YAZARLARIMIZ
Cazim Gürbüz
Yeminli Mali Müşavir
cazimgurbuz@yahoo.com



Mültezim, Mukataa, Şahnalık

  
Osmanlı İmparatorluğunun gerileme dönemlerinde uygulama alanı bulan ve kimi yabancı ülkelerce ilginç ve özgün olarak nitelenen "iltizam usulü" vergi toplama ve mültezimlik nedir?

Kabaca, devletin vergi gelirlerini, ihale yoluyla satma olarak tanımlanan iltizam usulü; konuluş gerekçesi, uygulamaları, yol açtığı toplumsal sonuçlar itibariyle incelenmeye ve irdelenmeye değer bir uygulamadır. Biz bu yazımızda, iltizam usulü vergi toplama hakkında bilgi verecek, bu konuda yazılmış eserlerden alıntılar yaparak konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaya çalışacağız.

17 ve 18'inci yüzyıllarda Devlet zayıflıyor, toprak kaybetmeye başlıyor, gelirleri azalıyordu. 1808 yılında taşra ayanıyla imzalanan ünlü "sened- i ittifak" , vergi ile ilgili hükümler de içeriyordu. Sened-i İttifak, Padişah'ın vergi konusundaki yetkilerini sınırlıyor, vergilerin sadece devlet hazinesinde toplanmasını öngörüyordu. Ancak, cin şişeden çıkmıştı bir kez. Osmanlı merkezi yönetimi, eyalet iktidarlarına evet diyerek, otorite zaafını kabul etmişti. Güç, artık ayanlardaydı. Taşra, artık başka vergisel tavizler de istiyordu. Aldı da...Devlet'in her türlü ticari, zirai ve sınai gelirleri açık artırma yoluyla ihaleye çıkarılıyor, böylece bu gelirlerin toplanma işi özelleştiriliyordu. Özelleştirilen bu gelir kaynaklarına "Mukataa", bunların tahsil işini devlet adına üstlenenlere "Mültezim" , bu sisteme de "İltizam" usulü denmekteydi. İltizam usulü doğaldır ki en çok, o güne kadar toprakta başarıyla uygulanan "Tımar Sistemi"ni etkilemişti. Servet ve saygınlık sahibi olmanın biricik yolu, mültezimlikten geçiyordu o yıllarda. Mültezimler devlet içinde devlet olmuşlardı sanki. İzzet Sırrı'nın Hisar Gazetesi'nde yazdıkları, bu "devlet içinde devlet olma" gerçeğini, yeterince ayrıntılıyor: "İltizam mukavelelerinde öngörülen süreler geniş bir yatırımcı sınıf doğurmuştu, satıhta tek bir mültezimin varlığına karşı, derinde vergiyi bizzat toplayanlardan sarraflara kadar uzanan karmaşık bir ortaklık sınıfı doğmuştu. Gayr-i Müslimlerin malikane sahibi olmaları men edilmiş olmasına rağmen birçok Rum, Ermeni ve Yahudi bu seçkinler sınıfına muhasebeci, finansör ya da simsar olarak dahil olmuştur. 18.YY itibariyle İstanbul'da 2000 mültezim ve onların taşra uzantıları (bu uzantılara "şahna" deniliyordu) ile birlikte yaklaşık 10.000 kişilik bir sınıf ortaya çıkmıştı". Gayr-i Müslimlerin ağırlığı, İzzet Sırrı'nın dediğinden de fazladır; çünkü hazine, mukataa alan kişilere kefil olarak yalnızca gayr-i müslim sarraf ve sermayedarı kabul ediyordu. Mukataaların iltizama verilmesi İstanbul'da müzayede yoluyla yapılıyordu. Bu müzayedelere taşra yöneticilerinin kapı kethüdaları katılırdı. Mukataa alan kişi İstanbul'da bir kefil gösterir, tahmini vergi gelirinin ilk taksidini "muaccele" adı altında peşin olarak yatırdıktan sonra devlet adına bölgedeki yükümlülerden mukataa konusu vergileri toplar ve öteki taksitleri bu gelir içinden ödedikten sonra kalanı kazanç olarak alıkoyardı. "Van Tarihi Ve Kürt Türkleri Hakkında İncelemeler " adlı kitabında, Süleyman Sırrı Paşa, Doğu Anadolu ve özellikle Van'da tanık olduğu mukataa uygulamalarını şöyle anlatmakta: "Her vilâyet, bir veya birkaç sene için bir memura satılır; o memur da Hazineye teminat olarak sarraf bir Ermeniyi kefil gösterirdi. Mukavele imzalandığı gün Vali, hükümdar haklarına sahip bir genel vali olurdu: İstediğini idam edebilir, askeri kuvvetleri dilediği gibi kullanır, kendi hesabına vergi alır, istediği şeyi yasak eder, muvakkaten çiftliği hükmüne giren eyaletin bütün servet menbalarını dilediği gibi ve menfaatine uyar şekilde kullanırdı. (...) Özet olarak çiftçiler, müstahsiller, herkes valinin emir ve keyfine bağlı idi. Vergi tahsilatına gelince: Vergi koyma ve toplaması, âyan denilen zorbalar vasıtasıyla yapılırdı. Bunlar ise her şeyden önce kendi menfaatlerini düşünürlerdi. Valiye sokulmak için her çareye başvururlardı. O vakitler halk tabiri bile yoktu ki, halkı düşünsünler. (...) Van Vilayeti, tımar ve zeamet usulüne tabi idi. Bunlar da 'mukataat' diye her sene kesenekçilere ihale edilirdi. Daha sonraları bedellerinin birkaç seneliği toptan verilmek şartıyla taliplerine satılmaya başlanmıştır. Böylelikle birçok arazi ve köyler, hattâ köylüler, ağaların malı olmuştur". Süleyman Paşa' nın bu dedikleri, Musa Şaşmaz' ın "Kürt Musa Bey Olayı" adlı kitabında da doğrulanıyor. Muş ve Bitlis illerinde ABD'li misyonerler ve Ermenilere saldırılar ve tecavüzlerde bulunduğu gerekçesiyle, o günün egemen güçlerini temsil eden devletler tarafından Osmanlı hükûmetine şikayet edilen Kürt Musa Bey, İstanbul'a getirilerek yargılanmış ve beraat etmişti. Musa Şaşmaz, Kürt Musa Bey'in yargılanması için yapılan baskıların ardında bazı vergi uygulamalarının da yattığını ifade ediyor: "Musa Bey'in Muş çevresinde seçkin bir yere sahip olması, Hoyt Nahiyesi'nin müdürlüğünü uzun yıllar yapması ve bu nahiyenin öşrünü de açık artırma sonunda kendisinin alması, mahalli halk arasında özellikle Ermeniler arasında hoşnutsuzluğa sebep olabilirdi. Bu paranın toplanıp hükûmete ödenmesi bazı sert tedbirlere müracaatı gerektirebilirdi. Bu da tabii olarak Musa'nın düşmanlarının çokluğunu gerektirmekte idi. Nitekim 1889 yılında Hoyt öşür vergisi için hükûmete 500 lira vermiş ve bunu da halktan fazlasıyla toplama yoluna gitmişti. Tabii olarak bu derece büyük bir meblağın halktan toplanması kolay değildi ve bu sebeple birçok insan bu yüzden Musa Bey'e karşı düşman oldular ve hakkında asıllı asılsız hükûmete şikayetlerde bulunmaya başladılar."

Hikmet Ilgaz, belgelere ve tanık ifadelerine dayanarak yazdığı "Şark Yıldızı" adlı romanının ikinci cildinde, sularının sodalı olması sebebiyle Van Gölü'nün akarsu ağızlarında bulunan ve yumurtlama dönemlerinde akarsulara göç eden inci kefali cinsi balıkların avlanma ve satış gelirlerinin bile mültezime satıldığını ifade ederek, mültezimin yaptığı ilginç avlanma ve satış biçimini şöyle anlatıyor: "Bilir misin bizim bu tarafın köylüleri nasıl balık satın alırlar? Mültezim ile pazarlık olunur. Adam bir iki kazma atıp derenin ağzını tarlaya çevirir. Artık kâfi deyinceye kadar dere tarlaya akar. Toprak suyu çektikten sonra binlerce balık tarlalarda ve sokaklarda oynaşmaya başlar. Bazen de mültezim veya yamağı elindeki bir çuval ya da sepetle dereye girer. İstediğiniz kadar balığı, sepeti suya daldırıp doldurarak size canlı verir". Hikmet Ilgaz'ın mültezimlere dair yazdıkları bu kadar değil. Roman kahramanı öğretmenin kızı Münire ile Münire' nin emanet edildiği Hacı Osman Efendi, 1915 yılındaki Ermeni isyanı ve düşman işgali sonrasında, önce Van'dan Bitlis'e, daha sonra da Bitlis'ten Anadolu içlerine doğru göç ederken, yolları Batman-Garzan dolaylarında bir yere düşer. Batman Çayı'nın geçmek zorundadırlar. Çay üzerinde bir köprü vardır ama köprüye giden yol tahrip olmuştur: Çay'a varan bir yolun sonunda ise köprü bulunmamaktadır. Vilayet yetkilileri bu durumdan hiç de müşteki değillerdir, buradan ilkel araçlarla yapılan yolcu ve yük geçiş hakkını mültezimlere satmış, yan gelip yatmışlardır. Bu geçiş hakkı bağlamında, Hikmet Ilgaz şunları yazmaktadır: "Bu iltizam ne kadar pahalı satılırsa vilayet o derece memnun kalmakta ve bittabi mültezimler de ashabı hayırdan olmadıklarından bu parayı çıkarmak için halkı o kadar tazyik etme hakkını kazanmakta idiler. Yani istibdat devrinde Garzan Beyleri'nin yolculardan güya rızayı tarafeyn ile aldıkları haraç, devri meşrutiyette şekli resmiyetle bezenerek yetmiş kilometre sola kaymış ve Batman Çayı'na intikal etmişti. Kervan su kenarına dayandığı zaman nehirdeki kayığı işleten kürt gemiciler büyük bir telaş içinde idiler. Çünkü son günlerde su birdenbire azalmağa başlamış ve bazı yerlerde hayvanla veya yaya olarak geçilecek kadar sığlaşmıştı. Kazancın bu kısmının kaçmasına sebebiyet verecek bu hale mani olmak için baş mültezim, gemicileri toplayarak kazma ve kürekle sığlaşan yerleri kazmağa gitti. Birkaç saat uğraştıktan sonra sırılsıklam geri döndüler.

-Artık deve bile geçemez, diye seviniyorlardı.

Osman Efendi mültezime hiç olmazsa bu fakir muhacirler geçtikten sonra dereyi kazsalar daha iyi edeceklerini söyleyince adam kızdı:

-Beyim bu sene geçit hakkını almak için tam iki yüz seksen madenî saydım. Buna mukabil işte kazancım diyerek bir torba açtı. İçinde büyükçe bir tomar kağıt vardı. Bunlar resmi nakliyatın harpten sonra ödenecek makbuzları idi. Birkaç tanesinin üzerindeki rakamlara baktı. O kadar büyük bir yekun tutuyordu ki, bu paralar ile Batman Çayı'na altın değil ama ayakları gümüşten bir köprü yaptırmak kabil olup olmayacağını düşünmekten kendini alamadı.

(...) Nakil ücreti peşin olarak alındığı için muhacirlerden de kayığa gitmeden evvel para toplamağa kalktılar. Tarife götürü olduğu için bir türlü uyuşamadılar. Osman Efendi araya girdi. Muhacirlerin acıklı hikayeleriyle mültezimin kalbi yumuşatılarak adam başına yirmişer paraya pazarlık kesildi."

Bize Hayretmedi, Amerikalı'nın Olsun İltizam

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, "Bilinmeyen Osmanlı" adlı eserinin önsözünde, rahmetli Adnan Kahveci'nin, kendisine söylediği şu sözleri naklediyor: "Muhterem Hocam! Eğitim hayatımda Osmanlı Devleti ile ilgili doğru bilgileri öğrenememiş ve aleyhte öğrendiğim bilgilerin yanlışlığını ve tarihimizi toptan inkârın zararlarını ancak Amerika'daki tahsil hayatımda anlamıştım. Bizim, Osmanlı'yı batıran kurum diye gördüğümüz 'İltizam' usulünü ABD'nin vergi toplamada kullanmak istediği modern bir iktisat teorisi olarak mastır derslerinde görünce şaşırdım ve tekrar Osmanlı'yı incelemeye başladım."

Rahmetli Adnan Kahveci, mültezimliğin tarihi boyutu ve uygulamalarını yeterince ve derinine incelemiş olsaydı, ben inanıyorum ki, yukarıya aldığım kanaate varmazdı. Bakınız, Zile'de yetişen ve gençliğinde kahvecilik yapıp, çevresinde çok sevilip sayılan, ancak türlü baskılar nedeniyle hayli sıkıntılı günler geçiren Halk Ozanı Talibî (1733-1813 yıllar arasında yaşamıştır.) neler diyor mültezimler hakkında:

"Tâlibî'yim kurtulmadım çileden
Mültezimler öşür alır kileden
En doğrusu kaçmak imiş Zile'den
Hiç gelmemek nûrun âlâ nur imiş"

 

08.08.2005

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM