ÖZEL BÖLÜM
Doç. Dr. Filiz GİRAY
Uludağ Üniversitesi İİBF
Öğretim Üyesi


DÜZ ORANLI VERGİ VE UYGULAMALARI  
Tarih: 15/06/2006   


I- GİRİŞ

Günümüzde sanayileşen ülkeler vergi sistemlerini, globalleşen dünya ekonomisinin rekabetçi niteliğiyle baş edebilecek şekilde etkin, eşitlik sağlayan ve yönetimsel olarak basit hale dönüştürmelidirler. Dünya ekonomileri giderek artan oranda birbirlerine bağımlı olmaya başladıkları için, uluslararası koşullara uygun olarak ülkelerin ulusal vergi sistemlerini adapte etmelerine ihtiyaç vardır. Tüm OECD ülkelerinde kamu kesiminin milli gelir içindeki payı gelişmekte olan ülkelerden daha fazladır. Hükümetler kişi başına geliri yükseltmek kadar sağlık, eğitim, yeniden gelir dağılımında daha aktif olabilecek sosyal hizmetler ve emeklilik, özürlülük desteği ve işsizlik sigortası gibi sosyal sigorta alanlarında önemli sosyal programlarda sorumluluk almaktadırlar. Tüm ülkelerdeki mevcut altyapı ve savunmayı içeren standart kamu harcamalarıyla birlikte bu sorumluluklar, vergi sistemlerinin etkin, adil, yönetimlerinin kolay ve önemli vergi gelirlerini sağlayacak hale getirilmesini zorunlu kılmaktadır.

Geniş kapsamlı bir vergi sistemi hem emek hem de sermaye gelirini içeren vergi matrahını, şimdiki tüketimdense daha yüksek bir oranda gelecekteki tüketimi vergilendiren sistemdir. Ancak böyle bir sistem çalışma-boş zaman kararları, beşeri sermaye oluşturma ve tasarruf kararı üzerinde bozucu etki yaratır [1].

Dünya genelinde uygulanan artan oranlı vergi sistemiyle ilgili karmaşıklık, yüksek yönetim, uyum maliyetleri, ekonomi üzerindeki olumsuz etkiler, sermaye gelirinin çifte vergilendirmesinin adaletsizliği ve kaynakların verimli alanlarda kullanımının önlemesi gibi sorunlar ülkeleri vergi reformları yapmaya zorlamaktadır. Ülkeleri uygulanan artan oranlı vergilemeye alternatif bulma arayışına itmektedir. Düz oranlı vergi önerileri bu alternatiflerin başında yer almaktadır.

Bu çalışmada düz oranlı verginin kapsamı, artan oranlı vergi sistemine göre üstünlükleri, eleştirilen yönleri anlatılmaktadır. Daha sonra Avrupa Birliği’nde (AB) düz oranlı vergi uygulamaları ve Slovakya örneği açıklanmaktadır.


II- DÜZ ORANLI VERGİ VE KAPSAMI

Düz oranlı vergi (Flat tax), vergi matrahı ne olursa olsun tek bir vergi oranının bir defaya mahsus uygulanmasını içeren vergidir. Düz oranlı vergilere “sabit oranlı vergiler” veya “tek oranlı vergiler” de denilmektedir.

Düz oranlı vergileme sistemi; teoride tek marjinal vergi oranına sahip vergi sistemi olarak tanımlanmaktadır [2].

Uygulamada düz oranlı vergi belli bir standardın üzerindeki bütün gelirlere aynı marjinal vergi oranlarının uygulandığı bir vergidir. Yani bir kişinin geliri ile belirli bir istisna düzeyi arasındaki fark, düz oranlı vergiye tabi tutulmaktadır [3].

Artan oranlı vergilere bir alternatif olan düz oranlı vergiler birtakım temel ilkeleri içermektedir. Bu ilkelerin oluşturulmasıyla şunlar amaçlanmaktadır [4]:

- Tüm gelirleri herhangi bir indirim, kanuni boşluklar, istisna ve muafiyetler olmadan vergilendirmek: Çünkü bu vergisel teşvikler zenginlerin daha yüksek düzeydeki gelirleriyle orantılı vergi ödemelerinden kaçınmalarında kullanılmaktadır [5]. Ayrıca bu istisna, muafiyet ve indirimler yüzünden tüm çıktılar üzerindeki marjinal vergi oranları gerekenden çok daha yüksek olabilmektedir [6].

Ancak düz oranlı vergi sistemi önerilerinde en az geçim indirimi gibi genel ya da standart bir indirim vergilenebilir gelirden düşülmektedir. Böylece düşük gelirli grup için sıfır vergi oranı yaratılabilecektir [7].

- Bütün vergi yükümlülerine ve bunların her türlü gelirlerine tek oranlı bir vergi uygulamak: Dolayısıyla gelir ve kurumlar vergisinde tek aynı oran uygulanacaktır. Artan oranlı bir vergi sisteminde, tüm aile bireylerinin gelirlerinin toplanarak vergilendirilmesi söz konusu ise, yüksek oranlı vergileme ile karşı karşıya kalınabilir. Örneğin bir evhanımı minimum ücretli bir işe girebilir. Ancak eşinin kazancı yüzünden % 40’lık bir marjinal oranla vergilendirilebilir [8].

Yüksek marjinal oranlar, daha fazla iş olanağı olarak çalışan kişilere akan servet türü üzerinde caydırıcı bir etki yaratır [9].

- Tüm gelirleri sadece bir defaya özgü olarak vergilendirmek esastır: Bireyler için vergi matrahı; maaş, ücret ve sosyal haklardan oluşmaktadır. Kurumlarda vergi matrahı tüm sermaye ekipmanları alımı ve ücret ödemelerinden oluşmaktadır. Böylece tasarruf ve yatırımları vergi dışı tutarak mükerrer vergilemeyi önlemek, tasarrufları ve yatırımları teşvik etmek suretiyle istihdam sorununa çözüm getirilebilmek mümkün olabilecektir.

