Yaşar Çatalkaya
17 Ekim 2025 tarihinde TBMM’ye sunulan ve kamuoyunda “torba yasa” olarak anılan Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 631 Sayılı KHK’de Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, kamuoyunda oluşan yüksek beklentilere rağmen, aradan geçen bir buçuk aylık süreçte hâlâ kapsamlı bir reform paketi görünümü sunmuyor.
Bu teklifle ilgili olarak 20 Ekim 2025 tarihinde kaleme aldığım önceki değerlendirmede (https://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/yasarcatalkaya/010/), paketin mükelleflerin, meslek mensuplarının ve hatta Vergi Denetim Kurulu’nun uzun süredir beklediği temel düzenlemeleri içermediğini, özellikle yapılandırma, enflasyon düzeltmesine ilişkin belirsizlikler, emlak vergisindeki aşırı artışların sınırlandırılması ve VUK 140/A gibi yapısal başlıkların torbada yer almadığını ayrıntılı şekilde vurgulamıştım.
Gelinen noktada, Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri tamamlanmasına ve Genel Kurul’da yalnızca ilk altı maddenin kabul edilmesine rağmen, söz konusu eksik başlıkların hiçbirinin teklife eklenmediği görülüyor. Bu durum, torba yasa teklifinin gerekçede öne çıkarılan “vergi adaletinin güçlendirilmesi” ve “kayıt dışılıkla mücadele” hedeflerine rağmen, mevcut haliyle daha çok bütçe gelirlerini artırmaya yönelik bir mali dengeleme paketi niteliği taşıdığını ortaya koyuyor.
Ekonomik koşulların her geçen ay ağırlaştığı mevcut dönemde, reel sektörün kamu alacakları karşısındaki ödeme gücü ciddi ölçüde zayıflamış durumda. Özellikle yüksek faiz–düşük kur politikasının bir sonucu olarak ihracatçılar ve sanayiciler, kurun baskılanması nedeniyle rekabet gücünü kaybederken; artan iç maliyetler, tedarikçilere yapılan ödemelerde ciddi gecikmelere yol açtı. Birçok işletme, tedarik zincirinde oluşan bu kırılmaları yönetmekte zorlanırken, aynı zamanda vergi ve SGK borçlarını düzenli olarak karşılamakta güçlük çekiyor.
Buna ek olarak, son dönemde mali idarenin daha sert ve yoğunlaşmış vergi inceleme süreçleri yürütmesi, işletmelerin mevcut borç yükünün üzerine yeni tarhiyat riskleri ekleyerek toplam yükü daha da artırıyor. Bu durum, ödeme gücü zaten zayıflamış olan şirketlerde ciddi finansal baskı yaratıyor.
Burada özellikle belirtmek gerekir ki, “matrah artırımı” gibi geçmişe dönük af niteliğindeki uygulamalar hem vergi adaletini zedeliyor hem de düzenli yükümlülüklerini zamanında yerine getiren mükellefler açısından ciddi bir hakkaniyet sorununa yol açıyor. Bu nedenle, kamu alacakları konusunda bir düzenleme beklentisi oluşmuş olsa da, bu beklenti af değil; ödeme güçlüğünün yönetilebilir hale getirilmesini sağlayacak, reel sektöre nefes aldıracak rasyonel bir yapılandırma ihtiyacıdır.
Ödeme gücü azalan işletmelerin sayısı arttıkça, kamu gelirleri kısa vadede değil, orta vadede azalır. Mükelleflerin faaliyetlerini sürdüremez hale gelmesi yalnızca gelir ve kurumlar vergisi tahsilatını değil; KDV, ÖTV ve stopaj gibi geniş tabanlı vergilerden elde edilen sürekli gelir akışını da doğrudan zayıflatır.
Bu nedenle, torba yasa teklifinde yapılandırmaya ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemesi, reel sektörün mevcut likidite krizini hafifletecek bir enstrümanın tasarlanmadığını gösteriyor. Plan ve Bütçe Komisyonu görüşmeleri sırasında bu yönde bir önerge verilmemiş olması da kısa vadede bu alanda bir değişikliğe gidilmeyeceğini ortaya koyuyor.
2023 mali tablolarıyla birlikte zorunlu hale gelen enflasyon düzeltmesi, uygulamanın başladığı günden bu yana hem işletmeler hem de meslek mensupları açısından ciddi bir operasyonel yük oluşturdu. Dönem sonu hesaplamaları, varlık ve kaynak kalemlerinin yeniden yapılandırılması, raporlama süreçlerinin yenilenmesi ve sistem adaptasyonları; iş gücü, zaman ve maliyet açısından önemli bir yoğunlaşmaya yol açtı.
Bu yük aynı zamanda adaletsel bir etki doğurdu. Mevcut uygulama, sermaye yapısı güçlü, yüksek özkaynağa sahip büyük şirketlerde vergi matrahını aşağı çekerken, özkaynak yapısı zayıf olan veya enflasyon karşısında eriyen sermayesi bulunan işletmelerde — KOBİ’ler dahil — yıl içinde daha yüksek vergi ödenmesine neden oldu. Ortaya çıkan sonuç, küçük ve orta ölçekli işletmeler üzerinde reel bir vergi baskısı, büyük ölçekli şirketlerde ise belirgin bir vergi avantajıdır.
Bu adaletsizlik, yalnızca mükellefler açısından değil, kamu maliyesi açısından da zararlı hale geldi. Son dönemde yapılan bütçe değerlendirmelerinde, enflasyon düzeltmesinin kurumlar vergisi tahsilatında beklenen artışı sağlamadığı; tersine büyük mükelleflerde matrahları ciddi ölçüde düşürdüğü, dolayısıyla toplam vergi gelirlerini aşağı çektiği görüldü. Bu durum, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın bütçe hazırlıkları sırasında açıkça ifade edildi.
Tüm bu tabloya rağmen, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda enflasyon düzeltmesine ilişkin hiçbir değişiklik teklife eklenmedi; erteleme, kapsam daraltma veya sadeleştirme yönünde herhangi bir düzenleme yapılmadı. Genel Kurul’da kabul edilen ilk altı maddede de konuya dair bir hüküm bulunmuyor.
Bu noktada açık olan şudur: Mevcut şekliyle enflasyon düzeltmesinin 2025 yılı mali tablolarına da uygulanması hem mükellefleri hem meslek mensuplarını hem de kamu maliyesini olumsuz etkilemeye devam edecektir. Bu nedenle uygulamanın askıya alınması yönünde mutlaka bir adım atılması gerekmektedir.
Emlak vergisinde takdir komisyonlarınca belirlenen fahiş artışların sınırlandırılmasına yönelik düzenlemenin hâlâ yapılmamış olması, 2026 yılında milyonlarca mükellefin çok yüksek vergi yüküyle karşılaşacağına işaret etmektedir. Benzer şekilde, Vergi Denetim Kurulu’nun uzun süredir mevzuat altyapısını beklediği VUK 140/A düzenlemesinin torbaya dahil edilmemesi, dijital inceleme süreçlerinde önemli bir hukuki boşluğun devam ettiği anlamına geliyor. Ayrıca, kamuoyunda yaygın beklenti oluşturan tasfiye, birleşme ve bölünme süreçlerine yönelik teknik kolaylaştırmalar, teşvik sisteminde sadeleşme, temel vergi süreçlerinde dijital uyum reformları gibi başlıklar da halen gündeme alınmış değil.
Tüm bu eksiklikler birlikte değerlendirildiğinde, torba kanun teklifinin kapsamının mükelleflerin gerçek ihtiyaçlarını ve vergi sistemindeki yapısal sorunları öncelemek yerine daha çok kısa vadeli gelir artışını önceleyen bir yaklaşımı benimsediği görülüyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin ekonomik koşullarında reel sektörün üzerindeki yük giderek artarken, vergi sistemindeki yapısal sorunların ötelenmesi sürdürülebilir bir seçenek değildir. Bu teklifin, hem mükelleflerin hem meslek mensuplarının hem de kamu maliyesinin ihtiyaç duyduğu gerçek reformları içerecek şekilde yeniden ele alınması, sağlıklı bir vergi sistemine geçişin ön koşulu haline gelmiştir. Bu yapılmadığı sürece, torba yasa tekliflerinin hedeflediği “vergi adaletinin güçlendirilmesi” ve “kayıt dışılıkla mücadele” söylemleri, uygulamada karşılığını bulmamaya devam edecektir.
01.12.2025
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.279 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.