Bankacılık sektörü, son yıllarda diğer sektörlerde yaşanan gelişme ve artan taleplere ayak uydurabilmek için yoğun ve sürekli bir dönüşüm sürecine girdi ve bu sürecin önümüzdeki yıllarda da hızını arttırarak devam edeceği tahmin ediliyor.
Bankaların bu süreç içerisinde yarıştan kopmamak ve rakiplerinden her zaman bir adım daha önde olabilmeleri için odaklanmaları gereken noktalar, Deloitte tarafından yapılan bir araştırmada karşımıza çıkıyor. İşte araştırma sonucu belirlenen 5 ana nokta:
Artan maliyetleri düşürmeye yönelik çözümler bulmak
Büyüme trendi sektörün sürekli gündeminde, ancak bankaların büyümenin yanı sıra operasyonel verimliliği artırarak maliyetleri düşürmesi ve net faiz marjı ile komisyon ücret ve gelirlerindeki önlenemeyen daralmayı dengelemesi gerekiyor.
Net faiz marjında meydana gelen daralmaların yanı sıra bankacılık sektöründe her geçen gün artan rekabetin sonucu olarak kredi kartı ve diğer bankacılık işlemlerinden elde edilen komisyon ve ücretlerde de benzer bir düşüş söz konusu.
Günümüzde maliyetleri düşürmenin, basit anlamda kemerleri sıkmak ya da çalışan sayısını azaltmaktan çok daha farklı olarak daha zekice, ürün çeşitliliğini ve yaratıcılığı beraberinde getiren çözümlere dayanması gerekiyor. Aksi takdirde bankalar için müşteri kaybı kaçınılmaz olabilir. İyi haber ise, bunca yıldır süre gelen maliyet düşürme çabalarına rağmen halen verimliliği artırıcı fırsatların ve çözümlerin mevcut olması.
Pek çok banka çözümü mevcut sistemlerini daha basit, modern ve rasyonel hale getirmek için benchmarking, Six Sigma ve TQM gibi bilinen süreç yönetimi araçlarını kullanmakta buluyor.
Operasyonların bir kısmını ülke dışına taşımak:
Yurtdışındaki bankaların, maliyetlerinin önemli bir bölümünü daha ucuz insan maliyeti olan ülkelere veya bölgelere kaydırma planlarının her geçen gün daha fazla yoğunlaştığı görülüyor ancak maliyetleri düşürmek adına offshore anlamında daha atılacak çok fazla adım var. Deloitte'un yaptığı araştırmalar gösteriyor ki offshore operasyonu kullanan bankaların neredeyse yarısı bu alanda faaliyet göstermeyen bankalara oranla maliyet anlamında yüzde 40'tan fazla tasarruf sağlıyor. Buna karşılık, belirli offshore merkezlerine yoğunlaşmanın kaçınılmaz sonucu olarak (örneğin Hindistan) bu bölgelerde özellikle deneyimli ve yetenekli iş gücü bulmanın maliyetinin de arttığı gözleniyor. Bu maliyet artışı sanıldığı kadar dramatik görünmüyor: Deloitte'un 2007 yılında gerçekleştirdiği offshore anketinin sonucuna göre, katılımcı mali kuruluşların yüzde 55'i iş gücü maliyetinin yüzde 10'dan daha az artacağını, yüzde 36'sı aynı kalacağını ya da azalacağını, sadece yüzde 9'u ise artışın yüzde 10 ila yüzde 20 arasında olacağını düşünüyor.
Bankalar, son yıllarda offshore'u maliyetleri düşürücü bir unsur olarak kullanmanın yanı sıra bu bölgelerden yetişen yetenekli iyi eğitim almış kişileri çalıştırarak verdikleri servisin kalitesini arttırma savaşı içine de girdiler. Amerika Birleşik Devletleri'nin en büyük 50 finansal kuruluşunun yarısından fazlası offshore bölgelerinden bilgi işlem danışmanlık hizmeti alırken yüzde 20'ye yakın bir bölüm ise önümüzdeki 2 yıl içerisinde benzeri hizmetleri almayı planlıyor. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki offshore'u en iyi şekilde uygulayan mali kuruluşların yıllık maliyet tasarrufu 16 milyar dolarlara ulaşıyor, bu rakam tüm sektörün yapmaya çalıştığı tasarruf olan yaklaşık 5 milyar doların neredeyse 3 katı olarak göze çarpıyor.
Günümüz offshore uygulamalarında başarıya ulaşmanın yolları 4 ana başlık altında toplanıyor:
. Kompleks uygulamaları bir kenara bırakıp daha basit ve efektif iş akışı ve raporlama sistemlerine sahip olmak,
. Offshore'un beraberinde getireceği farklı regülasyon ve hukuki sistemlerle başa çıkabilecek altyapıya sahip bir yönetime sahip olmak,
. Kurum kültürlerini yalnız uluslararası değil kurumlar arası boyutlara taşımak ve
. Maliyetlerde en etkili tasarrufu sağlayabilmek için offshore operasyonlarının kapsamını ve iş gücü boyutunu mümkün olduğunca geniş tutmak.
. Küresel şubeleşmede yerel anlayışa sahip olabilmek:
Bankalar, şube ağlarını ülkelerarası boyutlarda genişleterek küresel bir kimlik kazanmakla birlikte aynı zamanda stratejilerini girdikleri yeni pazarların yerel uygulamalarına uyarlamaları gerekiyor. Dikkat edilmesi gereken bir diğer unsur da, şubeleşmenin tüm bankacılık sektörü için önemli bir değer olması ile birlikte, şubelerin yoğunluğu ve üstlendiği roller aynı demografik verilere ve gelir düzeyine sahip ülkelerde bile oldukça ciddi farklılıklar gösteriyor. Deloitte danışmanlık bölümünün yapmış olduğu araştırmaya göre bu farklılaşmalar belli başlı 3 faktörden kaynaklanıyor.
. Alternatif self-servis bankacılık hizmetlerini kullanma alışkanlığı, şubeleşme yöntemini önemli ölçüde etkileyen bir faktör olarak dikkat çekerken bölgeden bölgeye büyük farklılıklar gösteriyor. Avustralya'da bireysel bankacılık müşterileri ATM ve internet bankacılığını oldukça yaygın bir biçimde kullandığı için şubeler daha çok satış, danışmanlık ve diğer kompleks işlemler için kullanılırken, İspanya'da müşterilerin büyük bir çoğunluğu ATM ve internet bankacılığı yerine yüz yüze iletişim kurmayı tercih ettikleri için şube yoğunluğunun fazlalığı göze çarpıyor.
. Şube tasarımlarındaki yenilikler de şube ağının yoğunlaşmasına ilişkin ülkeden ülkeye farklılık gösteriyor. Örneğin, İspanya'da pek çok banka back-ofislerini şube dışında bölgelere taşıyarak, yalnızca birkaç çalışandan oluşan küçük şubeler oluşturup, böylece toplam şube giderlerinin neredeyse üçte ikisini oluşturan personel giderlerinden tasarruf ediyor. Benzeri küçük şube konseptleri ("süpermarket şube") Amerika Birleşik Devletleri'nde de şube yoğunluğunu her geçen gün artıyor.
. Ayrıca, perakende bankacılıkta rekabetçi ortam da ucuz maliyetli kaynaklara (örneğin çek hesabı) daha kolay ulaşma isteği şube yoğunluğunu etkileyici bir diğer faktör olarak göze çarpıyor.
Bu faktörleri dikkate almanın yanı sıra, etkin şubeleşme stratejileri oluşturabilmek için bankaların bazı konulara özellikle odaklanması gerekiyor:
. Bankaların, özellikle şube ve ATM dağılımı konusunda müşteriye kolaylık sağlamayı hedefleyip belli başlı bazı segment ve pazarlara nüfuz etmeleri gerekiyor.
. Şube formatlarını hedefledikleri müşteri kitlelerinin ihtiyaçlarını düşünerek ama aynı zamanda birim operasyonel maliyetleri düşürecek şekilde tasarlamaları bir başka önemli husus olarak göze çarpıyor.
. Şube müşteri tecrübelerini arttırarak müşterilerine ek hizmetler satmayı hedeflemeleri gerekiyor.
. Pazarlama aktivitelerine hız vermenin yanı sıra çalışan seçimine dikkat edip iyi eğitimli insanlara yönelmeleri gerekiyor.
. Bireysel bankacılık sektöründeki en iyi uygulamaları örnek alarak müşteri sadakatini ve şubede satış imkanlarını güçlendirmenin yollarını aramaları da bir başka önemli husus olarak dikkat çekiyor.
Hedge fonların yardımı ile kredilendirme sürecini değiştirebilmek:
Son yıllarda, hedge fonlar banka borçlarını satın alarak, kredi kullandırarak ve çeşitli türev işlemlerine iştirak ederek finans piyasalarının vazgeçilmez büyük oyuncularından biri haline geldi. Piyasada halen 9.000'den fazla fon 1.2 trilyondan fazla bir tutarı yönetiyor. Hedge fonlar son yıllarda yalnızca riskli kredileri değil, kurumsal kredileri de aynı kapsamda bankalardan satın alıyor.
Bankalar, hedge fonlara kredi satma yolu ile risklerini düşürmenin yanı sıra riski tüm finans sistemine yaymayı başarıyor. Bu trend aynı hızla yayılmaya devam ederse, bankalar kredi piyasasında aracılık görevini üstlenerek kredileri müşterilerini bulup hedge fonlara ve diğer benzeri yatırımcılara satacaklar gibi görünüyor. Hedge fonların finans piyasalarında rolünün artması neticesinde bu tür işlemlere dayalı Credit Default Swap ("CDS") gibi türev enstrümanlarının kullanımı da her geçen gün yaygınlaşıyor. 2006 yılının ortalarında CDS işlemlerinin tutarı 26 trilyon dolar civarında tespit ediliyor. Bu tür türev enstrümanlarının kullanımı bankaların kredi risklerini bertaraf (hedge) etmesinin yanı sıra likiditelerinin de artmasını sağlarken aynı zamanda da maruz kaldığı karşı taraf riskinin de artmasına neden oluyor. Bu yüzden bankalar bir yandan bu işlemlerin getirdiği faydalardan yararlanırken diğer yandan da karşı tarafı çok iyi analiz edip tanıması gerekmekte.
Hedge fonlar günümüzde ikincil piyasalarda kredi alımında aktif olmakla birlikte piyasada kredi kullandırım payında da artış gözleniyor. Bu sebepten bankalar yalnızca diğer bankalar ve finansal kuruluşları ile değil, hedge fonlarla da rekabet etmesi gerekmekte.
Tüm bu gelişmeler hedge fonların pek çoğunun regülasyona tabi olmaması nedeniyle sistemsel riskleri de beraberinde getiriyor. Önümüzdeki yıllarda bankalara düşen en önemli görev, bu cazip gelir ve fonlama kaynağı olan hedge fonların faydalarını ve risklerini birlikte değerlendirip dengeli bir strateji oluşturmak.
. Kara para aklamaya karşı düzenlemelerin giderek katılaşması ve karmaşıklaşmasına karşın önlemler:
Düzenlemelerin özellikle 11 Eylül 2001 sonrası her geçen gün katılaşması neticesinde, bankaların kara para aklama riskini daha efektif bir biçimde yönetebilmesi için doğru bilgi kaynaklarına ulaşabilme becerilerini arttırmaları gerekiyor. Dünyada mevcut kara para aklama regülasyonları, bankaların şüpheli buldukları her türlü aktiviteyi kara para aklama ya da terörizmle direkt bağlantılı olmasa bile raporlamasını gerektiriyor. Bu alandaki düzenlemelere uyulamaması bankaları itibar kaybetme riskinin yanı sıra büyük parasal cezalar ile karşı karşıya bırakabiliyor. Öte yandan kuralların her geçen gün karmaşıklaşması bu kurallara uyum sürecini de güçleştiriyor. Bankaların karmaşıklığın yanı sıra yaşadıkları bir başka büyük sıkıntı da faaliyet gösterdikleri bir bölgede kara para aklama prosedürlerinin parçası olan bir uygulamanın bir başka bölgede gizlilik prensiplerine ters düşmesi ihtimali.
Riskleri azaltabilmek için bankalar kara para aklanmasına ilişkin geliştirdikleri uygulamaları teknoloji ile destekleyebilir ve tüm ülkelerde geçerli olabilecek minimum kurallardan oluşan ve her ülkenin mevcut regülasyonlarına göre uyarlanan bir küresel bir yaklaşım oluşturabilirler. Bankalar, ancak kendilerini sürekli güncelleyip mevcut regülasyonlara uyum sağlayabilmek amacı ile önlem aldığı takdirde her geçen gün yeni yollar icat eden kara para aklama organizasyonlarının önüne geçip mali ve itibari risklerden kendilerini koruma şansına sahip olabilir.
Bankacılık sektöründe dönüşüm süreci önümüzdeki yıllarda da aynı hızla devam edecek gibi görünüyor. Bu dönüşüm sürecinde bankalara düşen en büyük görev ise her zaman olduğu gibi bir taraftan sürece ayak uydurmak anlamında yeniliklere açık olmak ve bu yolla müşteri odaklı stratejilerle rekabetten kopmamak iken diğer taraftan yeniliklerin getireceği olası risklere karşı gereken önlemleri almak olacak.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 30.08.2007)
>> Yılın Kampanyası: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.