Musa Çakmakçı
Ülkemizde hukuk uyuşmazlıklarında alternatif bir uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak arabuluculuk, ilk defa 07.06.2012 tarihli ve 6325 sayılı Kanun ile kabul edilmiştir. Daha sonra başta 12.10.2017 tarihli ve 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu olmak üzere bazı kanunlarla arabuluculuk, dava şartı hâline getirilmiştir.
Arabuluculuk, 6325 sayılı Kanun'un 2/1-(b) hükmünde, "Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini ..." olarak tanımlanmıştır. Uyuşmazlık ise tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri çıkar aykırılığından doğan ve özel hukuktan kaynaklanan her türlü anlaşmazlıktır.
Öğretide de arabuluculuk anlaşma belgesi, arabuluculuk faaliyeti sonucunda uyuşmazlığın taraflarınca varılan anlaşmanın yazılı hâle getirildiği, taraflar (ya da yasal veya iradi temsilcileri) ve arabulucu tarafından imzalanması sonucunda tamamlanan bir sözleşme olarak tanımlanmaktadır
Arabuluculuk faaliyeti sonucunda düzenlenen anlaşma belgesinin ikinci esaslı unsuru tarafların anlaşmasıdır. 6325 sayılı Kanun'un 18/1 hükmüne göre arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır. Kanun'un 17/2 hükmünde ise arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığının bir tutanak ile belgelendirileceği ifade edilmiştir.
Tarafların hangi konularda, hangi ölçüde ve koşulda anlaştıklarının anlaşma belgesinden veya son tutanaktan tespit edilebilmesi gerekir. Aksi takdirde 6325 sayılı Kanun'un 18/4 hükmünün uygulanabilir olması mümkün değildir. Söz konusu hükümde, kanunlarda icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu kılındığı hâller hariç, taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesinin, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilâm niteliğinde belge olduğu ifade edilmektedir. Aynı maddenin beşinci fıkrasında arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacağı vurgulanmıştır.
Her iki düzenleme, arabuluculuk faaliyeti sonucunda varılan anlaşmanın asgari unsurlarının tespit edilebilir olmasını zorunlu kılmaktadır. 6325 sayılı Kanun'un 18. maddesinin gerekçesinde de "... arabulucu tarafından düzenlenecek ve taraflar ve varsa temsilcileri veya avukatları tarafından imzalanacak anlaşma tutanağında 'anlaşılan hususların' net bir şekilde ortaya konulmasında zorunluluk bulunmaktadır." denilerek anlaşmanın açık ve net olması gerekliliği vurgulanmıştır.
Bu bakımdan anlaşılan hususlarda dava açılamayacağına ilişkin kural, mahkemeye erişim hakkını sınırlayıcı bir düzenleme olduğundan, dar yorumlanmalıdır. Anlaşma belgesinden, anlaşılan hususların açık ve net bir şekilde belirlenememesi hâlinde, arabuluculuk faaliyetinin anlaşma ile sona ermediği kabul edilmelidir.
Belirtmek gerekir ki maddi hukuk sözleşmesi olan arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerliliği için uyuşmazlığın taraflarının uyuşmazlığın çözümüne dair karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanlarının buluşması ve bu anlaşmayı yazılı bir hâle getirme yönündeki karşılıklı istekleri gerekir. Şüphesiz karşılıklı irade beyanlarının uyuşmazlığın tamamını kapsaması zorunlu değildir (Badur, s. 59). Kıdem tazminatı ve ihbar tazminatının uyuşmazlık konusu olduğu bir durumda, sadece kıdem tazminatının konu edildiği bir anlaşma belgesi düzenlenebilir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda elde edilen ilâm niteliğindeki anlaşma belgesi maddi anlamda kesin hüküm olmadığından, tarafların kesin hükümsüzlük, aşırı yararlanma, yanılma, aldatma, korkutma, sahtelik iddiası gibi hâllerde anlaşma belgesinin geçersizliğini ileri sürmesi mümkündür (Akkan, s. 22-23). İrade fesadı iddiasıyla arabuluculuk anlaşma belgesinin iptalinin talep edilmesi hâlinde, yanılma ve aldatmanın öğrenildiği, korkutmanın ortadan kalktığı tarihten itibaren bir yıl içinde iptal iradesinin ileri sürülmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır.
