YAZARLARIMIZ
Yüksel Şarlakkaya
Yeminli Mali Müşavir
yukselsarlakkaya@gmail.com



Banka Hesabından Dolandırılan Paraların Ticari Kazançtan İndirimi: Vergi Hukuku Açısından Bir İçtihat ve Mevzuat İncelemesi

1. Giriş

Günümüzde dijitalleşmenin hızla artmasıyla birlikte işletmeler, banka hesapları üzerinden dolandırıcılık gibi siber suçlara daha sık maruz kalmaktadır. Bu tür olaylar, işletmelerin mali yapısında doğrudan zarara yol açmakta ve söz konusu zararların vergi matrahından indirilip indirilemeyeceği sorusunu gündeme getirmektedir. Bu çalışma, banka hesabından dolandırılan paraların ticari kazançtan gider olarak yazılıp yazılamayacağını, mevzuat hükümleri ve Danıştay içtihatları ışığında değerlendirmeyi amaçlamaktadır.

2. Vergi Hukukunda Ticari Kazanç ve Gider Kavramı

Gelir Vergisi Kanunu’nun 38. maddesi uyarınca ticari kazanç, bilanço esasına göre tespit edilen dönem sonu öz sermaye ile dönem başı öz sermaye arasındaki farktır. Aynı Kanun’un 40. maddesi ise ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan giderlerin kazançtan indirilebileceğini düzenlemektedir. Bu kapsamda zarar, ziyan ve tazminatlar da belirli şartlar altında indirilebilir gider olarak kabul edilmektedir.

3. Danıştay İçtihatları: Hırsızlık Vakaları Üzerinden Gelişen Yaklaşım

3.1. Danıştay 4. Dairesi’nin 1979 Tarihli Kararı

Danıştay 4. Dairesi, 1979 tarihli kararında (E. 1979/48, K. 1979/2429), ticari işletmeden çalınan malların bedelinin ticari kazançtan indirilemeyeceğini belirtmiştir. Kararda, Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesi ve Vergi Usul Kanunu’nun değerleme hükümleri esas alınarak, hırsızlık sonucu oluşan zararların gider olarak kabul edilemeyeceği ifade edilmiştir.

3.2. Danıştay 3. Dairesi’nin 1999 Tarihli Kararı

Danıştay 3. Dairesi, 1999 tarihli kararında (E. 1997/4519, K. 1999/495), hırsızlık sonucu çalınan malların kayıtlı değerleri üzerinden karşılık ayrılabileceğini ve bu zararların ticari kazançtan indirilebileceğini kabul etmiştir. Karar, Vergi Usul Kanunu’nun 288. maddesindeki “karşılık” kavramına dayanmakta ve zararların öz sermayede olumsuz etki yaratması durumunda gider olarak yazılabileceğini ortaya koymaktadır.

4. Dolandırıcılık Vakalarının Hukuki Niteliği ve Vergisel Boyutu

4.1. Hırsızlık ve Dolandırıcılık Arasındaki Fark

Ceza hukuku açısından hırsızlık ve dolandırıcılık farklı suç tipleri olsa da, her iki durumda da işletme varlıklarında irade dışı eksilme söz konusudur. Bu nedenle, dolandırıcılık sonucu banka hesabından çekilen paraların da benzer şekilde değerlendirilmesi tarafımızca mümkündür.

4.2. Dolandırıcılık Zararlarının Gider Olarak Yazımı

Vergi idaresi, dolandırıcılık sonucu oluşan zararların gider olarak kabul edilmesini; suistimale açık olması, emsal teşkil ederek yaygınlaşma riski taşıması ve mükelleflerin vergi ödemekten kaçınma aracı olarak kullanabileceği gerekçeleriyle  uygun görmemektedir. Ancak bizim bu konudaki görüşümüz, söz konusu zararların belirli hukuki ve mali şartlar altında ticari kazançtan indirilebilecek nitelikte olduğu kanaatindeyiz.

  • Zararın işletmeyle ilgili ticari hesap kaynaklı olması,
  • Zararın belgelenebilir ve kesin olması (örneğin mahkeme kararıyla sabit olması),
  • Öz sermayede olumsuz etki yaratması,
  • Vergi Usul Kanunu’nun 288. maddesi kapsamında karşılık ayrılabilir nitelikte olması.

Bu şartlar altında, dolandırıcılık sonucu oluşan zararların ticari kazançtan indirilmesi hukuken mümkün olabilir.

Bu doğrultuda, bizim görüşümüz; dolandırıcılık sonucu oluşan tutarların işletmenin muhasebe kayıtlarında 128 hesap grubu altında “şüpheli ticari alacaklar” şeklinde ayrı bir hesapta izlenmesi, bu hesaba Vergi Usul Kanunu’nun 288. maddesi kapsamında karşılık ayrılması ve hukuki sürecin (ceza soruşturması, mahkeme kararı vb.) sonucuna göre söz konusu tutarın gider olarak kaydedilmesi yönündedir. Bu yöntem hem muhasebe düzeni hem de vergi hukuku açısından şeffaf, sistematik ve denetlenebilir bir uygulama sağlayarak, zararların hukuki zeminde ticari kazançtan indirimini mümkün kılacaktır.

4.3. Banka Ticari Hesap Sözleşmesi Açısından Değerlendirilmesi

Banka hesabından dolandırılan paraların gider olarak yazımı, doğrudan ticari hesap sözleşmesine değil; bu sözleşmenin ihlali sonucu doğan ve işletme açısından ticari zarar niteliği taşıyan kayıplara dayanmaktadır. Vergi Usul Kanunu’nun 288. maddesi uyarınca karşılık ayrılabilen bu tür zararlar, mahkeme kararıyla sabit hale geldiğinde Gelir Vergisi Kanunu’nun 40. maddesi kapsamında ticari kazançtan indirilebilir. Dolayısıyla, sözleşmeye dayalı hizmetin güvenlik yükümlülüğünün ihlali sonucu oluşan dolandırıcılık zararları, işletmeyle ilgili, belgelenebilir ve öz sermayede olumsuz etki yaratan nitelikteyse vergi hukuku açısından gider olarak kabul edilebileceği görüşünü taşıyoruz.

Dolandırıcılık sonucu oluşan zarar banka tarafından sözleşmeye istinaden tazmin edilmişse, işletme açısından doğrudan bir mali kayıp söz konusu olmayacağından, bu zarar ticari kazançtan indirilecek bir gider olarak değerlendirilemez. Ancak banka tarafından ödenen tazminat, sözleşme gereği işletmenin uğradığı zararın telafisi niteliğinde olduğundan, işletmenin mali tablolarında zarar olarak değil, tazminat geliri veya mahsup unsuru olarak yer almalıdır. Bu bağlamda, sözleşmeye dayalı olarak banka tarafından karşılanan zararlar, vergi matrahını etkilemez; çünkü gider doğmamış, zarar telafi edilmiştir.

Bu çerçevede, ticari hesapların açılışında ve sonrasında dolandırıcılık risklerine karşı sigorta yaptırılması, işletmelerin mali güvenliğini artıran önleyici bir tedbir olarak değerlendirilmelidir. Özellikle dijital bankacılık işlemlerinin yaygınlaştığı günümüzde, siber dolandırıcılık vakalarının artması işletmeler açısından ciddi finansal kayıplara yol açabilmektedir. Bu tür zararların daha en başında engellenmesi, yalnızca hukuki uyuşmazlıkların önüne geçmekle kalmaz; aynı zamanda vergi matrahında belirsizlik yaratacak zarar kayıtlarının oluşmasını da önler. Dolayısıyla, işletme sahiplerinin ticari hesap sözleşmelerini sigorta teminatı içerecek şekilde düzenlemeleri ve bu konuda gerekli finansal koruma mekanizmalarını devreye almaları hem hukuki hem de vergisel açıdan stratejik bir yaklaşım olacaktır.

5. Değerlendirme ve Sonuç

Danıştay’ın içtihat değişikliği, ticari işletmelerin karşılaştığı olağan dışı zararların vergi matrahından indirilmesine yönelik daha esnek bir yaklaşımın benimsendiğini göstermektedir. Dolandırıcılık vakaları da bu kapsamda değerlendirildiğinde, zararların belgelenmesi ve hukuki süreçle doğrulanması şartıyla gider olarak yazılması tarafımızca mümkündür.

Vergi idaresi tarafından dolandırıcılık sonucu oluşan zararların ticari kazançtan indirimi kabul etmeyeceği dikkate alındığında, mükelleflerin haklarını koruyabilmeleri için itirazı kayıtla beyanname vererek dava açmaları büyük önem taşımaktadır. Bu yöntem, hem vergi yükümlülüğünün yerine getirilmesini sağlar hem de yargı yoluyla hukuki denetim imkânı sunar. Danıştay’ın 1999 tarihli kararında da görüldüğü üzere, mahkeme kararıyla sabit hale gelen dolandırıcılık zararlarının gider olarak kabul edilmesi mümkündür. Bu nedenle, zararların vergi matrahından indirimi konusunda idareyle yaşanabilecek uyuşmazlıklarda itirazı kayıtla beyanname verilmesi ve akabinde dava açılması, mükellef açısından hukuki güvence sağlayan en etkili yoldur.

16.09.2025

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.

>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV  Ayrıntılar için tıklayın.

GÜNDEM