Tek Düzen Hesap Planına göre işletmenin elinde bulunan ulusal ve yabancı paraların TL karşılığı 100 numaralı hesapta izlenir. Bu hesapta tahsil olunan tutarlar borç, bankaya yatırılan tutarlar alacak kaydedilir. Hesap daima borç bakiyesi verir veya sıfır olur. Hiçbir şekilde alacak bakiyesi vermez.
Bir işletmenin kasasında en az ne kadar para bulunabileceğine ilişkin bir düzenleme olmadığı gibi en fazla ne kadar para bulunabileceğine ilişkin olarak da bir düzenleme yoktur. Zaten olamaz da. Her işletmenin özellikleri, büyüklüğü, nakit akış düzeni, günlük para ihtiyacı, ödemelerini ve tahsilatlarını gerçekleştirme şekli ve benzeri pek çok husus, bu konuda belirleyici olur. Bir işletme, ihtiyacından, normal şartlarda kasada tutması gerekenden fazla parayı veya daha azı parayı kasasından tutamaz mı? Elbette tutabilir. Kimse de hiçbir şey diyemez. Zira bu, işletmenin bileceği, takdir konusuna giren bir husustur.
Peki bir işletme, kasasında olmayan bir parayı kasasında gösterebilir mi? Örneğin ortağına borç verdiği bir parayı, ortağına çıkış yapmak yerine kasasında göstermeye devam edebilir mi? Vergisel veya sair hukuksal sonuçlarını göze alarak elbette yapabilir.
Nitekim son dönemde kasa fazlalıkları için ortağa aktarıldığı, ortak tarafından şahsi faaliyetlerde kullanıldığı savı ile raporlar yazıldığı, ortağa aktarılan bu tutarlar için adat yapılarak KDV’li faiz faturası kesilmesi gerektiği savı ile cezalı tarhiyatlar önerildiği, bazı mükelleflerde ise izaha davet aşamasında bu konuda beyanlar alındığı görülmektedir.
İnceleme elemanlarınca ileri sürülen bu savlar ilk bakışta mantıklı ve haklı imiş gibi görünmektedir. Ancak savların mantıklı ve haklı olması bir tarhiyat için yeterli olmayıp, hukuk süzgecinden de geçirilmesi ve hukukunda da muteber görüp görmediğinin ortaya konulması gerekmektedir.
Bu tip savlar, ancak anlık kasa sayımları ile tespit edilebilecek bir konudur. Kasa sayımı yapılmadan, bu paranın kasada (işletmede) olmadığı söylenemez. İki veya üç sene öncesinin hesaplarına bakarak, böyle bir iddiada bulunulamaz. Zira, paranın kasada olmadığı, birilerine aktarıldığı iddiası, delillendirilmesi, somut delile bağlanması gereken bir husustur. Aksine davranış, karine yoluyla, soyut iddia ile vergi salmak anlamına gelir.
İzah istemlerinde veya bu Raporlarda genellikle dönem sonu hesaplarından hareket edildiğinden, eleştiri konusu tarih itibariyle ne kasada söz konusu meblağın bulunmadığı ne de ortağa aktarıldığına dair somut bir delil görülememektedir.
Bu tür bir eleştiri yapılabilmesi için her şeyden önce kasanın sayılmış ve paranın kasada olmadığının tespit edilmiş olması gerekir. Sonradan, kasada paranın yokluğu ve ortağa aktarıldığı karine yolu ile soyut iddialarla kanıtlanamaz. Kaldı ki böyle bir iddiada bulunulması, bazen işletmenin, sektörün özelliklerinin incelenmesini, işletmenin para sirkülasyon hızının, ödeme şekillerinin, bazen ortakla sair parasal ilişkilerinin ortaya konulmasını, işletmenin (kasasının) söz konusu meblağı saklamaya elverişli olup olmadığının, güvenlik tedbirlerinin tespitini, kasada tutulduğu gözüken tutarın bu konudaki ticari teamüllerle mukayesesini gerektirir. Bu tespitler yapılmadan eksik inceleme ile ve soyut iddialarla transfer fiyatlandırması savında bulunulmasının, Hazine lehine başarı sağlamasının mümkün olmaması gerekir.
Nitekim bir limitet şirketin, 2011 hesap döneminde kasa hesabında izlendiği yüksek tutarda nakit paranın 8.000 TL'yi aşan kısmının şirket ortaklarına kullandırılarak transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunduğu savıyla re'sen tarh edilen bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile geçici vergiler aleyhine açılan davada Vergi Mahkemesince; “Davacı şirketin ortakları nezdinde gerekli araştırma ve inceleme yapılmamış olup, ilişkili kişiler ile davacı şirket arasında para hareketlerinin olup olmadığı ve varsa gerçek mahiyeti tespit edilmemiştir. Alacaklar hesabında yer verilen para hareketlerinin şirket işlerinde ve emtia alımında kullanılıp kullanılmadığı konusunda yasal defterler incelenmemiştir. Bu hususların yanı sıra, davacının tahsilat ve ödemeleri incelenerek kasa hesabında belirtilen tutarda para bulunmasının ticari teamüllere uygun düşüp düşmediğinin değerlendirilmediği ve kasa mevcudunun ortaklar tarafından şahsi menfaat sağlamaya yönelik olarak kullanıldığı hususunda somut bir tespitin bulunmadığı da dikkate alındığında, yapılan incelemenin Vergi Usul Kanunu'nun 134. maddesinde öngörülen, ödenmesi gereken vergilerin doğruluğunu araştırma ve tespit etme amacına uygun olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu durumda, şirket kaynaklarının ortaklara karşılıksız olarak kullandırılmak suretiyle verilen finansman hizmeti karşılığında faiz geliri elde edildiği ve kârın ortaklara örtülü olarak dağıtıldığı açıkça ve hukuken geçerli şekilde tespit edilmediğinden, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımında bulunulduğundan bahisle re'sen tarh edilen bir kat vergi ziyaı cezalı kurumlar vergisi ile geçici vergiler üzerinden bir kat kesilen vergi ziyaı cezalarında hukuka uygunluk görülmediği” gerekçesi ile cezalı tarhiyatların iptaline karar verilmiştir.” Vergi Mahkemesinin bu Kararı, önce İstinaf Mahkemesince sonra da Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu tarafından onanmış ve kesinleşmiştir.
Demek ki önümüze gelen idari işlemler ilk bakışta bize mantıklı ve haklı görünse de, hukuk ve hukukçu süzgecinden geçirmekte yine de fayda var. Çünkü hukuk size farklı şeyler söyleyebilir.
(Kaynak: Bumin Doğrusoz / Ekonomim.com | 03.06.2025)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.