Anlaşma belgesinin geçerliliği bakımından gerçekleşmesi gereken üçüncü ve son koşul şekildir. Arabuluculuk sonucunda varılan anlaşmanın geçerliliği, anlaşma belgesinin düzenlenmesi hâlinde imza dışında herhangi bir şekil kuralına tâbi kılınmamıştır. Bununla birlikte varılan anlaşmanın, arabuluculuk anlaşma belgesi olarak nitelenebilmesi için, 6325 sayılı Kanun'da belirtilen şekil kuralına uyulması gereklidir. Buna göre arabuluculuk sonucunda ortaya çıkan anlaşma tutanağında (belgesinde), arabulucunun ve tarafların imzasının bulunması zorunludur. Arabulucunun imzasının bulunmadığı tutanak, arabuluculuk anlaşma tutanağı değil ancak taraflar arasında genel hükümlere göre düzenlenmiş bir adi yazılı sözleşme niteliğinde olacaktır. Böyle bir anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi verilmesine konu edilemez (Hıdır Kırkıcı, “İş Uyuşmazlıklarında Dava Şartı Arabuluculuk ve Arabuluculuk Tutanakları", İzmir Barosu Dergisi, Mayıs 2020, 309).
Taraflar arasında 6325 sayılı Kanun'un 18/5 hükmü kapsamında bir anlaşmanın varlığından söz edebilmek için ise öncelikle bir uyuşmazlığın ortaya çıkmış olması ve bundan sonra arabulucuya başvurulmuş olması gerekmektedir. Burada sözü edilen uyuşmazlıktan anlaşılması gereken, 6325 sayılı Kanun'un 1/2 hükmünde ifade edildiği üzere tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarıdır. Taraflar arasında uyuşmazlık çıktığından söz edilebilmesi için, taraflardan birinin diğer tarafa karşı alacak, tazminat ve işe iade gibi bir hak iddiasında bulunması, bunu ileri sürmesi; ancak karşı tarafın bu iddia ve talebi kabul etmemesi sonucunda kendi aralarında anlaşamamış olmaları gerekir.
Örneğin; henüz iş sözleşmesinin sona ermediği durumda, taraflar arasında kıdem tazminatına ilişkin bir uyuşmazlık bulunmadığından, kıdem tazminatına ilişkin 6325 sayılı Kanun anlamında bir anlaşmanın varlığından da söz edilemez (Dairemizin aynı yöndeki 2021/12911 E., 2022/1387 K. sayılı kararı). Yine işçinin fazla çalışma alacağının ödenmesi yönünde bir talepte bulunmadığı ya da yapılmak istenen ödemeyi reddetmediği; bir diğer ifadeyle taraflar arasında bu konuda henüz bir uyuşmazlık çıkmadığı hâlde, başlatılan arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen son tutanak veya anlaşma belgesi de geçerli kabul edilemez.
Arabuluculuk, 6325 sayılı Kanun'un 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde, "Sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması halinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyari olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemini ..." olarak tanımlanmıştır.
Arabuluculuk anlaşma belgesinin geçerliliği için uyuşmazlığın taraflarının uyuşmazlığın çözümüne dair karşılıklı ve birbirlerine uygun irade beyanlarının buluşması ve bu anlaşmayı yazılı bir hale getirme yönündeki karşılıklı istekleri gerekir. Şüphesiz karşılıklı irade beyanlarının uyuşmazlığın tamamını kapsaması zorunlu değildir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda elde edilen ilam niteliğindeki anlaşma belgesi maddi anlamda kesin hüküm olmadığından, tarafların kesin hükümsüzlük, aşırı yararlanma, yanılma, aldatma, korkutma, sahtelik iddiası gibi hallerde anlaşma belgesinin geçersizliğini ileri sürmesi mümkündür.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18. maddesine göre; "Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi halinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır..."
6325 sayılı Arabuluculuk Kanunu’nun 1. maddesinin ikinci fıkrasında “Bu Kanun, yabancılık unsuru taşıyanlar da dahil olmak üzere, ancak tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edebilecekleri iş veya işlemlerden doğan özel hukuk uyuşmazlıklarının çözümlenmesinde uygulanır...” hükmü düzenlenmiştir. Diğer taraftan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420. maddesinin ikinci fıkrasında “… ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür.” Düzenlemesine yer verilmiştir.
Arabuluculuk, 6325 SK'ya göre arabuluculuk faaliyetleri sonucunda, uyuşmazlığın taraflarınca varılan anlaşmanın, yazılı hale getirildiği bir sözleşme olup, uyuşmazlığın sulhle sonuçlandırıldığı kabul edilmektedir. Tarafları bağlar, icra edilebilir. Bu nedenle 6325 SK'nın 18/5 maddesine göre, anlaşılan hususlarda taraflarca dava açılamayacağı düzenlenmiştir. Arabuluculuk sözleşmesinin iptali nedenleri olarak; irade sakatlığı, aşırı yararlanma, ehliyetsizlik, sahtelik, imkânsızlık ve emredici hukuk kurallarına aykırılık ... olarak sınırlı şekilde sayılmıştır.
6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıkları ve Arabuluculuk Kanunu'nun 18/5 maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması halinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.” Düzenlemesinin yer aldığı, bu hükmün Kanunun gerekçesine göre, “dava açma yasağı” olarak nitelendirildiği, Kanunda dava açma yasağının hukuki niteliği, bu yasağa rağmen dava açılması durumunda bunun sonucunun ne olacağı ve dava açma yasağının istisnalarının olup olmadığının düzenlenmediği, anlaşma belgesinin ilam niteliğinde belge sayılacağı hükmünden hareketle anlaşmaya varılan hususlarda tarafların dava açma ihtiyacının ortadan kalktığı söylenebilir. Bu sebeple dava açma yasağı, dava şartlarından olan hukuki yarar bulunması şartının özel bir görünümü olduğu, daha açık bir ifadeyle özel bir dava şartı olduğu, dava açma yasağının istisnaları da bulunduğu; arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen anlaşma belgesinin Borçlar Hukuku sözleşmesi niteliği de dikkate alındığında, aynı uyuşmazlık hakkında, özellikle bu belgenin sahteliği, anlaşmanın irade fesadı halleriyle sakatlandığı, anlaşmanın geçersizliği gibi durumlarda dava açılabileceği kabul edilmesi gerektiği, 6098 sayılı Kanun'un "aşırı yararlanma" başlıklı 28. maddesine göre, bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebileceği açıktır.
Konu ile ilgili Sakarya BAM 9. Hukuk Dairesinin kararında;
Taraflar arasındaki uyuşmazlık, ihtiyari arabuluculuk anlaşma tutanağının geçerli olup olmadığı, tutanağın bağlayıcılığının bulunup bulunmadığı ve arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılan hallerde üzerinde anlaşılan hususlar hakkında dava açılıp açılamayacağı, davacının iş akdinin feshinin geçerli olup olmadığı hususlarında toplanmaktadır.
Arabuluculuk anlaşma tutanağına göre kıdem ve ihbar tazminatı ödenmesi konusunda taraflar anlaşmıştır. Bu alacak kalemleri feshe bağlı alacaklardır. Öncesinde bir fesih olmalı ki taraflar ihtiyari arabuluculukta anlaşmalıdır. Arabuluculuk tutanağından anlaşılan davalı işverenin talebi üzerine arabulucunun işyerine geldiği ve davalı işverenin işyerinde İK görevlisi, işverenin avukatı ve arabulucu olduğu halde arabuluculuk tutanağının imzalandığı anlaşılmaktadır.
Somut olayda, ilk derece mahkemesince her ne kadar davacının anlaşma belgesinin geçersiz olduğu iddiası ön sorun olarak değerlendirilerek, tarafların iş akdinin feshi konusunda anlaşmaya vardıkları, anlaşma belgesinin geçerli olduğu kanaatine varılmış olmakla davacının işe iade davasının reddine karar verilmiş ise de hatalı değerlendirme ile karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacı tanıklarının beyanları, davacının beyanlarından ve davalı tanığı ...'in "arabulucu ile işten çıkartıldılar'' beyanı karşısında, davalı iş yerinde davacı ve birkaç işçinin daha iş akitlerinin projelerin azalması nedeniyle feshedildiğinin arabulucu huzurunda sözlü olarak bildirildiği, davaları olduğu anlaşılan davacı tanıklarının beyanları incelendiğinde, kendilerinin İK'ya çağrıldığını, kendilerine işten çıkarıldıklarının bildirildiğini, önlerine bazı belgeler konulduğunu ve bunları imzalamaları gerektiğini beyan ettikleri, davalı işverenin sözlü fesih bildirimi ile arabulucu huzurunda iş akitlerini feshettiği anlaşılmaktadır.
Anlaşmanın arabuluculuk faaliyeti sonucunda gerçekleşmiş olması, tek bir aşamayı değil arabulucuya başvuru ve arabulucunun seçiminden faaliyetin sona ermesine kadarki tüm süreci ifade eder. Arabuluculuk faaliyetinin kanuna uygunluğu, sürecin tamamında mevcut olmalıdır.
25.12.2023 tarihli ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinde 70.487,97 TL kıdem tazminatı ve 29.491,70 TL ihbar tazminatı olmak üzere toplam 99.979,67 TL alacağın 3 taksitte ödenmesine karar verilerek arabuluculuk anlaşma tutanağının düzenlendiği görülmüştür.
Kısaca işçilerin, iş akitlerinin feshine karar verilmesi üzerine, işverenin bulduğu ve işyerine gelen arabulucu ile İK görevlisi, şirket avukatı ve arabulucunun bulunduğu ortamda işçilerle tek tek görüşüldüğü ve iptali talep edilen ihtiyari arabuluculuk evraklarının imzalatıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı baskı altında söz konusu belgeleri imzaladığını iddia etmektedir. Arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen anlaşma belgesinin Borçlar Hukuku sözleşmesi niteliği de dikkate alındığında, aynı uyuşmazlık hakkında, özellikle bu belgenin sahteliği, anlaşmanın irade fesadı halleriyle sakatlandığı, anlaşmanın geçersizliği gibi durumlarda dava açılabileceği kabul edilmesi gerektiği, 6098 sayılı Kanun'un "aşırı yararlanma" başlıklı 28. maddesine göre, bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebileceği, konuya ilişkin mevzuat hükümleri ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde davacının serbest iradesinden söz edilemeyeceğinden, davacının iradesinin sakatlandığı kabul edilmelidir.
Davacının iş akdi devam ederken, iş akdinin feshine ilişkin sözlü veya yazılı öncesinde işçiye bildirim yapılmadan, işyerine davalı işveren tarafından çağrılan arabulucu huzurunda arabuluculuk sürecinin başlatıldığı, aynı anda işçiye sözlü olarak iş akdinin fesih edildiğinin belirtildiği, fesih talebi davalı işverenden gelmişken ve davacıya mali hiç bir ek menfaat sağlanmadan ihtiyari arabuluculuk tutanağı ile kıdem ve ihbar tazminatları hususunda anlaşma yapılması ve diğer alacakları ve işe iade konusunda dava açmayacağı konusunda arabuluculukta anlaşıldı iddiası edimler arasındaki aşırı nispetsizlik ve tazminatlarını alamayacakları korkutması ve karşılıklı edimler arasında açık oransızlık karşısında bu belgelerin imzalandığı iddiası karşısında, tarafların ihtiyari arabuluculukta anlaştığı iddiası inandırıcı bulunmamıştır.
Aşırı yararlanmaya maruz kaldığını ileri süren kişi iki şartın gerçekleştiğini ispatlamak durumundadır. Vaat edilen edimler arasında açık oransızlık bulunması gerekir. Bir sözleşmede edimler arasında bir oransızlık olması olağan bir durumdur ve sözleşmenin geçersizliğinin gündeme gelmesi için yeterli değildir. Aşırı yararlanmadan söz edebilmek için özel bir sebebe dayanarak dahi açıklanamayacak derecede önemli bir oransızlık olmalı ve bu oransızlık edimleri mantık kuralları çerçevesinde kıyaslayan herkesin gözüne batmalıdır. Bu aşırı yararlanmanın objektif şartıdır. İkinci şart diğer tarafın zayıflığından yararlanmak gerekmektedir. Edimler arasında objektif oransızlık, aşırı yararlanmadan söz edebilmek için yeterli değildir; ayrıcı zarar görenin diğer tarafın kendi içinde bulunduğu zayıflık halini ve bu durumdan bilinçli olarak (kasıt unsuru) yararlandığını ispat etmesi gerekir. Bu aşırı yararlanmanın subjektif şartıdır.
Davacıya söz konusu belgelerinin tazminatlarının ödenmeyeceği baskısı ile imzalatıldığı, aynı baskının benzer durumdaki tanıkların beyanı ile ispatlandığı, somut olayda davalı yönüyle aşırı yararlanmanın olduğu, bu hali ile davacının imzaladığı ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçersiz olduğu anlaşılmakla, 25.12.2023 tarihli hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline ön sorun olarak değerlendirilerek karar verilmiştir.
Davacının iş akdinin feshi bu hali ile davalı tarafça yazılı şekilde yapılmadığı ve yine haklı yada geçerle sebeple feshedildiği hususunun ispat edilemediği anlaşılmakla, davacı işçinin işe iadesine dairemizce karar verilmiştir.
Sakarya BAM 9. HD.E. 2025/621 K. 2025/964
Ülkemizde işçilik alacaklarına ilişkin arabuluculuk süreçleri, tarafların hak ve taleplerine daha hızlı ulaşmaları ve mahkemelerin iş yükünü azaltmak amacıyla hayata geçirildi.
Ancak aradan geçen zaman sonunda özellikle İhtiyari Arabuluculuk Yöntemi bu amaç dışına çıkılarak özellikle salt işçinin ileride dava açmasını engellemek amacıyla kullanılabilecek bir yöntem haline getirilmiştir.
Bu konuda en çok ihtilaflı olan husus ise ihtiyari arabuluculuk süreçleri.
Anlaşma belgelerinin iptaline yönelik kararlar çoğaldıkça, uygulamada bu sistemin sağlıklı bir şekilde işlemesi üzerine tereddütlerin oluştuğunu maalesef gözlemlemekteyiz.
Arabuluculuk, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi ve feshin sonuçlarına ilişkin muhasebe işlemlerinin yapılması için bir araç olarak kullanılamaz. Başka bir anlatımla; arabuluculuk sistemi, iş sözleşmesinin sona erdirilmesi veya iş sözleşmesinden doğan alacaklara ilişkin ödeme belgelerinin düzenlenmesi amacıyla kullanılacak bir yöntem değildir. Belirtmek gerekir ki ortada bir uyuşmazlık bulunmadığı hâlde, iş sözleşmesinden doğan borcun ifasına yönelik işlemlerin arabulucu önünde yapılması gerekmez. Salt ödemeyi belgelendirmek amacıyla yapılan bu uygulama, bir uyuşmazlığı çözmeye yönelik bir yöntem değil; aksine işverenin borcu ifa işlemine, arabuluculuk anlaşma belgesi niteliği kazandırmak amacıyla başvurduğu bir yöntem olarak değerlendirilmelidir
Diğer yandan, yukarıda açıklandığı üzere arabuluculuk yöntemi, fesih işlemlerinin ve buna bağlı ödemelerin yapılması amacıyla bir araç olarak kullanılamaz. Ayrıca arabuluculukta temel amaç, mevcut bir uyuşmazlığın müzakere edilerek çözülmesi olmalıdır. Arabuluculuk, bu amaç dışına çıkılarak özellikle salt işçinin ileride dava açmasını engellemek amacıyla kullanılabilecek bir yöntem değildir.
Sakarya BAM, tüm süreci ayrıntılı bir şekilde inceleyerek gabin (aşırı yararlanma) gerekçesi ile ihtiyari arabuluculuk tutanağının iptaline karar vermiştir.
İlgili Kararda hüküm altına alındığı üzere;
işçiye bildirim yapılmadan, işyerine davalı işveren tarafından çağrılan arabulucu huzurunda arabuluculuk sürecinin başlatıldığı, aynı anda işçiye sözlü olarak iş akdinin feshedildiğinin belirtildiği,
sağlanmadan ihtiyari arabuluculuk tutanağı ile kıdem ve ihbar tazminatları hususunda anlaşma yapılması,
arabuluculukta anlaşıldı iddiası,
ve karşılıklı edimler arasında açık oransızlık karşısında bu belgelerin imzalandığı iddiası,
karşısında, tarafların ihtiyari arabuluculukta anlaştığı iddiası inandırıcı bulunmamış olup davalı yönüyle aşırı yararlanmanın olduğu, bu hali ile davacının imzaladığı ihtiyari arabuluculuk anlaşma belgesinin geçersiz olduğu anlaşılmakla, 25.12.2023 tarihli hukuk uyuşmazlıklarında arabuluculuk anlaşma belgesinin iptaline ön sorun olarak değerlendirilerek karar verilmiştir.
02.12.2025
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.279 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.