- Tüm gelirin kaynakta vergilendirilmesi: Gelir elde edildiği zaman vergilendirilecektir. Şirket kurum geliri üzerinden vergi ödeyebilir ve herhangi bir faiz veya kâr payı ödemelerinin indirimine izin verilmez. Faiz ve kâr payı üzerinden vergi, şirket düzeyinde ödendiği için, bireyler faiz ve kâr payı gelirleri dolayısıyla vergi ödemezler.

Düz oranlı vergi gerçekte bir tüketim vergisidir [10]. Gelirin kazanıldığı zaman değil, harcandığı zaman vergilendirilmesini hedefler.

Düz oranlı vergi sabit miktarlı vergi ile (örneğin baş vergisi ile) karıştırılmamalıdır. Yani düz oranlı vergi, herkesten aynı miktarda vergi almak anlamına gelmemektedir.

Düz oranlı vergi sistemi, politik çevreler tarafından bir alternatif vergi sisteminin ötesinde görülmektedir. Düz oranlı vergi, toplumda vergi politikasının rolü hakkında güçlü bir politik ve felsefi durumu içermektedir [11].

Düz oranlı vergide gerçekte iki vergi oranı vardır. Bunlar; sıfır oran (Standart indirimden dolayı) ve belirlenen sabit orandır.

Gelir ve kurumlar vergisinde düz oranlı vergi ilk kez Robert Hall ve Alvin Rabushka tarafından gündeme getirilmiştir. Düz oranlı vergi daha sonra başka bilim adamları ve siyasetçiler tarafından desteklenerek, farklı öneriler ile gündeme getirilmiştir [12]. Örneğin düz oranlı vergi sistemine geçilmesine yönelik bir öneri ABD’de senatör Dick Army ve senatör Arlen Spector tarafından yapılmıştır. Army bu konuda 1995 yılında bir kanun tasarısı hazırlamıştır. Söz konusu kanun tasarısında vergi dilimleri ve halen uygulanmakta olan indirimler, istisna ve muafiyetleri kaldırmak yerine çok daha geniş bir vergi tabanı üzerine tek bir % 17 oranında vergi önerilmektedir. Army, daha düşük oranlar karşılığında bireylerin daha fazla vergi ödemek zorunda kalabileceklerini, Amerika’da mevcut vergi sisteminde tüm kişisel gelirin yarısından daha fazlasının çeşitli indirim, istisna ve muafiyetler yüzünden vergilendirilmediğini belirtmiştir. Tüm kişisel gelir eğer tek bir orana tabi tutulursa, % 10’dan daha düşük tek bir oran halen toplanmakta olan gelirlerden çok daha fazlasını sağlayacaktır [13].
 

III- DÜZ ORANLI VERGİLERİN YARARLARI

Düz oranlı vergilerin uygulanmasının sağlayacağı yararlar; basitlik, etkinlik, genellik, tarafsızlık ve adalet şeklinde sayılabilir:

A- BASİTLİK

Basitlik, düz oranlı vergi sisteminin en önemli özelliklerinden biridir. Artan oranlı vergiler gerek vergi dilim sayısı gerekse indirim, muafiyet ve istisnalar nedeniyle daha karmaşık bir yapı göstermektedirler.

Basitlik en azından Adam Smith’den beri, vergilemede bir avantaj olarak düşünülmektedir. Basitlikle sadece vergi sisteminin kavramsal olarak kolay anlaşılmasını değil, aynı zamanda vergi kurallarına uyum maliyetlerinin düşük olmasını da içermektedir [14]. Her vergi sisteminin bazı yönetim ve uyum maliyetleri vardır. Bu maliyetler hem vergi idaresi hem de vergi yükümlüleri açısından ortaya çıkan maliyetlerden (donanım maliyeti, personel maliyeti, işlem maliyeti vs.) oluşmaktadır. Basitlik bu maliyetleri azaltacaktır. Bu da sonuçta devlet tarafından daha fazla gelir elde edilmesi anlamına gelmektedir [15]. Örneğin Amerika için yapılan bir araştırmada kişisel gelir vergisi olarak toplanan vergi gelirlerinin miktarı, toplam kişisel gelirin sadece % 9.5’tir. Kurumlarda dikkate alındığında, gelir üzerinden alınan vergiler, toplam gelirin yalnız % 11’ini oluşturmaktadır. İlke olarak hükümetler, tüm kişisel ve şirket gelirlerine % 11 oranında bir vergi uygularlarsa daha fazla gelir elde edeceklerdir. Çünkü mevcut sistemde gelirin yarısından fazlasını oluşturan indirim, istisna, muafiyet ve kanuni boşluklar tüm gelirin vergilendirilmesini önlemektir.

Düz oranlı vergide gerek yükümlü gerekse ekonomi üzerindeki bu yük önemli ölçüde düşmektedir. Düz oranlı vergi sayesinde, vergi sistemi yükümlülerin bir kart postal doldurması kadar basit olacaktır. Vergi yükümlülerinin vergi sistemine başvurma ve sistemi anlamaları için hukukçu olmaları veya vergi uzmanı olmalarına ihtiyaç yoktur. Birçok birey kolaylıkla kendi vergi borcunu hesaplayabilir.

Yine düz oranlı vergi sisteminin tüketimin vergilendirilmesini öngörmesi, yönetim açısından ise, tüketim vergilerinin daha avantajlı olması bu verginin yararlı yönünü yansıtmaktadır [16].

Düz oranlı vergi yükümlüler için saydamlık sağlar. Böyle bir saydamlık, ekonomik karar alma durumundaki birey ve işletmeler için; sistemin adilliği ve yükümlülere güven vermek üzere vergi kanunlarının hükümet tarafından planlı veya plansız bir operasyon aracı olmayacağı konularında vergi yükümlülerine verilecek bir teminat fonksiyonu göreceği için önemlidir [17].

B- ETKİNLİK

Artan oranlı vergi sisteminde vergiler, fiilen tahsil edilen gelir miktarından daha fazla ekonomi üzerinde maliyet yükleyebilmektedirler. Vergiler, aşırı maliyetler yaratabilmesine rağmen, maliyetin büyüklüğü, vergi yapısının nasıl yapılandırıldığına bağlı olarak büyük ölçüde değişir. Aynı miktarda gelir yaratan iki farklı vergi sistemi, ekonomi üzerinde önemli şekilde farklı yükler yükleyebilir. Örneğin baş vergisinde her bir vergi yükümlüsü belirli bir miktardaki vergiden sorumludurlar. Düz oranlı vergide nisbi olarak maliyetler azalacağından etkinlik söz konusu olacaktır.

Düz oranlı vergi, ilk sermaye girdilerinin yeknasak olarak vergilendirmesini sağlayacaktır. Artan oranlı vergi sisteminde, farklı marjinal vergi oranları ve değişen işlemler sermaye ve diğer girdilerin sanayiden sanayiye farklı olarak vergilendirilmesine neden olmaktadır. Bu durum bazı sektörlerde aşırı yatırıma neden olurken, bazılarında yatırım yetersizliği yaratabilmektedir [18].

C- GENELLİK

Vergilemenin genellik ilkesi, bir taraftan vergi ödeme gücüne sahip olan ve kanunlarla belirlenen vergi yükümlülüğü nedenlerinden biri kendilerine isabet eden bütün kişilerin, seviye, sınıf, din, ırk vs. durumlar dikkate alınmaksızın vergiye tabi tutulmasını ifade eder [19]. Verginin fiskal yönden temel amacı olan optimal bir gelir sağlaması için göz önünde tutulması gereken ilkelerden biri verginin genellik ilkesidir. Kaldor, gelir vergisinin üstünlüklerini sayarken, genellik ilkesi özelliği taşımasını gelir vergisinin önemli bir üstünlüğü olarak kabul etmektedir [20].

İstisna ve muafiyetler vergilemede genellik ilkesine ters düşmektedirler. Bu nedenle genellik ilkesine uygun vergiler düz oranlı vergilerdir.

D- TARAFSIZLIK

Düz oranlı verginin en büyük avantajlarından biri verginin tarafsızlığını sağlamasıdır. Tüm gelir şekilleri sadece bir kez ve tek oranda vergilendirilir. Bireylerin elde ettikleri emek gelirinden standart indirim miktarı düşüldükten sonra tek bir oranda vergilendirilir. Ve işletmelerin net nakit akışından bireylere uygulanan aynı oranda vergi alınacaktır. Düz oranlı vergi sisteminde herhangi bir gelir türünün nisbi avantajı olmamaktadır. Yani ne emek ne fiziki ve entelektüel sermaye ne de imalat ve gayrimenkul lehine uygulama yoktur. Tersine artan oranlı vergi sisteminde, vergi kanunların ekonominin mikro yönetimi için kullanılması, sermaye ve emek gibi kaynakların etkinsiz dağılımı hem ekonomik faaliyet hem de yaşam standardı düzeyini düşürmektedir [21].

Düz oranlı vergi sisteminde çalışma, tasarruf ve yatırımlar cezalandırılmaz. Hatta düz oranlı vergi, bireyleri daha sıkı ve çok çalışmaya yöneltecektir.

Düz oranlı vergi, vergilerin tasarruf ve yatırımlar üzerindeki olumsuz etkilerini gidermeyi hedeflemektedir.

Artan oranlı vergi sisteminde kişiler kazandıkları gelir ve tasarrufları üzerinden vergi ödemektedirler. Ayrıca bu tasarruflardan bir gelir elde ettikleri zaman da vergilendirilirler. Ölüm halinde söz konusu değerler tekrar vergilendirilir. Şöyle ki, artan oranlı sistemde yatırım geliri önce şirket düzeyinde vergilendirilmektedir. Geri kalan gelir kâr payı veya faiz olarak dağıtıldığı zaman ikinci kez vergiye tabi tutulmaktadır. Eğer işletme satılırsa elde edilen gelir üzerinden sermaye kazanç vergisi yoluyla üçüncü kez vergi ödenecektir. Kişi öldükten sonra yatırımı veraset vergisi yoluyla dördüncü kez vergilendirilir. Dolayısıyla tasarruflar, tüketimin tersine edinildikleri zaman ve bir gelir getirdikleri zaman olmak üzere çifte vergilemeye tabi tutulmaktadırlar. Tasarrufların bu çoklu vergilendirmesi ekonomik büyümeyi olumsuz yönde etkilemektedir [22].

Tasarruf oranları gelir ve servetteki büyümenin temel belirleyicisidir. Düşük tasarruf düzeyi, gelecekteki yaşam standardındaki büyüme için iyi bir gösterge değildir. Düşük tasarruf oranına katkıda bulunan faktörlerden biri, sermayeden elde edilen gelirin çifte vergilendirmesinden dolayı tasarruf ve yatırımlar üzerindeki yüksek vergilerdir [23]. Vergi sonrası gelir azalırsa ve ikame etkisi (gelecektense şimdiki tüketimi tercih etmek, cari tasarrufların düşmesine neden olur), gelir etkisine göre daha hakim olursa tasarruflar azalacaktır [24].

Çeşitli ekonomistler, artan oranlı vergi sisteminin yarattığı aşırı yükün ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini ölçen çalışmalar yapmışlardır [25].

Oysa düz oranlı vergi sisteminde gelir sadece bir kez yani elde edildiği zaman bireysel düzeyde vergilendirilecektir. Böylece bu vergi sistemi ile faiz, kâr payı ve sermaye kazançları üzerindeki tüm vergiler kaldırılarak çifte vergileme önlenebilir. Düz oranlı vergi sistemiyle tasarruflarda önemli artış sağlamanın başlıca iki nedeni vardır. İlki, kâr payları ve faiz gelirleri bireysel düzeyde vergilendirmemektir. İşletme düzeyinde vergilendirilebilir. Bu durum ekonomide reel yatırımı teşvik eder. İkincisi, düz oranlı vergileme ile tüm gelir gruplarının gelirleri artar. Gelir arttığı için tasarruflar da artacaktır [26].

Düz oranlı vergi savunucuları sermaye kazançlarının vergilendirilmesi için inandırıcı bir görüşün olmadığı belirtilmektedir. Çünkü bir sermaye varlığının değeri sadece bundan sağlanacak gelirin bir fonksiyonudur. Açıkça görülmektedir ki, faiz oranları düştüğü zaman tahvillerin değeri yükselmekte, faiz oranı yükseldiğinde değerleri düşmektedir. Tahviller faizsiz bir değere sahip değildirler. Aynı durum diğer menkul kıymetler için de geçerlidir. Enflasyona karşı sermaye kazançlarını endekslemede başarısızlık daha bozucu etki yaratacaktır. Düz oranlı bir verginin yasallaşması büyümeyi, hisse senedi, tahvil ve diğer yatırım değerini artıracaktır.

Düz oranlı vergi daha düşük faiz oranları sağlayabilir. Eğer düz oranlı vergi tasarruf düzeyini yükseltirse, yerli ve yabancı yatırımlar için mevcut sermaye miktarı artacak ve diğer faktörler sabit kalmak koşuluyla, bu belirli koşullar altında faiz oranlarını düşürebilecektir.

Düz oranlı vergi ayrıca sermaye gelirleri üzerinde marjinal vergi yükünü düşürerek yatırım fırsatlarını arttırır. Yukarıda belirtildiği üzere şirket gelirlerinin çifte vergilendirilmesi ortadan kalkacak, işletmelerde yeni yatırımlar için yerli talep artacaktır. Bu noktada tasarrufların yatırımlardan daha hızlı olarak arttığı söylenebilir [27].

Düz oranlı vergi tüketimi vergilemeye yöneliktir. Bu durumun ekonomik büyüme üzerinde olumlu etkiler yaratacağı ileri sürülmüştür. Bu konuda birtakım akademik çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan birisi olan Boston Üniversitesinden Laurence J. Kotlikoff’un bulduğu sonuçlara göre bir tüketim vergisine dönüş, reel ücretleri % 7 ve kişi başına gayrisafi yurtiçi hasılayı % 8 oranında arttıracaktır [28].

Düz oranlı vergi sisteminde genel olarak vergi yükü azalacağı için firmaların özellikle uluslararası piyasalarda rekabet gücü artacaktır.

Artan oranlı vergi yerine bir düz oranlı vergi alınarak beşeri sermaye birikimi teşvik edilebilecektir. Çünkü bu yatırımın geliri daha yüksek oranlarda vergilendirilmemektedir. Ancak bu etkinliği vergilemedeki değişmeler ve ekonomik birimlerin istekliliği belirler. Yine belirtmek gerekir ki, beşeri sermaye birikiminde artış sadece vergi sistemine ve sosyal refah sistemine değil aynı zamanda işgücü piyasasındaki düzenlemelerle etkileşime de bağlıdır [29].

Düz oranlı verginin ekonomik etkileri konusunda çalışma yapan Seldon ve Boyd sektör düzeyinde model oluşturmuşlardır. Şu sonuçları elde etmişlerdir [30]:

- Düz oranlı vergi sisteminde her üretim sektörü sübvanse edilmiş tarımsal kesimi gibi kesimler dışında daha hızlı büyümektedir. Tüketim sektörü ise küçülmektedir.

- Ekonominin en hızlı büyüyen sektörü tasarruflar olmaktadır.

- Konut kredi faizi kaldırılmış olmasına rağmen konut sektörü % 1.5 oranında büyümüştür.

E- ADALET

Artan oranlı vergi sisteminin tercih edilmesinde vergide adaleti sağlama işlevi önemli unsur olmuştur. Ancak artan oranlı vergi sisteminde indirim, istisna ve muafiyetlerin yaygınlığı aynı tutardaki gelirin aynı oranda vergilendirilmesine engel olmaktadır. Yine bu sistemde tarifenin bilimsel temel yerine subjektif esaslara göre belirlenmesi vergi yükümlüleri arasında adaletsizliğe neden olabilir [31].

Adalet kavramı “yatay adalet” ve “dikey adalet” olarak ele alındığında düz oranlı vergi her iki adalete de uygundur. Aynı gelire sahip olanların aynı vergileri ödemeleri anlamına gelen yatay adalet ilkesini, vergi yükümlülüğünün gelir miktarına bağlı olmadığı, bünyesinde çeşitli istisna, muafiyet ve indirimleri barındıran bir sistem sağlayamamaktadır [32]. Daha fazla gelire sahip olanların daha fazla vergi ödemelerini gerektiren dikey adalet ilkesinin de düz oranlı vergiler ile gerçekleştirilebildiği, bu vergi sistemini savunanlar tarafından ileri sürülmektedir [33]. Düz oranlı vergi sistemi, çok kazanandan çok az kazanandan az vergi alınmasını sağlar. Özellikle standart indirim dikkate alındığında düz oranlı vergi sisteminde “gerçek vergi oranları” artan oranlı hale gelir [34].

Düz oranlı vergi sisteminde sermaye bir kez vergilemeye konu olacağı, sermaye geliri vergilendirilmeyeceği için, adalet ve vergi tarafsızlığı ilkeleri yerine getirilebilecektir.

Adalet kavramı “kanun önünde eşitlik” olarak ele alındığı zaman da düz oranlı vergilerin adil bir vergi olduğu söylenebilir. Kanun önünde eşitlik ilkesine göre hem vergi yükümlüleri hem de vergi konuları itibariyle bir ayrıcalık söz konusu değildir. Bireyler için olduğu gibi tüm işletmeler aynı vergilendirme işlemine ve oranına tabi tutulurlar. Yani ortaklar, tam mülkiyete sahip olanlar, şirketler ve diğer işletme şekilleri arasında ayrım yapılmamaktadır [35]. Bu durum hem vergi idaresi hem de yükümlüler açısından birçok avantajlar sağlayabilecektir. Aşırı istisna ve muafiyetlerin yarattıkları “vergi matrahı aşınmasının” kalkmasıyla birlikte vergi tabanı genişleyecek daha fazla vergi tahsil edilebilecektir. Vergi yükümlüleri ise, vergiden kaçınabilmek için verimli olmayan rant kollama faaliyetlerine yönelmeyeceklerdir [36].

Adalet “fedakârlıkta eşitlik” açısından değerlendirildiği zaman düz oranlı vergilerin adil olmadığı sonucu ortaya çıkmaktadır. Fedakârlıkta eşitlik, yüksek gelirli bir kişinin gelirinin bir biriminin marjinal faydasının, düşük gelirli bir kişinin gelirinin bir biriminin marjinal faydasından daha düşük olduğu ve bu nedenle vergi sonrası düşük gelirlinin katlandığı fedakârlığın daha yüksek olmasını ifade etmektedir. Oysa düz oranlı vergilemede tüm gelirler aynı oranda vergilendirildiğinden özellikle düşük gelirli gruplarda vergi dolayısıyla kaybedilen fayda çok daha yüksek olacaktır [37]. Ancak düz oranlı vergideki bu adaletsizlik, artan oranlı vergileme içinde söz konusudur. Yalnız artan oranlı vergilerde, matrah arttıkça oran artmakta olduğundan bu vergilerin fedakârlıkta eşitlik yönünden düz oranlı vergilere göre daha adil olduğu söylenebilir  [38].

Yine belirtmek gerekir ki, bazı maliyeciler örneğin Fritz Neumark, “fedakârlık” kavramını çağımızın bireylerinin mali yükümlülüklerinin karakterini belirtmek için pek uygun bulmamaktadır [39].


IV- DÜZ ORANLI VERGİLEMEYE YÖNELİK TARTIŞMALAR

Düz oranlı vergi sistemine yönelik yapılan eleştirilerin başında bu sistemin yüksek gelirliler lehine eşitsizlik yaratabileceği görüşü gelmektedir. Yüksek gelir grubundaki vergi yükümlülerinin gelirlerinin önemli bir kısmını faiz, kâr payı gelirleri ve sermaye kazançları oluşturmaktadır. Düz oranlı vergi sistemi, bu tür gelirleri vergi dışı tutmaktadır.

Ticaret sisteminin büyük kısmından yararlananlar, birçok kamu hizmetinden (karayolları, köprü, şehir yolları, uydu ve iletişim sistemleri gibi altyapı yatırımları) orantısız olarak faydalananlardır. Bu hizmetlerin çoğundan yararlananlar, bunları desteklemek için çoğunlukla katkıda bulunmalıdırlar [40].

Düz oranlı vergilerin zengin gruba fayda sağlamak için orta gelir grubunu mağdur ettiği ileri sürülmektedir. Diğer ifadeyle düz oranlı vergi, vergi yükünü yüksek gelirli yükümlülerden, orta gelir grubundaki yükümlülere kaydırmaktadır [41].

Bu durum önemli politik problem yaratır. Birçok orta gelirli seçmen daha basit bir sistem karşılığında önemli vergi artışına itiraz edebilirler.

Düz oranlı vergiyi savunanlar dikkatli bir analiz yoluyla bu sorunun üstesinden gelebileceklerini belirtmişlerdir. Şöyle ki; düz oranlı vergi sisteminde bireylerden işletmelere doğru vergi yansıtılabilir. Bireyler kendi sermaye gelirleri (kâr payları) üzerindeki vergileri ödemez iken, işletmeler elde ettikleri sermaye gelirleri için daha yüksek vergiler ödeyeceklerdir. İşletme vergilerinin yükü tamamıyla çalışanlar (daha düşük maaş, ücret, tazminatlar şeklinde) veya daha yüksek gelir gruplarında olan işletme sahipleri (daha düşük kârlar şeklinde) tarafından taşınabileceği belirtilmiştir.

Senatör Army’nin düz oranlı vergilerin yarattığı bu soruna getirdiği çözüm, vergi oranını düşürmek (% 17’nin altına), harcamaları kısma şeklindedir [42].

Düz oranlı vergi konusunda getirilen bir diğer tartışma, sosyal ve bilimsel amaçlı yardım kurumlarına yapılan yardımların indirimine izin verilmemesinin yaratacağı sorundur. Düz oranlı vergi sisteminde bu indirimler kaldırılmaktadır. Dolayısıyla bu sistemin uygulamaya konmasını takiben veya en azından başlangıçta bu kurumlara yapılan bağışlarda bir düşme olabilecektir. Ancak uzun vadede düz oranlı vergi tarafından oluşturulan daha fazla gelir ve sermaye birikimi başlangıçtaki düşüşü dengeleyecek bağışlarda artışa yol açabilecektir.

Düz oranlı vergilere yönelik eleştirilerden biri de, istisna, muafiyet ve indirimlerle ilgilidir. Örneğin sağlıkla ilgili tıbbi indirim gibi birçok indirim vergilemeye konu olan adil bir gelir tanımını yapmaya yardımcı olur. Bazıları ise, sosyal olarak istenen bazı faaliyetleri teşvik etmek veya hükümet tarafından yapılan birtakım etkinsizlikleri gidermeye yöneliktir.

Düz oranlı verginin, vergi gelirlerinin azaltacağı bunun ise, bütçe açıklarına neden olarak birtakım ekonomik sorunlar yaratacağı yönünde eleştiri de söz konusudur [43]. Bu açıkların maliyetleri ise genellikle orta gelirli grup tarafından ödenecektir [44].

Ancak Manuel Gómez yaptığı bir çalışmada oluşturduğu modelde, düz oranlı vergi uygulaması sonucu gelir üzerinden alınan vergilerin tüketim vergisiyle yer değiştireceğini belirtmiştir. Sermaye kazancı vergisinin kalkması, kamu harcamalarına eşit vergi gelirleri değerini koruyabilmek için tüketim vergisinin yaklaşık % 39 oranında artırılmasını gerektirmektedir. Vergi reformunun sonucu olarak refah % 1.04 ve büyüme % 0.19 puan artacaktır (ABD için).

Sermaye geliri üzerindeki verginin kaldırılması beşeri sermayeden çok fiziki sermaye yatırımlarını teşvik eder. Zamanla fiziki sermayenin beşeri sermayeye oranındaki bir artış ücret oranlarında bir artışa yol açacaktır. Bu da beşeri sermaye yatırımlarını pozitif yönde etkileyecektir [45]. Sermaye geliri üzerindeki bir vergi uzun dönemde büyüme oranını negatif olarak etkiler. Oysa tüketim vergisi tüm beşeri sermaye istihdam edildiği için büyüme üzerinde olumsuz bir etkiye sahip değildir [46].

Yine Seldon ve Body % 17 oranında bir düz oranlı vergi uygulaması sonucu Amerika’da kamu gelirlerinin yıllık % 1.8 oranında artacağı sonucuna ulaşmışlardır [47].


V- AB ÜLKELERİNDE DÜZ ORANLI VERGİ SİSTEMİ VE SLOVAKYA UYGULAMASI

Düz oranlı vergi sistemi gerek Avrupa ülkeleri gerekse ABD’de son zamanlarda yoğun tartışılan bir konu olmuştur. Daha önce belirtildiği gibi ABD’de düz oranlı vergi sistemiyle ilgili öneriler çok önce başlamıştır. 1996’da başkanlık seçimi boyunca düz oranlı vergi gündeme gelmiş. Başkan adayı Steve Forbes genel indirimden sonra % 17 oranında düz oranlı vergiyi önermiştir. Ancak bu alan da uygulama açısından Avrupa’da daha hızlı bir gelişme görülmektedir. Henüz yaygın bir şekilde görülmemekle birlikte bazı AB ülkelerinde ilk uygulamalar başlamıştır.

Avrupa’da Estonya 1994 yılında düz oranlı vergiyi uygulayan ilk ülkedir. Düz vergi oranı % 26 olarak belirlenmiştir. Bu ülkeyi diğer özellikle birliğe katılan veya aday konumunda olan Doğu Avrupa ülkeleri izlemiştir. % 12 ile % 33 arasında değişen oranlar uygulanmaya başlanmıştır. Estonya’dan sonra 1994’de Lituanya % 33 ile düz oranlı vergiyi uygulayan ikinci ülke olmuştur. Daha sonra Letonya % 25 oranında düz oranlı vergiyi 1995’de uygulamaya koymuştur. Rusya % 30’a kadar yükselen artan oranlı vergi sistemini kaldırıp 2000 yılında % 13 oranındaki düz oranlı vergi sistemine geçmiştir. Rusya ekonomisinin büyümesinde bu düzenlemenin etkili olduğu ileri sürülmektedir. 2003’de Sırbistan % 14 oranla, Ukrayna 2004’de % 13, Slovakya % 19 ve Gürcistan % 12’lik oranla düz vergi uygulamasına geçmişlerdir. 2007’de AB’ne girecek olan Romanya’da % 40’lara kadar varan kişisel gelir vergisi ve % 25 oranındaki kurumlar vergisi yerine % 16 oranında düz oranlı vergi getirilmiştir. Bu ülkede vergiden kaçınmada düşüşün nedenlerinden biri olarak düz oranlı vergiler gösterilmektedir. Kullanımının oldukça basit olduğu bu vergi sistemi kayıtlı ekonominin yarısından fazla bir değerde olabileceği tahmin edilen vergi dışı ekonomi ve yer altı ekonomisinin kayıt altına alınmasına yardımcı olacaktır [48].

Doğu Avrupa ülkelerindeki vergi uygulamaları, AB’nin diğer üyelerini olumsuz yönde etkilemiş, bu ülkelerin de düz oranlı vergi uygulamasına geçme eğilimlerinin başlamasına neden olmuştur. Hollanda ve İspanya bu uygulamaya sıcak bakmaktadır [49].

Düz oranlı vergileme sistemine geçen ülkelerden Slovakya dikkat çekicidir. Slovakya’da 2004’de kişisel gelir vergisi, kurumlar vergisi ve katma değer vergisinde % 19 tek oran kabul edilmiştir. Vergi oranında değişmeyle birlikte istisna, muafiyet ve indirimler kaldırılmıştır. Reform öncesinde bu ülkede kişisel gelir vergisinde % 10, % 20, % 28, % 35 ve % 38 marjinal vergi oranlarıyla beş gelir dilimli artan oranlı tarife vardı. Kurumlar vergisi oranı % 25, katma değer vergisinde ise standart oran % 20 idi.

Estonya ve Lituanya 1994’de düz oranlı vergiye geçmelerine rağmen Slovakya bu reformla düz oranlı vergiyi kabul eden ilk OECD ülkesidir [50].

Slovakya’da düz oranlı vergi sistemine geçiş, birkaç yönden işletme yatırımlarını teşvik etmiştir. İlki kurumlar vergisinde % 40 oranından % 19 oranına kadar yani yarıdan daha fazla indirim olmuştur. İkincisi kâr paylarının vergilendirilmesi kaldırılmıştır. Böylece kâr paylarının iki kere vergilendirilmesi söz konusu değildir. Üçüncüsü işletme zararlarının taşınmasıyla ilgili kurallar kolaylaştırılmıştır. Yeni Vergi Kanunu 5 yıllık bir dönemde zararların vergilenebilir gelirden düşülmesine izin vermektedir. Nihayet sanayi binaları için amortisman indirimi artırılmıştır.

Alman Araştırma Kurumu (ZEW) tarafından yapılan hesaplamalara göre de bu reformlar Slovakya’daki yatırımlar üzerindeki efektif ortalama ve marjinal vergi oranlarını düşürmüştür. Bu ise doğrudan yabancı yatırımlarda dahil yatırımlar için daha fazla teşvik sağlamıştır [51]. Örneğin bu reformların uygulamaya konmasıyla birlikte Peugeot Citroen ve Kia motor şirketleri gibi önemli yabancı yatırımlar ülkeye çekilmiştir [52].

Slovakya’da tek oranlı vergi uygulamasıyla birlikte yabancı yatırımların arttığı, ekonomik büyümenin canlandığı ve vergi gelirlerinde azalma değil, artış meydan geldiği görülmektedir. Ortalama gelir vergisinin gelirle birlikte arttığı görülmektedir [53].

Emek piyasası açısından düz oranlı vergi değerlendirildiğinde, daha yüksek tüketim vergileriyle bir dengeleme olmasına rağmen, çalışanların çoğunluğunda marjinal ve ortalama vergi oranları düşmüştür.

Reformlar vergi sistemini önemli ölçüde basitleştirmiş ve hem sermaye yatırımı ve hem de işgücü arzını artırmıştır. Ekonomik büyüme açısından, ekonomi üzerinde reformların etkilerinin pozitif olması beklenebilir [54].

Slovakya vergi reformunun daha zengin kişiler lehine gelirin yeniden dağılımını değiştirmeye yönelik olduğunu gösteren çeşitli unsurlar bulunmaktadır. İlki, geçmişte uygulanan artan oranlı vergi yapısının yerine konan kişisel gelir vergisi üzerindeki tek bir marjinal vergi oranı daha yüksek gelirli kişilere fayda sağlamaktadır. Uluslararası tartışmalarda, düz oranlı gelir vergisinin eşitlik (adalet) üzerine ters etkisi, bu reformun bir açığı olarak görülmektedir. İkincisi, kâr payı şeklindeki gelir üzerindeki efektif verginin kalkması, kâr payı türü gelire sahip olanların düşük gelirlilerden ziyade yüksek gelirli olması dolayısıyla bu uygulamanın büyük ölçüde bu kesime fayda sağlamasına neden olabilir. Üçüncüsü, gelirden tüketime vergi yükünü değiştirmek, gelirler içinde tüketime daha az pay ayıran yüksek gelirlilerden vergi yükünü düşürmek anlamına gelmektedir. Nitekim reform katma değer vergisindeki yükü arttırmıştır. Vergi sisteminin yeniden dağılım etkisi işsiz kişiler ve çok düşük gelirliler haricinde daha küçülmüştür. Bu nedenle Slovakya halkı bu reformları destekleyenler ve desteklemeyenler şeklinde tam olarak bölünmüştür [55].

Düz oranlı bir gelir vergisi bir ölçüde adalet için gerekli olan artan oranlı tarifeden vazgeçmek anlamına gelebilir. Bunun yerine diğer basitlik ve etkinliği artırma amaçları daha önemli olabilmektedir. Bununla birlikte vergi sisteminin adaletinin bir değerlendirilmesi bir önyargıyı gerektirir. Dinamik etkiler düşünülürse, vergi sistemi etkinlik meselesinden tamamıyla ayrılamaz.


VI- SONUÇ

Geleneksel maliye teorisinde benimsenen artan oranlı vergi sistemine yönelik çeşitli eleştirilerin artması, ülkeleri çeşitli alternatifler bulma çabalarına itmiştir. Bir alternatif olarak düz oranlı vergileme sistemi önerilmiştir. Düz oranlı vergi, vergi matrahı ne olursa olsun tüm gelirlere tek bir vergi oranının uygulandığı, indirim, istisna, muafiyet ve kanuni boşlukların kaldırıldığı, sadece tüm yükümlüler için standart bir indirimin uygulandığı vergi sistemidir. Düz oranlı vergi sisteminde gelir sadece bir kez yani elde edildiği zaman bireysel düzeyde vergilendirilecektir. Böylece bu vergi sistemi ile faiz, kâr payı ve sermaye kazançları üzerindeki tüm vergiler kaldırılarak çifte vergileme önlenebilir.

Düz oranlı vergilerin artan oranlı vergilere göre birtakım avantajları bulunmaktadır. Bu avantajların başında basitlik, etkinlik, tarafsızlık, genellik ve adalet yer almaktadır. Dolayısıyla düz oranlı vergileme bu unsurlar dikkate alındığında optimal vergileme ilkelerini gerçekleştirebilmektedir. Düz oranlı verginin adalet dışında sayılan tüm optimal vergileme ilkelerinde artan oranlı vergiye göre avantajlı olduğu konusunda hemen hemen görüş birliği bulunmaktadır. Adalet kavramı, yatay ve dikey adalet, kanun önünde eşitlik ve fedakârlıkta eşitlik açısından değerlendirildiğinde, düz oranlı vergilerin fedakârlıkta eşitlik dışındaki ilkeleri sağladığı görülmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, fedakârlıkta eşitlik yönünden düz oranlı vergide görülen bu adaletsizlik daha az derecede olmakla birlikte artan oranlı vergide de söz konusudur.

Düz oranlı vergilemeyle ilgili olarak yapılan öneri ve değerlendirmelerde, düz oranlı gelir vergisinin eşitlik(adalet) üzerine ters etkisi üzerinde durulmuştur. Özellikle düz oranlı vergilerin zengin gruba fayda sağlamak için orta gelir grubunu mağdur ettiği ileri sürülmektedir. Bu durum düz oranlı vergilemenin bir açığı olarak görülmektedir. Her ne kadar standart indirim uygulamasıyla düşük gelirli grubun vergi oranı sıfıra çekilmeye çalışılmış ve düz oranlı vergi savunucuları tarafından birtakım önlemler geliştirilmişse de (düşük oran, vergi yansıtılması gibi), düz oranlı vergilerin geliri yeniden dağılım etkisi sınırlı olabilir. Ancak bu durum basitlik, etkinlik, tarafsızlık gibi ekonomik büyümeye katkıları yadsınamaz ölçüde büyük olan unsurların ihmal edilmesini gerektirmez.

Düz oranlı vergi çalışmaları çok önceleri ABD’de başlatılmasına rağmen AB bu alanda daha hızlı bir gelişme göstermiştir. Birlik üyesi veya aday birçok özellikle Doğu Avrupa ülkesi düz oranlı vergi sistemine geçmişlerdir. Bu uygulamalar içinde Slovakya gösterdiği performansla en dikkate değer ülke olmuştur. Slovakya’da tek oranlı vergi uygulamasıyla birlikte yabancı yatırımların arttığı, ekonomik büyümenin canlandığı ve vergi gelirlerinin arttığı görülmüştür.

Bu gelişmeler AB’nin diğer ülkelerinde de düz oranlı vergi sistemine geçme eğilimlerini arttırmıştır.

Gerek Türk Vergi Sistemi’nde yaşanan sorunlar gerekse AB’ne aday bir ülke olarak Avrupa ülkelerindeki gelişmeleri dikkate alma gerekliliği vergi sistemimizi yeniden yapılandırma zorunluluğunu doğurmuştur. Yüksek ve artan oranlı vergi sistemi mükellefleri kayıtdışı kalmaya zorlamaktadır. Toplam vergi gelirleri içinde gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergilerin payı sürekli azalma trendi göstermiştir. 2005 yılı itibariyle dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı % 27 iken, dolaylı vergileri payı % 73’dür. Dolaysız vergilerdeki bu azalmayı telafi etmek üzere harcama vergilerine ağırlık verilmesi birtakım sorunları beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla reforma ihtiyaç duyulan Türk Vergi Sistemi’ne vergi oranı, vergi kaynağı gibi unsurları hedef alan düz oranlı vergi sisteminin uygulanması düşünülebilir.
 

BU MAKALE “E-YAKLAŞIM / MAYIS 2006 / SAYI: 34”DEN ALINMIŞTIR.

 


[1] Robin BROADWAY, “Income Tax Reform for a Globalized World: The Case for a Dual Income Tax”, Journal of Asian Economics, (2005), 16, s. 910-913

[2] Ercan TÜRKAN, Düz Oranlı ve Tüketim Tabanlı Vergi Sistemi: ABD’de Yaşanan Tartışmalar ve Bu Tartışmalardan Çıkartılabilecek Dersler, Ankara: DPT, 1997, s. 7

[3] Joseph E. STİGLİTZ,  Kamu Kesimi Ekonomisi, (Çev: Ömer Faruk BATIREL), İstanbul: Marmara Üniversitesi Yayın No: 549, İİBF, Yayın No: 396, 1994, s. 765

[4] TÜRKAN, age, s. 7

[5] Douglas DUNN, Flat Tax Fiasco, http://www.wordwiz72.com/econ.html, 2006, s. 7

[6] Barry J. SELDON-Roy G. BOYD, The Economic Effects of a Flat Tax, NCPA Policy Report No: 205, Texas, 1996, s. 1

[7] J. D. FOSTER,  “Friendly Critique of the Flat Tax”, Policy Review, Number: 73.

http://www.policyreview.org/summer95/thfost.html, Summer, 1995, s. 2

[8] John C. GOODMAN,  “Principle of the Flat Tax”, Brief Analysis, National Center for Policy Analysis, No: 194. http://www.ncpa.org/?~ncpa/pi/taxes/revenue.htm/, 1996, s. 10

[9] DUNN, age, s. 5

[10] GOODMAN, agm, s. 11

[11] FOSTER, agm, s. 3

[12] James B. Davies-Michael Hoy, “Flat Taxes and Inequality Measurement”, Journal of Public Economics, V: 84, 2002

[13] Bruce BARTLETT, “Benefit of the Flat Tax”, Brief Analysis, National Center for Policy Analysis, No: 194. http://www.ncpa.org/?~ncpa/pi/taxes/revenue.htm/, s. 1

[14] BARTLETT, agm, s. 1

[15] Coşkun Can AKTAN, Düz Oranlı Vergi, Ankara: TOSYEV Ekonomik, Sosyal ve Siyasal Araştırmalar Serisi No: 5, 2000, s. 41

[16] BRADWAY, agm, s. 917

[17] FOSTER, agm, s. 2

[18] SELDON-BOYD, age, s. 2

[19] Fritz NEUMARK, Vergi Politikası Adil ve Ekonomik Bakımdan Rasyonel Bir Vergi Politikasının Temel Prensipleri, (Çev: İclâl (Fevzioğlu) Cankorel), İstanbul, Filiz Kitabevi, 1975, s. 82

[20] Nicolas KALDOR, An Expenditures Tax, London: George Allen and Unwin, 1955, s. 22

[21] FOSTER, agm, s. 1-2

[22] SELDON-BODY, age, s. 3-4

[23] FOSTER, agm, s. 4

[24] Annc.Maric BROOK-Will LEİBFRİTZ,  Slovakia’s Introduction of a Flat Tax as Part of Wider Economic Reforms, OECD, Economics Department Working Papers No:448, 2005, s. 23

[25] BARTLETT, agm, s. 1-2

[26] SELDON-BODY, age, s. 6

[27] FOSTER, agm, s. 5

[28] FOSTER, agm, s. 4

[29] BROOK-LEİBFRİTZ, age, s. 9

[30] SELDON-BODY, age, s. 1

[31] AKTAN, age, s. 40

[32] BARTLETT, agm, s. 2

[33] Fazıl AYDIN, “Amerika Birleşik Devletlerinde Tek Oranlı Vergi Uygulaması (Flat Tax) Tartışmaları”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı: 4, Temmuz, 1996, s. 16

[34] AKTAN, age, s. 42

[35] FOSTER, agm, s. 2-5

[36] AKTAN, age, s. 42

[37] Harun ÖZDEMİR, “Vergilemede Adalet Açısından Düz ve Artan Oranlılık”, Vergi Sorunları Dergisi, Yıl: 28, Sayı: 202, Temmuz, 2005, s. 176

[38] AKTAN, age, s. 49

[39] NEUMARK, age, s. 132

[40] DUNN, age, s. 5

[41] FOSTER, agm, s. 5

[42] FOSTER, agm, s. 6

[43] TÜRKAN, age, s. 12-15

[44] DUNN, age, s. 4

[45] Manuel A. GÓMEZ, “Effects of Flat-Rate Taxes: to What Extent does the Leisure Specification Matter?”, Review of Economic Dynamics, 6, 2003, s. 418-419

[46] Milesi-Ferretti, G.M., Roubini, N. (1998), “Growth Effects of Income and Consumption Taxes”, Journal of Money, Credit and Banking, 30.

[47] SELDON-BODY, age, s. 8

[48] Aoife WHİTE, Western Europe Wary of the Flat Tax, Despite Use in Eastern Europe, 2005

[49] Hüseyin YILDIZ, “Avrupa Tek Oranlı Vergi Uygulamasına Geçiyor”, Akşam Gazetesi

[50] BROOK-LEİBFRİTZ, age, s. 9

[51] BROOK-LEİBFRİTZ, age, s. 20-21; T. BUETTNER-M. RUF, “Tax Incentives and the Location of FDI: Evidence from a Panel of German Multinationals”, Deutsche Bundesbank Discussion Paper, Economic Studies No: 17/2005

[52] WHİTE, age, 2005

[53] YILDIZ, age, 2005

[54] BROOK-LEİBFRİTZ, age, s. 5

[55] BROOK-LEİBFRİTZ, age, s. 25-26

 

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM