I- Genel Bilgiler
Tarh ve tahakkuk eden vergiler kendi vergi
kanunlarında gösterilen süreler içinde(vadelerinde) ödenmektedir.
Tarh edilen vergilerin vadesinde ödenmesi gerekmektedir. Kanunlarda
belirtilen vadelerde ödenmeyen vergi, resim ve harçlar için cebri
tahsil metodları uygulanmaktadır. Cebren tahsil şekillerinde
mükellef hakkında; mükellefin vergi idaresinde teminatı bulunması
durumunda, teminatın paraya dönüştürülmesi veya şahsi kefalet söz
konusu ise, kefilin takibi, borca yetecek miktarda menkul ve
gayrimenkul malların haczedilip, paraya dönüştürülmesi ve gerekli
koşulların da oluşması durumunda mükellefin iflasının dahi talep
edilmesi sonucuna dek bir dizi işlemler yapılabilmektedir. Bu bir
dizi işlemlerin yapılabilinmesi için de, öncelikle, kamu alacağı
için “ödeme emrinin” tebliğ
edilmesi gerekmektedir.[1] Vergi
icra hukukunda; Cebri icra takibatının asli koşulu, ödeme emrinin
düzenlenip, mükellefe veya yetkili kişi veya adamına tebliğ edilmesi
gerekmektedir. Ödeme emri tebliğ edilmeden, cebri icrai işlemlerin
yapılması söz konusu değildir.[2]
Maliye Bakanlığına
bağlı vergi daireleri tarafından son 4 yıldır yeni tip ödeme
emirleri kullanılarak bu ödeme emirleri borçlu mükelleflere
yollanmaktadır. Yeni tip ödeme emirleri çok amaçlı
kullanılabileceği gibi aynı ödeme emri muhteviyatında birden çok yıl
ve dönemi içeren amme borçları gösterilmektedir. Yeni tip ödeme
emirleri A4 formatında kullanılan beyaz ödeme emirleri şeklindedir.[3]
II- ÖDEME EMRİNE
KARŞI İTİRAZ YA DA DAVA AÇILMASI
Ödeme emrine karşı dava
açılması veya itiraz edilmesi konusu 6183 sayılı yasanın
58.md.düzenlenmiştir. Madde hükmüne göre, kendisine ödeme emri
tebliğ edilen kişiler, (7) gün içinde alacaklı tahsil dairesine
böyle bir ödeme emri için ilgili vergi mahkemesine dava açabilir.[4] 6183
sayılı AATUH yasa, 1954 yılında yürürlüğe girmiş olup, Türk Vergi
Yargısı ise, 6.1.1982 tarihinde, 2575,2576,ve 2577 sayılı yasalar
ile değişmiş ve bugünkü şeklini almış bulunmaktadır.[5] Buna
göre, vergi, resim ve harçlar ve benzeri mali mükellefiyetlere
ilişkin olarak tanzim ve tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı
açılacak davalara vergi mahkemeleri birinci dereceli mahkemeler
olarak bakmaya yetkilidir. Diğer yükümlülüklerden doğan alacaklar
için düzenlenen ödeme emirlerine karşı açılacak davalara ise, “idare mahkemelerinde” dava
açılması gerekmektedir.[6]
1- Kimler
Ödeme Emrine Dava Açabilir?
Ödeme emrine karşı dava
açabilecek olanlar kendilerine ödeme emri tebliğ edilmiş bulunan
gerçek veya tüzel kişi temsilcileridir. Henüz tebliğ edilmemiş ödeme
emrine karşı dava açılamayacağı gibi muhatabına tebliğ edilmemiş ve
usulüne aykırı olarak tebliğ edilen ödeme emirlerine karşı da
muhatap olmayan kişilerce dava açılamaz. Tebliğin yanlış kişiye
yapılmış olması durumunda kendisine borçlu olarak ödeme emri tebliğ
edilen kişi söz konusu ödeme emrine karşı da isterse dava
açabilecektir. Böyle bir durum isim veya ünvan benzerliklerinde
ortaya çıkabileceği gibi, tüzel kişilerin sorumlu kamu alacağından,
sorumlu olmayan yöneticilerine ödeme emri tebliğ edilmesi şeklinde
de ortaya çıkabilir.
2- Dava
Açmada Öne Sürülebilecek İddialar Nelerdir?
Ödeme emrine karşı
hangi durumlarda dava açılabileceği kanunda yer almıştır.(6183
sayılı yasa md.58.) Ödeme emri tahakkuku kesinleşmiş ve ödeme
vadesi geçmiş alacaklar hakkında tanzim edilmektedir. Kaynak
Kullanım Destekleme Fonu, nüfus para cezası, vb. diğer amme
alacakları için de ödeme emri düzenlenir. Borcun tahakkuku aşaması
bittiğinden ödeme emri tahsil aşaması ile olmaktadır. Bu nedenle de
borcun oluşumu ile ilgili konular, hususlar bu safhada dava konusu
yapılıp/yapılmayacağı ayrıca tartışılabilir. Ancak bu aşamada dava
açma nedenleri borcun olmadığına dair veya borcun tümü ile veya
kısmen ortadan kalktığına ilişkin olabilmektedir.
Buna göre,
a) Ödeme
emrinde yer aldığı gibi böyle bir borcun olmadığı,
b) Ödeme
emrinde yer alan borcun ödenmiş olduğu,
c) Mükellefin
daha önce, “Mahsup” talebi olduğu,
d) Ödeme
emrinde yer alan borcun henüz vadesinin gelmediği, (muacceliyet
kesbetmediği)
e) Vergi
ertelemesinde, tahakkuk aşaması tamamlanıp, tahsil daha sonraki
tarihlere bırakıldığından, erteleme koşullarına ait iddiaların ödeme
emrine karşı açılan davada dermayan olunabilir.
f) Tahakkuka ait
vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğinin yapılmamış veya muhataba
tebligatın yapılmamış olması
g) Tahakkuk
Zaman Aşımının Dolmuş/Geçmiş olması
h) Varislerce,
ölen kimseye ilişkin mirasın red edilmiş olması hali,
ı) Amme
borcunun Diğer Sebeplerden Ötürü Ortadan Kalkmış Olması
i) VUK.da
Sayılan Alacağı Terkin Edene Hallerin var olması hali,
j) Alacağa
Matrah Olan/Teşkil Eden Alacağın Ortadan Kalkması hali,
k) Af
nedeniyle veya Yargı Kararına istinaden borcun ortadan kalkmış
olması halinde,
l) Borcun
bir kısmının ödenmiş olması hali,
m) Amme
borcunun Zaman Aşımına Uğramış Olması hali,[7]
3- Kendisine
yanlış yere tebliğ edilen ödeme emrine karşı ilgili kişiler ne
yapabilir?
Kendisine yanlış yere
ödeme emri tebliğ edilen kişi bu konuda ilgili vergi
dairesine dilekçe ile
başvurup, dilekçenin ekinde sehven tebliğ edilen ödeme emirlerini
vergi dairesine iade edip, bu konuda kendisinin muhatap olmadığını
beyan edebilirler.
İlgili vergi dairesi,
dilekçe ekinde yanlış muhatabına tebliğ edilen ödeme
emirlerini geri alıp,
yeniden doğru muhataba bu ödeme emirlerini usulüne uygun bir
şekilde yeniden tebliğ etmek zorundadır. Bu şekilde asıl
kendisine ödeme emri tebliğ edilecek kişiye vergi dairesi ödeme
emrini yeniden tebliğe çıkarmak zorundadır.
Borcun muhatabı asıl
amme borçlusu tüzel kişilik yerine alternatif ikincil plandaki
amme borçlusu için de aynı tebligat kuralı geçerli bulunmaktadır.[8]
III- DAVA AÇMADA
SÜRE KOŞULU NEDİR?
6183 Sayılı kanunun
58.md.de ödeme emrine karşı dava açma (ya da itiraz) süresi 7 gün
olarak belirlenmiştir. Diğer taraftan 2577 sayılı İYUK.md.7 uyarınca
idari işlemlere karşı vergi mahkemelerinde dava açma süresi 30 gün
olarak belirlenmiş bulunmaktadır. Hal böyle olunca hangi kanun
hükmünün uygulanacağı konusunda tereddütler ortaya çıkmaktadır. Bazı
hallerde örneğin “çalışmaya ara verme” halinde dava açma süreleri 5
Eylül’den itibaren 7 gün daha uzamaktadır. Bilindiği gibi çalışmaya
ara verme hali adli tatil olarak da kabul edilebilir. Ödeme emri
tebligatının çalışma ara vermeye rastlaması halinde dava açma
müddetleri uzayabilmektedir.[9]
Dava açma süresinin son
gününün resmi tatile rastlaması halinde dava açma süresi ilk iş
gününün mesai saatinin bitimine kadar uzamasıdır. Şirketten ayrılan
ortağa yapılan ödeme emri ile ilgili tebligatlar öncelikle şirket
tüzel kişiliği adına tebliğ yapılması, şirketten tahsil edilmesi
olanaksız bulunan kamu alacakları için borcun bireyselleştirilerek
daha sonra ortak hakkında ödeme emri düzenlenmelidir.
IV- ÖDEME EMRİNE
KARŞI DAVA MERCİİ NERESİDİR?
Ödeme emrine karşı dava
ilk dereceli mahkeme olan, vergi mahkemelerinde 2577 sayılı kanunun
37/c md.hükmüne göre ödeme emirleri düzenleyen vergi dairesinin
bulunduğu yerdeki görevli vergi mahkemeleridir. Ödeme emrini
alacaklı tahsil dairesi tanzim ve tebliğ edeceğinden dolayı, tahsil
dairesinin bulunduğu yerdeki görevli vergi mahkemesinde dava
açılmalıdır. Mükellefler, bazen sehven ödeme emrine karşı yetkisiz
mahkemede dava açabilmektedirler. Bu gibi durumlarda mahkemeler
dosyayı görevli vergi mahkemesine yollamaktadırlar.
1- Dava
Açmanın Şekil Koşulu
Ödeme emrine karşı
açılacak davalarda dava açma şekli 6183 sayılı yasada açıkça
belirtilmemiştir. Bununla beraber 2577 sayılı İYUK.3.md.de
belirlenen dava açma şekline uyulması gerekmektedir. Ana madde
hükmüne göre, idari davalar yetkili mahkeme başkanlıklarına hitaben
yazılmış, imzalı, kaşeli dilekçeler ile açılmalıdır. Dilekçelerde,
tarafların varsa vekillerinin adı, soyadı, unvanı, adresleri,
davanın konusu, sebepleri, delilleri, davaya konu idari işlemin
yazılı tebliğ tarihi, vergi,resim,harç vb. mali yükümlerin
ayrıntıları miktarları gösterilmelidir. Vergi davalarında davanın
ilgili bulunduğu verginin veya cezanın nev’i, yılı, miktarı, tebliğ
dilen ihbarnamenin tarih ve numarası, tebliğ tarihi gösterilmelidir.
Ödeme emrine karşı açılacak davalarda, tebliğ edilen ödeme emrinin
tarihi, no.su, tebliğ tarihi, ödeme emrinin içeriği, tutarları ve
tebliğ edilen ödeme emirlerinin birer fotokopileri dava dilekçesine
eklenmelidir.
2- Ödeme
Emrine Karşı Kısmi Dava Açılabilir mi?
Kendisine ödeme emri
tebliğ edilen gerçek veya tüzel kişiler, ödeme emri üzerinde yer
alan kalemlerin bir kısmına veya tümüne birden dava açabilirler.
Ödeme emrinin iptali istemiyle açılacak davalarda borcun bir
kısmının iptali ya da terkini talep edilebilir. Özellikle kısmen
ödenmiş olan borçların tümü için vergi daireleri tarafından zaman
zaman ödeme emri tebliği edilmiş olabilir. Bu gibi durumlarda
ödenmiş olan vergiler için değil, ödenmemiş ve kalan borçlar,
kalemler ayıklanmalı ve buna göre dava dilekçesi düzenlenmelidir. Bu
konuda son olarak şunları söylemek mümkündür. Ö deme
emrine yönelik olarak açılan davalarda davacının davayı kaybetmesi
veya haksız çıkması gibi durumlarda ödeme emri üzerinde yer alan ve
dava dilekçesinde gösterilen tutar %10 bir zam ilavesi yapılarak
tahsil edilmeye çalışılır. (6183 sayılı yasa md.51.)
V- ÖDEME EMRİNE
KARŞI AÇILAN DAVADA “YÜRÜTMENİN DURDURULMASI” TALEBİ VE SONUÇLARI
NELERDİR?
Ödeme emrine karşı
açılabilecek davaların gerçekten son aşama olması nedeni ile bu
davaların vergi ve ceza ihbarnamelerine karşı açılabilecek davalar
kolay bir dava olmadığını söylemek mümkündür. Gerçekten ödeme emri
aşamasında bir davanın açılması hali, ileri sürülebilecek sebepler
bakımından sınırlı sebepler olacağı kuşkusuzdur. Ödeme emrine karşı
dava açılması halinde borçlunun yani davacının mahkeme kararı
sonucuna göre bu borcu ödeyip ödeyemeyeceği belli olmaktadır.
Davacının dava açma sırasında yürütmenin durdurulması talebinde
bulunarak dava açması daha doğru olacaktır. Buna göre,
İYUK.md.27/1.uyarınca yürütmenin durdurulması talep edilmelidir.
Ödeme emrine karşı dava
açan borçlu 6183 sayılı kanunda belirlenen şekilde teminat
göstermesi durumunda ödeme emrinin takip ve tahsilatı vergi
mahkemesi kararı sonucuna göre beklemektedir. Şayet ödeme emri
tebliğ edilmezden evvel ihtiyati haciz tatbik edilmiş ise
haczedilmiş bulunan menkul ve gayrimenkuller teminat yerine
geçecektir. Bunlar dışında ayrıca teminat gösterilmesine ihtiyaç
bulunmamaktadır.
Vergi mahkemesinde
mükellef aleyhine karar vermesi durumunda takip işlemleri mahkeme
kararının tebliğ tarihinden itibaren yeniden çalışmaya başlar.
Mükellefin mahkeme kararını temyiz etmesi durumunda ayrıca teminat
gösterilerek yürütmenin durdurulması talep edilmelidir.
1- Açılan
Davanın Reddi Halinde Uygulanan Haksız Çıkma %10 Zammı Konusu
Ödeme emrine karşı dava açıldıktan sonra davanın kaybedilmesi
durumunda en ağır yaptırım olan %10 haksız çıkma zammı
uygulanmaktadır. 6183 sayılı kanunun
51.md.uyarınca gecikme
zammı uygulanan kamu alacaklarında gecikme zammı çalışmaya devam
etmektedir. Buna ilave olarak davanın kaybedilmesi durumunda dava
konusu yapılan toplam tutar üzerinden ayrıca %10 haksız çıkma zammı
hesaplanmaktadır. Amme borçlusunun kısmen haklı kısmen haksız
çıkması durumunda ise haksız çıktığı toplam tutar üzerinden %10
haksız çıkma zammı hesaplanmaktadır.,
Haksız çıkma zammının
uygulana bilmesi için mahkeme kararının son aşamada kesinleşmesi
zorunludur. Diğer bir ifade ile, ödeme emrine karşı açılan davalarda
ilk derece mahkemelerince verilen kararlara karşı kanun yoluna
başvurulmuş ise, yargılama aşamaları sona ermedikçe ( karar
kesinleşmedikçe ) ilk derece mahkemesinin kararına istinaden haksız
çıkma zammının hesaplanmaması gerekecektir.[10]
Ödeme emrine karşı
açılan davalarda açtığı bu davayı kaybeden mükellef için %10
haksız çıkma zammı uygulanmaktadır. Burada amaç mükelleflerin
gereksiz yere dava açmalarının önüne geçmek amaçlanmaktadır.
Benzeri bir düzenleme 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda da ilamsız
takipler için söz konusudur. Ancak, bu kanun uyarınca tebliğ edilen
ödeme emrine müddeti içerisinde yapılan itiraz takibi kendiliğinden
durmakta, borçlu, borcun yalnız bir kısmına itirazda bulunmuşsa
takip, kabul ettiği miktar için devam etmektedir.[11]
Diğer taraftan,
idarenin aynı kökten doğan bir borç için asıl borçludan dolayı ve
asıl borçlunun birden çok kanuni temsilcilerine aynı anda takip
yaptığı ve bu kişiler tarafından da ayrı ayrı dava açılmak
zorunluluğu hallerinde aynı konu için birden çok haksız çıkma
zammı talebi gündeme gelebilmektedir. Çünkü, bu tür olaylarda
borç tek kaynaktan çıkmakta ve bu borç için birden çok kişiye ödeme
emirleri tebliğ olunabilmektedir. Bu gibi durumlarda haksız çıkma
zammı ciddi bir ceza niteliğine bürünmektedir.[12]
2- Mal
Beyanı ya da Mal Bildiriminde Usul Nedir?
Ödeme emrine karşı dava
açılması mal bildiriminde bulunma keyfiyetini ortadan
kaldırmaktadır. Başka bir ifade ile ödeme emrine karşı dava açılması
halinde artık mal beyanında bulunulmaz. Dava açılmayacak ise, mal
bildiriminde bulunma mecburiyeti karşımıza çıkacaktır. Mal bildirimi
ile teminat gösterilmesinin ilişkisi bulunmamaktadır. Teminat tahsil
işlemlerinin durdurulması için kafidir. Dava açılmasına karşın
teminat gösterilmezse tahsil işlemleri devam eder, ancak mal
bildiriminde bulunma mecburiyeti ortadan kalkar. Alacaklı idare
tarafından icrai işlemler yapılabilir.
3- Ödeme
Emrine Karşı VUK md. 116 Hükümlerine Göre Düzeltme Talebinde
Bulunulması Olanaksızdır.
Ödeme emrine karşı
düzeltme talebinde bulunulması tarh zaman aşımı içersinde her zaman
mümkündür. Vergi Usul Kanununda düzenlenen vergi hataları içerisinde
tahsilatta yapılan hataların yer almayışı düşündürücüdür. Vergi Usul
Kanunu vergi usulü ile ilgili olup ve tahakkuk safhasına kadar
yapılacak işlemleri düzenlemiştir. Tahsilat safhası ise 6183 sayılı
yasayı alakadar etmekte olup, vergi usulle doğrudan bir bağlantısı
bulunmamaktadır. Dolayısıyla ödeme emirleri hakkında yapılacak
düzeltme taleplerinin veya tahsilata ilişkin hataların vergi usul
kanunuyla bağlantısının kurulmaya çalışılması doğru görülmemektedir.
Bu nedenle hem hatanın varlığının saptanmasında hem de düzeltme
başvurusuna ilişkin koşulların varlığında ve davaya ilişkin
VUK.hükümlerine göre işlem yapılması söz konusu değildir.[13]
4- Yürütmenin
Durdurulması İstemi ve YD Kararların Etkileri Nelerdir?
Yürütmenin durdurulması
kararları, bir uyuşmazlığın esastan sonuçlanmasına kadar dava konusu
idari işlemi askıya alan ve hukuki etkisi esas hükümle beraber sona
eren kararlar mahiyetindedir. Yürütmenin durdurulması istemli
davalarda sonuçlar genellikle şu şekillerde karar verilebilir :
- Yürütmenin
durdurulması isteminin kabulü,
- Yürütmenin
durdurulması isteminin reddi,
- Yürütmenin
durdurulması isteminin ara kararına cevap veya savunma alınıncaya
kadar kabulü
- Yürütmenin
durdurulması isteminin ara kararına cevap veya savunma alındıktan
sonra veya bilirkişi incelenmesinden sonra veya keşif yapıldıktan
sonra incelenmesi
- Yürütmenin
durdurulması istemi hakkında karar verilmesine yer olmadığına dair
karar verilmesi
Yürütmenin durdurulması
kararları bir mahkeme kararı olup, aynı zamanda bu kararlar
Anayasa’nın hükmü uyarınca, bu kararlara yasama ve yürütme
organlarınca riayet edilmesi mecburiyeti bulunmaktadır. Ancak
yürütmeyi durdurma kararlarının esas karar olmadığından hareket eden
idare örneğin, bir ödeme emrine karşı açılan vergi davasında
yürütmeyi durdurma kararı verilmişse ve önceden konu ile ilgili
olarak kısmen ya da tamamen tahsilat yapılmış ise, yürütmeyi
durdurma kararına istinaden iadesi gereken bu tutarları, kesin
kararın
hangi yönde olacağının
bilinmemesi gerekçesi ile askıya almakta ve mükellefe iade
etmemektedir. Vergi alacağının riske edilme olasılığı düşünüldüğünde
ve genellikle de riskin gerçekleştiği bugüne kadar ki vaki olaylar
göz önüne alındığında, idareyi haklı gibi göstersede
yasal değildir. Çünkü
yürütülmesi durdurulmuş bir işlem ya da eylemin yürütülmesine devam
ediliyor demektir ki, bu da açıkça yasanın ihlali anlamına
gelmektedir.[14]
Mahkeme kararlarına
karşı şüphesiz idareler bu kararın gereklerini yerine getirmek
zorundadırlar.[15]Konuya
ilişkin olarak Danıştay, BİM, idare ve vergi mahkemelerinin esasa ve
yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlarının gereklerine göre
idare, geciktirmeksizin işlem tesis etmeye veya bir eylemde
bulunmaya mecburdur. Bu süre hiçbir şekilde kararın idareye
tebliğinden itibaren 30 günü geçemez. Ancak bu kuralın tek istisnası
haciz veya ihtiyati haciz uygulamaları ile ilgili davalarda verilen
kararlar hakkında bu kararların kesinleşmesinden sonra idarece işlem
tesis edilmektedir. Söz konusu karar hükmü uyarınca, mahkeme
kararlarının yerine getirilmemesi veya geç yerine getirilmesi gibi
durumlarda öncelikli olarak idare veya bu işe sebebiyet veren kamu
görevlisinin kişisel sorumluluğu bulunmaktadır.
VI- SONUÇ VE
DEĞERLENDİRMELER
Vergi borcunu vadesinde
ödemeyen mükellefler nezdinde cebri takibat işlemlerine başlanması
için mükellefe mutlaka bir ödeme emrinin tebliğ edilmiş olması
gerekir. Mükellefler kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı
böyle bir borcu olmadığı, kısmen ödediği ve zaman aşıma uğradığı
savlarından birini ileri sürerek vergi mahkemesinde dava açabilir.
Bunun dışında tarhiyat safhasında ileri sürülmesi gereken bir hususu
ödeme emri safhasında ileri sürülemez.
Yürütmenin durdurulması
müessesesi, idarenin hukuka uygunluğunun yargısal yoldan denetimini
etkili kılan bir araçtır.[16] Bu
müessese olmadan idari yargı denetiminin amacına uygun biçimde
işlemesi düşünülemez. Davaya konu edilen idari işlemin uygulanarak
hukuk düzeninde tüm etkilerini, hem de düzeltilemez biçimde, meydana
getirmesinin, yıllar sonra verilecek iptal kararını etkisiz kılması
kaçınılmazdır. Daha basit olarak, iptal kararı elde edildiğinde iş
işten geçmiş olabilir.
[1] 6183
sayılı AATUHK. md.55
[2] Terk
edilen adrese çıkarılan tebligatın geri dönmesi üzerine
alacağın kesinleştiğinden söz edilerek ödeme emri
düzenlenemez. Dnş.4.D.6.5.2002 gün ve E:2001/2374,
K:2002/1872, Konuyla ilgili ayrıntılı bir yazı için Bkz.
ALPASLAN Mustafa-SAKAL Mustafa “Ödeme Emri Düzenlenmeden;
Pay Devri Yaparak Şirketten Ayrılan Ortak Hakkında Şahsi Mal
Varlığına Haciz Uygulanamaz” Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi,
Aralık 2006, sayı:36, s.154
[3] Maliye
Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı, amme borcunu ödemeyen
mükellefler hakkında yeni tip ödeme emri bastırıp ve
bundan böyle bu ödeme emirleri mükelleflere tebliğ
edilmektedir. Bilindiği gibi, eski tip ödeme emirleri yeşil
veya açık mavi renk olarak bastırılıp bugüne kadar
kullanılagelmiştir. Bu ödeme emirlerinin örnek form nosu
9905-f şeklinde Devlet Malzeme Ofisi Basım İşleri Müdürlüğü
tarafından bastırılmaktadır. Eski tip ödeme emirlerinin
kullanımı ve kapsamı geçmiş yıllarda sıkça eleştirilere
maruz kalmıştır. Örneğin, eski tip ödeme emirlerinde
gecikme zammının ayrıca hesaplanmayıp,
“ayrıca
gecikme zammı da alınacaktır” şeklinde bir ibare
konulması, dava açma süreleri, düzeltme talep süreleri
gibi konularda eksikliklerin olduğu sık sık eleştirilere
maruz kalmıştır. Yine aynı şekilde, ödeme emirlerinin arka
sayfasında mal bildirimi, gerçeğe aykırı mal beyanları ve
istenecek bilgileri vermeyenlere yönelik olarak verilen
bilgilerin noksan oluşu geçmiş dönemlerde eleştirilere
maruz kalmıştır.
[4] Uygulamada
ödeme emirleri üzerinde, dava açma ve diğer konularda çok
ayrıntılı ve çok okunaklı bir izahat bulunmamaktadır. Gelir
İdaresi Başkanlığı’nın ödeme emirleri üzerinde acilen
değişikliğe giderek mükellefleri aydınlatıcı bilgileri
içeren ödeme emri formatı geliştirilmelidir.
[5] YILMAZ
Kazım, “Kamu(Amme) Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Yasa”
Ce-Ka Yayınları, Ankara,Aralık 2006, s.680
[7] Kendisine
ödeme emri tebliğ edilen mükellef bu borcun zamanaşımına
uğramış olduğunu iddia edebilir. Kamu idaresi ödeme emri
içeriğinde yer alan borcun zamanaşımına uğramış bir borç
olması durumunda bile ödeme emrini tebliğ edebilir. Bu
durumda kendisine ödeme emri tebliğ edilen borçlu
zamanaşımı definde bulunmalıdır. Zamanaşımı iddiası asli
borçlu için geçerli olduğu gibi ikincil planda borçlu
olan sorumlular içinde geçerli olacaktır. Örneğin,
Limited şirket hakkında zamanaşımına uğramış bir borç için
bu şirketin ortağına veya müdürüne ödeme emri tebliğ edilmiş
ise, bu durumda aynı zamanaşımı ikinci plandaki borçlular
için de hüküm ifade eder. Bkz. Dnş. 3. D. Kararı, 20.1.2009
gün ve E:2006/3902-K:2009/51 sayılı karar.
[8] Bkz. 6183
sayılı yasa md.35, mük. md.35
[9] İdare ve
vergi mahkemelerinin çalışmaya ara verme zamanı,
İYUK.61.md.nin 21/07/2004 gün ve 25529 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan 14/7/2004 gün ve 5219 sayılı kanunun 11.md.nin “A
fıkrasıyla yapılan değişik 1.fıkrasında düzenlenmiştir.
Danıştay için ise, bu süre Danıştay Kanununun 86.md.de yer
alan düzenleme ile öngörülmüştür. Her yıl Ağustos ayının
birinden Eylül ayının beşine kadar çalışmaya ara
verecekleri öngörülmüştür.
[10] Bkz:
Gelir İdaresi Başkanlığının 17.11.2008 gün ve 11096 sayılı
yazıları.
[11] Maliye
Bakanlığı GİB Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 29/03/2008
tarih ve B.07.GİB.4.16.17.02-AATUHK-08-16/2172 sayılı
yazısında bu talep “Öte yandan; 1086 sayılı HUMK’nun 91.
maddesi; feragati, iki taraftan birinin netice-i talebinden
vazgeçmesi olarak tanımlamış ve feragatin kesin bir hükmün
hukuki sonuçlarını doğuracağını belirtmiş; 6183 sayılı
kanunun 58. maddesinin 5. fıkrası ise, davasından tamamen
veya kısmen haksız çıkan borçludan, hakkındaki davanın
reddolunduğu miktardaki amme alacağının %10 zamla tahsil
olunacağı hükme bağlanmıştır.” açıklamasına
dayandırmaktadır.
[12] Ayrıntılı
bilgi için bkz. ŞENTÜRK A. Gencer, “Hukukçu Gözüyle Vergi
Uygulamaları”, Etki Yayınları, İzmir 2009, s. 108-121.
[14] KIRIKTAŞ
İlhan, “Yürütmenin Durdurulması Kararları ve Vergilemeye
Etkisi”, Vergi Dünyası, s.279,Kasım 2004, s.20
[16] CANDAN
Turgut, “Açıklamalı İdari Yargılama Usulü Kanunu”, Maliye ve
Hukuk Yayınları 2.baskı, Ankara, Ekim 2006, s.670