9][10][11][12][13][14][15][16][17][18][19][20][21][22]


[1] Editör Prof.Dr. M. Çağatay Özdemir, Eğitim Bilimine Giriş, Ekinoks Yayınları, Ankara, 2006.

[2] Peter Pesic, Çev: Mehmet Doğan, Fizik Felsefe ve Edebiyatta Ortak Kimlikler, Boğaziçi Ünviversitesi Yayınları, İstanbul, Eylül 2010.

[3] Tzvetan Todorov, Türkçesi: Necmettin Sevil, Edebiyat Kavramı, Sel Yayıncılık, İstanbul, Nisan 2011.

[4] Prof.Dr. Nejat Bozkurt, Felsefe Işığıyla Arayışlar, Ayrıntı Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2012.

[5] Bernard Lewis, The Emergence of Modern Turkey, Princeton Unv. Press, New York, 1985.

[6] Derleyen: H.G. Topdemir, Fârâbî Eserlerinden Seçmeler, Say Yayınları, İstanbul, 2005.

[7] İbn-i Sina, Unesco’dan Görüş, Arkın Yayınları, 1980.

[8] Adnan Adıvar, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1996.

[9] Hilmi Ziya Ülken, Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi, Ülken Yayınları, İstanbul, 1984.

[10] Selahattin Hilav, 100 Soruda Felsefe Elkitabı, Gerçek Yayınları, İstanbul, 1976.

[11] Arslan Aynardağ, Felsefecilerle Söyleşiler, Elif Yayınları, İstanbul, 1986.

[12] Bozkurt Güvenç, Türk Kimliği (Kültür Tarihinin Kaynakları), Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003.

[13] Betül Çotuksöken, Cumhuriyet Döneminde Türkiye’de Öğretim ve Araştırma Alanı Olarak Felsefe, TFK Yayınları, Ankara, 2001.

[14] Abdus Salam, The Renaissance of Sciences in Arab and Islamic Lands, Islamic Quarterly, C. XXV, İslamabad, 1995.

[15] J. Langone, B. Stutz, A. Gianopoulos, Bilimin Serüveni, NTV Yayınları, İstanbul, 2008.

[16] Niyazi Berkes, 200 Yıldır Neden Bocalıyoruz?, İstanbul Matbaası, İstanbul, 1965.

[17] John Berger, Sanat ve Devrim, Yankı Yayınları, İstanbul, 1974.

[18] Terry Eagleton, The Ideology of the Aesthetics, Lawrence and Wishard, Londra, 1985.

[19] Hilmi Ziya Ülken, Aşk Ahlakı, T. İş Bankası Yayınları, İstanbul, 2010.

[20] Herbert Read, The Philosophy of Modern Art, Meridian Books, New York, 1975.

[21] Dücane Cündioğlu, Felsefenin Türkçesi, Gelenek Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, Ekim 2004.

[22] Prof.Dr. Mustafa Durak, Anlamın Anlatımın Ardında-Yorum Kavşağında, Tabevi, İstanbul, 2009.

28.11.2013

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM