Şirket ortağına borç vermek için kurum kredi çekebilir. Bu kredinin ortağa yansıtılan bölümünün faizi ise şirketin ortak hesabına borç olarak kaydedilir. Ancak kredinin ortak hesapta ne kadar kaldığı ve maliyetinin hesabını ancak bilirkişi yapabilir.
SORU: Şirketimiz ortaklarından birisinin acil ihtiyacı dolayısıyla ortaya çıkan giderlerini karşılamak amacıyla borçlandırılması nedeniyle, yapılan vergi incelemeleri sırasında bankadan alınan kredilerin bir kısmının ortak için olduğu dikkate alınarak, bankaya ödenen faizlerin bir bölümü, şirketi temsile yetkili bulunan genel müdürümüzün imzası ile dönem kazancına eklenerek cezalı tarhiyata muhatap olduk.
Yapılan hesaplamalarda ve ortak cari hesabına intikal eden borç kalemleri arasında uyumsuzluk olmasına rağmen, inceleme elemanı mevcut değerlendirmeyi kendi görüşü doğrultusunda yapmıştır. Söz konusu tarhiyatla ilgili olarak mahkemeye başvurmuş bulunuyoruz.
Hakkımızda yapılan cezalı tarhiyat işleminin doğruluğu konusunda tereddüde düştük.
YANIT: Bilindiği üzere Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinde indirilecek giderler, 41. maddesinde ise gider kabul edilmeyen ödemeler sayılmak suretiyle belli edilmiştir. Dönem kazancının belirlenmesi aşamasında indirim konusu olan giderlerin mutlak suretle ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olması gerekmektedir. Dolayısıyla yapılan giderlerin kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili ve illiyet bağının olması zorunludur.
Diğer yandan banka ve finans kurumlarından alınan kredilerin ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için kullanılması halinde söz konusu kredi için ödenen faizlerin giderleştirilmesi mümkündür.
Ortağa kurum bünyesinden verilen borçlara karşılık, kurumun almış olduğu krediden ortağa yansıtılan kısma ait faizin ortak hesabına borç kaydedilmesi gerekmektedir. Bu bağlamda bankaya ödenen kredi faizi, gider vergisi ve fon paylarının, kurum kayıtlarında giderleştirilmesine karşılık ortak tarafından kullanılan kısma isabet eden kredi maliyetinin de aynen ilgili ortağın hesabına borç olarak kaydedilmesi gerekmektedir.
Ancak, söz konusu kredi maliyetini oluşturan kalemlerin ve kredinin ne kadar süre ortak hesabında izlendiğinin ve bu hesabın kapatılış biçimi dikkate alınarak hesaplanacak faiz ve buna bağlı maliyetlerin oluşumunda ortaya çıkması muhtemel duraksamaların giderilmesi bilirkişi incelemesi ile mümkün olabilmektedir. Bu konuda “Banka ve finans kurumlarından alınan kredilerin ne kadarının şirket faaliyetinde, ne kadarının ortağa kullandırıldığı, kredilere isabet eden faiz ve benzeri giderlerin nasıl giderleştirildiği ancak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğinden sadece şirket yetkilisinin ifadesine dayanılarak tarhiyat yapılması doğru değildir.
Yargıya intikal eden bir uyuşmazlıkta oluşan karara göre de “Banka ve finans kurumlarından alınan kredilerin ne kadarının şirket faaliyetinde ne kadarının ortağa kullandırıldığı, kredilere isabet eden faiz ve kur farklarının gider kaydının ne şekilde yapıldığı ancak defter ve belgeler üzerinde yaptırılacak bilirkişi incelemesi ile tespit edilebileceğinden, sadece şirket yetkilisinin ifadesine dayanılarak yapılan... tarhiyatta isabet bulunmamıştır.” (Danıştay 4. Daire Esas No: 2005/1004, Karar No: 2005/2046) (V. Seviğ)
YARGI KARARI İLE İADEDE FAİZ
SORU: İhtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden yapılan tahakkukun yargı kararı ile kaldırılması halinde fazladan ödenen miktarın faizi ile iadesi gerekmekteyken bize ödeme, faiz hesaplanmadan yapılmıştır. Oysa bizden ihtirazi kayıtla ilgili miktar üzerinden hesaplanarak haksız yere alınmış, buna karşılık iadesi faizsiz olarak yapılmıştır.
YANIT: Vergi Usul Yasası’nın 112. maddesinin 4. fıkrası hükmü gereği olarak yersiz olarak tahsil edilen veya vergi yasaları uyarınca iadesi gereken vergilerin ilgili mevzuatı gereğince, mükellef tarafından tamamlanması gereken bilgi ve belgelerin tamamlandığı tarihi takip eden üç ay içinde iade edilmemesi halinde, bu tutarlara üç aylık sürenin sonundan itibaren düzeltme fişinin mükellefe tebliğ edildiği tarihe kadar geçen süre aynı dönemde Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Yasası hükümlerine göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanan faizin aynı yasanın 120. maddesi hükmü çerçevesinde ret ve iadesi gereken vergi ile birlikte mükellefe ödeneceği hükmüne yer verilmiştir.
Yasal düzenleme gereği olarak mükelleflere faiz ödemesi ancak tereddüt edilmeyen açık ve mutlak bir vergi hatasından dolayı, düzeltme fişi ile iade edilen vergiler için mümkün olup, ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine tahakkuk edip, dava konusu yapılan vergilerin vergi mahkemesince iade edilmesine karar verilmesi halinde uygulanması mümkün değildir.
Konuya ilişkin olarak oluşan bir yargı kararına göre de “İhtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden yapılan tahakkukun kaldırılması halinde faize” hükmedilemez. (Danıştay 4. Dairesi E. No: 2005/410, K. No: 2006/1277. Söz konusu karar için bakınız Süryay Yayınları Danıştay Kararları, 2007/1) (V. Seviğ)
AFTAN YARARLANAMAMA
SORU: Bize yanlış bilgi verilmesi nedeniyle 4811 sayılı af kanunu uyarınca aftan yararlanmak istememize rağmen, borcumuzun eksik gösterilmesi nedeniyle bu kanundan yararlandırılmadık. Vergi idaresi bütün varlıklarımıza haciz koydu ve sattı. Elimizde hiçbir şey kalmadı. Ancak yaşamak için ticaret yapmak zorundayız.
Bunun için dükkânda az mal bulunduruyoruz. Ayrıca bankalarda hesap açtırmadığımız için POST makinesini bile kiralamak suretiyle kullanıyoruz. Durumu bizim gibi olanlara idare destek vermez mi? Bize bir çıkış yolu gösterilemez mi?
YANIT: Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Yasa’nın 75. maddesi uyarınca yapılan takip sonunda; borçlunun haczi caiz malı olmadığı veya bulunan malların satış bedeli borcu karşılamadığı takdirde borçlu aciz halinde sayılır.
Bu durumda aciz halindeki borçlu hakkında teminat ve faiz aranmaksızın mevcut borcu tecil edilir.
Dolayısıyla yapılacak tespit sırasında borçlu konumunda olanların mevcut vergi borcunu karşılayacak malvarlığı bulunmazsa bu takdirde vergi borcunun ödenmesi ertelenmektedir.
İdare bu nedenle öncelikle borçlunun ekonomik gücünü ve varlıklarını öncelikle belirlemek ve bilahare karşılaştığı duruma göre borçlu hakkında işlem yapma olanağına sahiptir.
Ancak borçlunun mevcut varlıkları eğer söz konusu borcunu karşılayabilecek miktarda değilse bu takdirde ödenmesini ileri bir tarihe almak suretiyle borçluya belli bir olanak sağlanabilir.
Borçlunun aciz halinin belirlenmesi durumunda ertelenen borç için teminat istenmediği gibi faiz de hesaplanmamaktadır.
Borçlunun mevcut borcunu ödeyebilir hale gelmesi durumunda borçlu bu durumu ilgili alacaklı vergi dairesine bildirmek zorundadır. Buna paralel olarak da vergi idaresi borçlunun durumundaki değişikliği izlemek suretiyle tecil edilmiş bulunan alacağın tahsiline yönelik işlem yapabilir. (V. Seviğ)
YARGI KARARLARINDA
KESİLEN VERGİLERİN MAHSUBU
Danıştay 4. Dairesi, E: 2003/1478 K: 2004/555, T: 22.3.2004
Ortaklar, yıl içinde kesinti yoluyla ödedikleri vergilerden hesaplanan yıllık Gelir Vergisi'nin mahsup edilmesinden sonra kendilerine iadeleri gereken verginin, ortağı oldukları adi ortaklığın Gelir (stopaj) Vergisi ve KDV borçlarına mahsubunu talep etmişlerse de yasal düzenlemeye göre mahsup işleminin iade hakkı bulunan mükelleflerin kendi borçlarına yapılabilecek olması ve ayrı bir mükellefiyet kaydı bulunan adi ortaklığın vergi borçlarına mahsubuna olanak olmaması sebebiyle mahsup isteminin reddi yoluyla tesis edilen işlemde hukuka aykırılık yoktur.
Danıştay 4. Dairesi 2003/1348 K: 2004/309, T: 23.2.2004
2000 yılı Kurumlar Vergisi borcundan mahsup edemediği tevkif yoluyla ödenen vergilerini 2001/4. ayına ilişkin muhtasar beyannamesi ile birlikte mahsup dilekçesi veren davacı hakkında, mahsubun düzeltme fişiyle yapılması gerektiği gerekçesi ile yapılan tarhiyat; yükümlü tarafından Gelir(stopaj) Vergisi'nin zamanında tahakkuk ettirilmiş olması, beyannamede yer alan vergi alacağının mahsubunun vergi tahakkukunu değil ödenmesi gereken safhayı ilgilendirmesi ve dolayısıyla eksik bir tahakkuktan bahsedilemeyecek olmasından ötürü yasal değildir.
Danıştay 7. Dairesi E: 2001/118, K: 2001/1308, T: 16.4.2001
2000 Nisan dönemine ait KDV’nin, 1999 yılına ait Gelir Vergisi beyannamesinde tahakkuk eden Gelir Vergisi'nin aynı yıl stopaj suretiyle ödenen vergi ve fon tutarından düşük çıkması nedeniyle ortaya çıkan vergi alacağından mahsubu talebinde bulunan davacı adına, tevkif yoluyla kesilen ve iade hakkı doğuran vergilerin vergi dairesine yatırıldığına dair belge ibraz edilmediğinden bahisle talebi reddedilerek ödeme emri düzenlenmiştir. Ancak Devlet Harcama Yönetmeliği’nin 52. maddesinin 2/a, b fıkraları ile 169 seri no'lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nin A/1 bölümündeki düzenlemelere göre ücret ve serbest meslek kazancı ödemelerine yönelik ret ve iadelerde tahakkuk yeterli bulunarak vergi sorumlularının vergiyi ödediklerine dair belge aranmadığından, bu bağlamda davacı tarafından 1999 yılı Gelir Vergisi beyannamesi ekinde sunulan kesintiyi yapanların adı-soyadı ile bağlı olduğu vergi dairelerinin, vergi hesap numaralarının ve kesinti miktarlarının liste halinde yer aldığı bilgilerin, mahsup yoluyla ret ve iadesi istenen vergilerin tahakkukunu belgelemeye yeterli olması ve vergi dairesinin bu bilgilerle tahakkuk işlemine her zaman ulaşabilecek olmasından dolayı düzenlenen ödeme emrinin iptali gerekmektedir.
Danıştay 4. Dairesi E: 1999/5539, K: 2000/4674, T: 8.11.2000
KDV iade alacağı için Gelir (stopaj) Vergisi borçlarına mahsup talebinde bulunan mükellef şirket hakkında, emtia alışlarına ilişkin bir kısım faturaların sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olduğundan bahisle mahsup talebi reddedilerek ödeme emri düzenlenmişse de gerek Devlet Harcama Belgeleri Yönetmeliği'nin 52/3/c maddesi ve 70 sayılı KDV Genel Tebliği’nin 6 no’lu bölümündeki “...sorumlu sıfatıyla vergi dairesine nakden veya hesaben KDV ödeyenlerin bu işlemlerle ilgili iade ve mahsup talepleri, haklarında olumsuz rapor bulunan mükelleflerden mal ve hizmet alışları olsa dahi genel esaslara göre yerine getirileceği, bu hususların henüz kesinleşmemiş işlemlere de uygulanacağı...” şeklindeki düzenlemelere göre gerekse mükellef ile mal aldığı firmalar hakkında sahte veya yanıltıcı belge düzenlediği veya kullandığı yolunda herhangi bir inceleme raporu olmadığından ve mal alımı yapılan şirket hakkında varsayıma dayanan sahte fatura düzenlediği iddiası somut delille ortaya konmamış olduğundan, mükellef şirketin mahsup talebi yerine getirilmeyerek düzenlenen ödeme emrinde yasal isabet yoktur.
ÖZELGELERDE
1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 13.3.2007 tarih ve 4455 sayılı özelgesi:
Şirket çalışanının yurtdışı hizmet borçlanması kapsamında Sosyal Sigortalar Kurumu'na yaptığı prim ödemelerinin, 111 sayılı Gelir Vergisi Genel Tebliği'nde belirlenen usul doğrultusunda, ödemenin yapıldığı aya ait Gelir Vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alınması, primlerin toptan ödenmesi halinde ise ödeme yapılan tutara ulaşıncaya kadar bu miktarın ücretinin vergiye tabi tutarından indirim konusu edilmesi mümkündür.
2. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 8.3.2007 tarih ve 4183 sayılı özelgesi:
Ücretlinin eşi için Sosyal Sigortalar Kurumu'na ödediği primlerin ücretin safi değerinin tespitinde indirim konusu edilmesi mümkün değildir. Ayrıca, ücretlinin şahsına, eşine ve küçük çocuklarına ait hayat, ölüm, kaza, hastalık, sakatlık, işsizlik, analık, doğum ve tahsil gibi şahsi sigorta poliçeleri için hizmet erbabı tarafından ödenen primler ile bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarının, kanunda belirtilen oranlarda ücretin matrahının hesabında indirim konusu yapılması mümkünse de bu indirimden yararlanabilmek için ilgili sigorta veya emeklilik sözleşmelerinin Türkiye’de mukim ve merkezi Türkiye’de bulunan bir sigorta şirketi ile akdedilmiş olması gerekir. Bu şartları haiz olmayan vakıf sandığına yapılan isteğe bağlı sigortalılık prim ödemelerinin ücretin safi değerinin tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir.
3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 19.2.2007 tarih ve 2900 sayılı özelgesi:
Kurumun ücretli çalışanının, kurumda çalışmaya başlamadan önceki yıllardaki faaliyetleri nedeniyle geçmişe yönelik olarak Bağ-Kur’a yapmakta olduğu prim ödemelerinin, ücretin safi tutarının tespitinde indirim konusu edilmesi mümkün değildir.
4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 14.2.2007 tarih ve 2445 sayılı özelgesi:
Serbest meslek faaliyet dışında mahkemelere yapılan bilirkişilik faaliyetinden elde edilen gelirin, ücret olarak değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca, bu ödemelerin tahakkuk işleminin tek vezneden yapılmış olması halinde bir tek işveren, farklı veznelerden tahakkuk işleminin yapılması halinde ise birden fazla işverenden elde edilen ücret olarak kabul edilmesi gerekir.
5. Adana Vergi Dairesi’nin 8.3.2007 tarih ve 681 sayılı özelgesi:
Gelir Vergisi beyanına dahil edilecek ücret gelirlerinin döviz cinsinden elde ediliyor olması halinde, işveren tarafından düzenlenen bordroda yer alan yabancı para tutarının ödeme gününün borsa rayiciyle Türk parasına çevrilmek suretiyle hesaplanması gerekir. Ödemeye ilişkin bordro örneklerinin Gelir Vergisi beyannamesine eklenmesi gerekmemekle beraber, bu belgelerin beş yıl süre ile muhafaza edilmesi gerekir.
6. Adana Vergi Dairesi’nin 13.10.2006 tarih ve 2835 sayılı özelgesi:
İşyerinde ortak olmaksızın çalıştırılan kardeşe hizmetleri karşılığında, ticari faaliyette elde edilecek kârdan yüzde verilmesi halinde, bu ödeme de ücret olarak kabul edilecektir. Ayrıca bu ödemenin ücret bordrosunda gösterilerek tevkifata konu edilmesi ve muhtasar beyanname ile beyan edilip ödenmesi gerekir.
7. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 9.12.2006 tarih ve 3322 sayılı özelgesi:
Bakmakla yükümlü olunan, ancak 18.6.2006 tarihi itibariyle on sekiz yaşını doldurmuş bulunan çocuğun (üniversitede okuyor olsa bile), GVK’nın 63/3. maddesinde geçen küçük çocuk tabiri içerisinde değerlendirilemeyeceğinden, çocuk adına 18.6.2006 tarihinden sonra ödenen bireysel emeklilik katkı paylarının Gelir Vergisi matrahının hesaplanmasında indirim konusu yapılması mümkün değildir.
8. Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 19.2.2007 tarih ve 2292 sayılı özelgesi:
Şirket çalışanının katıldığı yurtiçindeki bir yüksek lisans programına ilişkin ödemelerinin, şirket tarafından karşılanan kısmının, ücret olarak vergilendirilmesi gerekir.
YENİ YAYINLAR
Bugünkü kitap tanıtımı köşemizde, Balıkesir Üniversitesi Bandırma İİBF Maliye Bölümü Başkanı Prof. Dr. Mehmet Arslan tarafından kaleme alınmış bulunan “Vergi Hukukunda Zamanaşımı” adlı kitabı duyurmak istiyoruz. Her ne kadar kitabın başlığı içeriğini anlatıyorsa da biraz daraltarak anlatıyor. Çünkü kitapta, vergi hukukunun dışındaki hukuk dalları da incelenerek konu geniş kapsamlı değerlendirilmiş. Bize göre başlığı Mali Hukukta Zamanaşımı olması gereken kitapta işlenen konular sırasıyla vergi hukukunda süreler, zamanaşımı ve hak düşürücü süreler, zamanaşımı hükümlerinin zaman bakımından uygulanması, Vergi Usul Kanunu'nda zamanaşımı, tarh zamanaşımı, ceza kesmede zamanaşımı, vergi hatalarını düzeltme zamanaşımı, 6183 sayılı AATUH Kanunu'nda zamanaşımı, tahsil zamanaşımı, gümrük vergilerinde ve cezalarında zamanaşımı, Kabahatler Kanunu'na göre idari para cezalarının uygulanması ve tahsil zamanaşımı, İcra ve İflas Kanunu'nda zamanaşımı, iş hukukunda zamanaşımı, Türk Ticaret Kanunu'nda zamanaşımı, Kooperatifler Kanunu'nda zamanaşımı, Bankalar Kanunu'nda zamanaşımı şeklinde sayılabilir. Monografik eser olarak önemli bir boşluğun bulunduğu bir alanda yazılmış bu kitabı edinmek isteyenler yayımcı kuruluş olan Yaklaşım Yayınları'na (0312 439 43 43 yaklasim@yaklasim.com.tr) başvurabilirler.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 06.06.2007)
>> Yılın Kampanyası: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.