Dünyada vergi rüzgarları sert eserken, küresel ekonomi fena halde çalkalanıyor, devletlerin harcamaları artıyor, iklim krizi kapımızda kısmını çoktan geçtik hatta tam olarak içerisindeyiz. İklim krizinin zararlarını bu seneki manav reyonları ve halk arasındaki kiraz krizinden dahi anlamak mümkün... Hal böyle olunca, ülkeler vergi sistemlerini baştan sona gözden geçirme ihtiyacı hissediyor. OECD’nin yayımladığı son “Vergi Politikası Reformları 2025” raporu da işte tam bu fırtınanın rotasını çiziyor.
OECD, ekonomik büyüme ve istikrar, ticaret, yatırım, girişimcilik, teknoloji, kalkınma alanlarında iş birliği sayesinde refah düzeyinin artırılmasını amaçlar. Bununla birlikte hükümetlere yoksullukla mücadele konusunda iyileştirici önerilerde bulunarak yardımcı olur.
Türkiye, Almanya, Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avustralya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Çekya, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Fransa, Kore Cumhuriyeti, Hollanda, İrlanda, İspanya, İsrail, İsveç, İsviçre, İtalya, İzlanda, Japonya, Kanada, Kolombiya, Kosta Rika, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaristan, Meksika, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovakya, Slovenya, Şili, Yeni Zelanda, Yunanistan.
Ekonomik İş birliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Batı Avrupa’nın yeniden inşası amacıyla hayata geçirilen Marshall Planı çerçevesinde ABD ve Kanada’nın o dönemde yaptıkları mali yardımın dağıtımına yardımcı olmak amacıyla kurulan ve 1947-1960 yılları arasında faaliyette bulunan Avrupa Ekonomik İş birliği Teşkilatı’nın (OEEC) yerine daha geniş bir görev tanımı çerçevesinde tesis edilmiştir.
Kuruluşundan itibaren OECD’nin öne çıkan amacı, hükümetlere kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümeyi destekleyen politikalar konusunda tavsiyeler geliştirmek ve böylelikle, küresel refahın artmasına katkı sağlamak olmuştur. OECD, kanıta ve veriye dayalı tavsiye ve standartlar geliştirerek ve bunların uygulanmasını destekleyerek sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlara çok taraflı çözümler sunmayı hedeflemektedir.
OECD; ticaret, yatırım, vergilendirme, yapay zekâ, kadın istihdamı, dijital ve yeşil dönüşüm gibi konularda kanıta ve veriye dayalı tavsiyeleriyle G20, G7 ve Asya-Pasifik Ekonomik İş birliği Forumu'nun (APEC) yenilikçi politikalar geliştirmesine katkıda bulunmaktadır.
14 Aralık 1960 yılında Paris'te imzalanan "Convention on the Organisation for Economic Co-operation and Development", OECD'nin kurucu Anlaşmasını teşkil etmektedir. Türkiye Cumhuriyeti, 2 Ağustos 1961'de OECD Konvansiyonu'nu onaylayarak OECD'ye kurucu üye olarak katılmıştır.
Ülkemizin kurucu üyesi olduğu OECD’nin ekonomi, ticaret, yatırım, vergilendirme, maliye politikası, rekabet, istihdam, tarım, istatistik, çevre, yönetişim, turizm, bölgesel kalkınma, kalkınma yardımları, KOBİ’ler, sağlık, dijital politika, tüketici politikası, eğitim, bilim ve teknoloji gibi sayısı 300’ü aşan komite ya da alt-komitesinde yürütülen çalışmalara ilgili kurumlarımız aracılığıyla iştirak edilmektedir. Ama bu rapor sadece kuru verilerden, tablolarla dolu dosyalardan ibaret değil tabi ki. Gelir adaletinden iklim krizine, teknolojiden uluslararası iş birliğine kadar birçok konuda önemli ipuçları veriyor. Yani mesele sadece vergi toplamak değil; aynı zamanda daha adil, sürdürülebilir ve akıllı bir sistem kurmak.
Raporun en dikkat çeken noktalarından biri, gelir vergisindeki yeni yönelimler. Özellikle gelişmiş ülkeler, orta ve düşük gelirli vatandaşların omuzlarındaki yükü hafifletmeye çalışıyor. Enflasyonun ezdiği bu kesim için vergi muafiyetleri artarken, yüksek gelirliler için daha adil bir vergi yükü getiriliyor. Yani “az kazanandan az, çok kazanandan çok” anlayışı yeniden sahnede. Ayrıca yaşlanan nüfusun etkisiyle, çalışmayı teşvik edecek vergi indirimleri de gündemde. Gençleri, kadınları ve emeklilik yaşına yaklaşanları işgücünde tutmak isteyen ülkeler, vergiyle bu duruma yön vermeye çalışıyor.
Kurumlar vergisinde de ilginç değişimler var. Eskiden her sektöre aynı şekilde uygulanan vergi indirimleri yerini, daha hedefli ve akıllı teşviklere bırakıyor. Özellikle Ar-Ge, inovasyon ve yeşil enerji yatırımları desteklenirken, faydası olmayan vergi ayrıcalıkları yavaş yavaş kaldırılıyor. Devletler artık her kuruşun nereye gittiğini daha dikkatli izliyor.
Pandemi döneminde geçici olarak indirilen KDV oranları, şimdi eski seviyelerine geri dönüyor. Aynı zamanda çevre dostu yatırımları destekleyen “yeşil vergiler” yaygınlaşıyor. Yakıt tüketimi vergileri yeniden artıyor, çünkü hükümetler hem gelir yaratmak hem de karbon emisyonunu azaltmak zorunda. Bir de dikkat çeken başka bir alan var: Sağlık vergileri. Tütün, alkol ve şekerli içeceklere uygulanan vergiler sadece kasayı doldurmak için değil; toplum sağlığını korumak için de artırılıyor. Yani vergiyle hem bütçe hem beden sağlığı hedefleniyor.
OECD raporu, konut edinmenin zorlaştığı bir dönemde vergi düzenlemelerinin bu alanda da devreye girdiğini söylüyor. Özellikle gençlerin ve orta gelirli ailelerin ev sahibi olabilmesi için mülkiyet vergilerinde sadeleşmeye ve yeni vergi kolaylıklarına gidiliyor. Türkiye için de bu alan toplumsal huzur açısından büyük önem taşıyor.
Gelelim bize… Türkiye’de yüksek enflasyon, hayat pahalılığı ve vergi adaletsizliği ciddi sorunlar. Gelir vergisinde düşük ve orta gelirli vatandaşlara yönelik muafiyetler artırılırsa, hem sosyal adalet sağlanır hem de insanlar biraz nefes alır. Genç çalışanlara özel vergi indirimleri ( asgari ücret dışında) işsizliğe karşı etkili bir araç olabilir.
Ama sadece bu yeterli değil. Türkiye’nin en büyük sıkıntılarından biri kayıt dışı ekonomi. OECD, dijitalleşmenin vergi denetiminde çok daha aktif kullanılmasını öneriyor. Nakit kullanımında kısıtlamalar, e-Fatura, e-Arşiv yeni nesil yazar kasa ve pos cihazları gibi sistemlerin yaygınlaştırılmasıyla hem vergi kaçağı önlenebilir hem de devletin kasası dolabilir.
Küresel Asgari Kurumlar Vergisi gibi girişimler, Türkiye için büyük bir fırsat olabilir. Bu sayede uluslararası yatırımcıların güveni de artar, Türkiye öngörülebilir bir yatırım ülkesi haline gelir. Bu sadece dış yatırım açısından değil, içerideki firmalar açısından da eşit rekabet koşulları yaratır.
Vergi politikaları artık sadece “devlet vergi toplar” meselesi değil. Sosyal adaletten çevreye, ekonomik büyümeden teknolojiye kadar her alana dokunan stratejik bir araç haline geldi. Türkiye için bu büyük bir dönüşüm fırsatı. Ama unutmayalım, her reform sancılıdır. Vergi muafiyeti verirken bütçe dengesi bozulabilir. Teşvik sağlarken suiistimaller artabilir. Bu yüzden atılacak her adımda hukuk, şeffaflık ve toplumsal uzlaşı şart.
Vergi toplamak, elbette bir devletin asli görevlerinden biri. Ancak artık mesele sadece “ne pahasına olursa olsun gelir yaratmak” olmamalı. Asıl mesele; ekonomiye katkı sağlayan kesimleri destekleyerek, üretimi teşvik ederek, altın yumurtlayan tavuğu kesmeden yumurtaları toplayarak dengeyi kurabilmek. Sürdürülebilir bir ekonomik gelecek de tam olarak bu yaklaşımda gizli. Son dönemde ise giderek artan vergiler, yüksek cezalar ve nereye harcandığı yeterince şeffaf olmayan kamu gelirleri vatandaşta ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Özelleştirmeler, geçiş ya da kullanım garantili projelere yapılan ödemeler gibi uygulamalar, halkta ve iş dünyasında soru işaretleri uyandırıyor. Gelirimizden büyük bir pay alınırken, bu kaynakların nasıl ve nerede kullanıldığına dair net bir bilgi olmaması ya da daha net bir ifadeyle, vatandaşa yansımaması güven duygumuzu da zamanla zedeliyor.
Kamu harcamalarının artmasıyla birlikte, Hazine ve Maliye’nin yükü de doğal olarak büyüyor. Ancak bu yükü hafifletme arayışları çoğu zaman vatandaşa daha fazla vergi olarak dönüyor. Geçici denilen vergilerin kalıcı hale gelmesi, kamu hizmetlerinin maliyetlerinin hızla yükselmesi, yeni vergi türlerinin devreye sokulması gibi gelişmeler hem bireyleri hem de işletmeleri zor durumda bırakıyor. Buna rağmen kamu maliyesinde beklenen rahatlama bir türlü sağlanamıyor. Oysa toplumun büyük çoğunluğu, ödediği vergilerin karşılığını aldığını bilse, harcamaların eğitim, altyapı, teknoloji, savunma sanayii, yeşil enerji ve sağlık gibi öncelikli alanlara gittiğini görse; çok daha gönüllü ve sabırlı olabilir. Şeffaflık ve hesap verilebilirlik, vergiye olan toplumsal desteği artırmanın en etkili yollarıdır. Bu nedenle hem bireylerin hem iş dünyasının yükünü hafifletecek, aynı zamanda ülkenin kalkınmasını destekleyecek bir mali mimariye ihtiyaç var. Unutulmamalı ki güven duyulan bir sistem, sadece daha fazla kaynak yaratmaz; aynı zamanda geleceğe duyulan inancı da güçlendirir.
Vergi sistemimizi adil, sade ve çağın gereklerine uygun hale getirmek, sadece bugünün değil, geleceğin Türkiye’sini de şekillendirecek. Fakat bu adımları atarken, hukuki istikrarı, uygulama kapasitesini ve toplumsal kabulü göz ardı etmemek gerekmektedir.
16.09.2025
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.