Ertuğrul Tuncer
Yurt İçi Asgari Kurumlar Vergisi ile Küresel Asgari Kurumlar Vergisini ele alırken önce iki kategori asgari verginin getiriliş maksatlarına bakmamız gerekiyor.
Şimdi, yerel asgari kurumlar vergisi konusunu sonraya bırakıp küresel telafi edici verginin ortaya çıkış nedenine bir bakalım.
Asgari Kurumlar Vergisi için “Küresel” ifadesinin kullanılması, ana sermayenin/ paranın kaynağının yabancı ve çok bağlantılı olmasındandır.
Bu yüzen - gezen paralarla yapılan sermaye piyasası yatırımlarının veya sömürmek amacıyla fiziki yatırım yapan yabancı şirketlerin ana veya ara merkezlerinin ve uzantı işletmelerinin “kaynak ülkesi” çoğu zaman tam olarak tespit edilememektedir.
Çok uluslu şirketler, faaliyet alanları ve sermaye yapısı nedeniyle çoklu kontrol mekanizmaları oluşturmaktadır. Orijin ülkesinin dışında bölgesel olarak faaliyet gösteren otonom ara merkezler bulunmaktadır.
HUB denilen bu ara merkezler kendi otonomilerine sahiptir. Yönetim yetkisi tamdır. Kaynak Ülkeye ancak sermaye ve yönetim açısından bakılabilmektedir. Faaliyette bulunduğu ülkedeki işletme veya iş yerlerinin bağlılığı ara merkezlerde (HUB) bitmektedir. Küresel asgari kurumlar vergisinin temel ölçeği olan konsolidasyon bu HUB ülkede son bulmaktadır. HUB’ın üst bağlantısı bulutlardadır. Zaten küresel asgari vergi açısından birkaç kademe yukarıda bulunan ara veya ana merkezin çok da önemi yoktur. Bir ülkede faaliyette bulunan işletmenin gelir ve giderleri Ara Merkezlerde yapılmaktadır.
Bir ülkedeki ekonomik faaliyetten doğan kazancın çok uluslu şirket nezdindeki payının hesabında Ara Merkezler atlanarak daha yukarıdaki Ana Merkeze gidilmeye çalışıldığında işler çıkmaza girer. Hem sağlıklı bilgiye erişmek imkansızlaşır hem de diğer ülkelerle harmanlandığında hedef ülkenin kazanç payı düşer. O nedenle küresel asgari kurumlar vergisi hesabında, tam konsolidasyonun yapıldığı Ara Ana Merkez dikkate alınır. Özellikle Ana Merkezin yatırım holding olduğu çok uluslu şirketlerde ulusal payların hesaplanması çok zor olacaktır.
Bu kompleks yapı nedeniyle yasada ve tebliğde ana merkez, ara merkez, bağlı kuruluş, grup şirketler gibi tanımlara özellikle yer verilmiştir. Bilinmesi gereken en önemli husus ana merkez ile ara merkez kavramlarıdır.
Ana Merkez, diğer tanımıyla Nihai Ana işletme: Başka bir işletme üzerinde doğrudan veya dolaylı olarak kontrol gücüne sahip olan ve başka bir işletme tarafından doğrudan veya dolaylı olarak kendisi kontrol edilmeyen bir işletmeyi ifade eder. ( Kamu kurum ve kuruluşu niteliğindeki varlık fonları nihai ana işletme sayılmaz ama bunların ekonomik işletmeleri Nihai ARA ANA işletme sayılır. Çünkü bunun ötesinde kamusal nitelikli bir kurum vardır. )
Uygulamada, “Ana merkez” ve “Nihai ara ana işletme”, Bağlı iş yerlerinin finansal muhasebe net kazanç veya zararını finansal tablolarına dahil eden işletmeyi ifade eder.
Ana merkez, işletmeler grubunun en üstüdür. Bağlı olduğu bir işletme yoktur.
Ara ana işletme ise çok uluslu işletme grubuna bağlı başka bir bağlı işletmenin doğrudan veya dolaylı olarak mülkiyet payına ve kontrol gücüne sahip olan, Kendisi de doğrudan Nihai İşletmeye bağlı olan işletmeleri anlatır.
Buna bir örnek yaratarak bakalım.
Örneğin, ABD Menşeli bir kuruluşun, Avrupa’da iki, Hindistan’da bir, Afrika’da iki Bölgesel Merkezi (HUB) bulunmaktadır. Amerika’daki kurum Ana Merkezdir. Avrupa’daki ve diğer yerlerdeki ara merkezler (HUB) aslında tam yetkilidir ve görünüşte “Amerikan Şirketi Adına değil, bulundukları ülkede, o ülke hukukuna göre kurulmuş müstakil-yerli kurumlar olarak faaliyet gösterirler.
Bu bölgelere bağlı Afrika’da üç adet, Ortadoğu’da iki adet, Türkiye’de bir, Türki Cumhuriyetlerde iki adet , o ülke hukukuna göre kurulmuş kurumlar ya da işletmeler vardır. Bunlar BAĞLI KURULUŞLAR olarak nitelendirilirler.
Böyle bir organizasyonda, Türkiye’deki işletmenin küresel asgari kurumlar vergisinin hesaplanması için Amerika’daki en üst kuruluşa gidilmez. Türkiye’deki işletmenin bağlı olduğu ve Konsolidasyonu yapan Ara-Ana Merkezler üzerinden hesaplama yapılır.
Dallanıp - budaklanmış bu şirketlerin, çoğu zaman, sermayesini destekleyen teknolojileri ve bilgi birikimi, patentleri, Lisansları da vardır. Kaynakları zengin, sosyal ve iktisadi kalkınması yeterli olmayan ülkelerde ( Hele bir de diğer sömürgeci sermaye gruplarını ekarte edebilmişse ) “Tam Hakimiyet” esasına göre ekonomik faaliyette bulunabilmektedir.
Faaliyette bulunulan ülkede, kendisine uygun vergisel kolaylıklar (kazancın yurt dışına aktarılması, gayri maddi hakların ve buradan sağlanan kazançların (Royalty) korunması, vergilemede stopaj oranı düşüklüğü, özel indirimler, ekstra yatırım teşvikleri, tam ya da kısmi vergisel muafiyetler gibi) sağlandığı takdirde tam bir sömürü ağı kurulabilmektedir.
Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmalarının, işletmelerin orijinini belirleyen maddesi ve tanımları ana veya ara kurumları belirlemede yeterli değildir. Zira, o anlaşmalarda bir şirketin sermaye yapısı üzerinde durulmaz. Esas olan, anlaşma tarafı ülkede kurulmuş ve iş merkezi, idari merkez ya da alt merkez olarak o ülkede kayıtlı olmasıdır.
Ekonomik sömürgeciliğin, toprak bazlı sömürgecilikten daha agresif ve zarar yaratıcı olduğu ve bu sömürgeciliğin özellikle bölgesel “karın ağrıları” yaratması nedeniyle OECD, çok uluslu şirket faaliyetlerinin yürütüldüğü ekonomilerde, kendi kaynakları üzerinden yaratılan katma değerin ve kazancın bir kısmının o ülkede kalmasını sağlamak amacıyla “telafi edici” bir vergi sistemi dizayn etmiş ve üye ülkelere empoze etmiştir.
Yurt İçi /Yerel Asgari Kurumlar Vergisi olsun, çok uluslu kuruluşların Türkiye uzantısı işletmelerini hedefleyen “Küresel telafi edici Asgari Kurumlar Vergisi” olsun, teori ve uygulamadaki temel hedef, “Telafi Edici /Tamamlayıcı” bir vergi düzeni kurulmasıdır.
Ancak, her çok uluslu şirketin, diğer ülkelerdeki uzantıları için Küresel Asgari Vergi Uygulaması söz konusu olmayacaktır.
Ulusal işletmelerin Küresel Uygulamaya tabi olabilmesi için Nihai Ana İşletme Konsolide Bilançosundaki hasılat tutarının 750 Milyon Euro’yu aşması gerekmektedir.
Yurt içi asgari kurumlar vergisi konusuna aşağıda ayrıca değineceğiz.
Burada özerinde duracağımız konu, Küresel asgari kurumlar vergisinin niteliği olacaktır.
Buraya kadar yazdıklarımızla, küresel asgari kurumlar vergisinin (Aslında küresel telafi edici kurumlar vergisi) çerçevesini çizmeye çalıştık. Konuyla ilgili düşüncelerimizi şu şekilde sıralayabiliriz;
Aslında bu engellere sevinmemiz gerekiyor. Zira, Türkiye, kendi iç hukuk düzenlemeleriyle zaten yabancı sermayenin sömürü düzenine ve vergi dışı kalma çabalarına karşı yeterli ve etkin düzenlemeleri yapmıştır.
Dolayısıyla , OECD’nin “tavsiye düzenlemesi” niteliğindeki bu uygulama iç hukukumuza monte edilmiştir ama buradan, normal uygulama dışında bir vergi hasılatı sağlanması beklenmemelidir.
Bu konuda daha önce de iki kez yazdığımızı hatırlıyoruz. Orada da belirtmiştik; “Yerel Asgari Kurumlar Vergisi getireceği faydadan çok sorun çıkartacaktır” diye.
Yurt içi kurumlar için uygulanmak üzere KVK’nun 32. Maddesine monte edilen hükümle getirilen “yerel asgari kurumlar vergisi” uygulaması ilk etkisini bazı “masum” istisna ve indirimlerde gösterecektir.
( Muafiyetten bahsetmiyoruz. Zira muafiyette, matrahın ne olduğunun bir önemi yoktur. Konuyla ilgili yazılarda “istisna ve muafiyet” ifadesi kullanılmaktadır ama bunun bir alışkanlık olduğunu ya da asgari kurumlar vergisi düzenlemesindeki açıklamaların OECD Kılavuzundan çevrilmesinden kaynaklandığını düşünüyoruz)
Üzerinden vergi hesaplanan istisna ve indirimlere ( önemlilerine) şöyle bir bakalım;
Bu istisna ve indirimler boşuna getirilmedi. Hepsinin amacı, Türk şirketlerine uluslararası arenada rekabet olanağı yaratmak içindi.
Vergilemede ayrımcılık yapılmaması ilkesi ile mütekabiliyet (reciprocity) olasılığı nedeniyle kendi kurumlarımızı ancak bu istisna ve indirimlerle destekleyebiliyoruz.
Şimdi kaç kuruş hasıla sağlanacağı belli olmayan bir “fantastik uygulama” ile yerel asgari kurumlar vergisi hesaplamak için bu destekleri kendi kurumlarımızdan esirgeyeceğiz. Bunlar üzerinden vergi yaratmaya çalışacağız.
Hakkımızda hayırlısı olsun da, uluslararası sermaye sömürüsüne karşı dizayn edilen bir OECD empozisyonunu ulusal hukukumuza monte ederken bu yurt içi asgari vergi uygulaması nereden aklımıza geldi…
En bariz sonucu, önemli bir çok istisna ve indirimlerin göz ardı edilerek kurumlar vergisi hesaplamak olacaktır. Bu istisna ve indirimleri yaratacak faaliyet ve kazançlar ( ki çoğu yurt dışından sağlanan gelirlere ilişkindir) bir yandan teşvik edilirken, diğer yandan “istisna ve indirimlerin matrah aşındırdığı” gerekçesiyle asgari vergi için feda edilmesi aslında sistem içindeki bir çelişki gibi geliyor.
Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmeyecek ama umarım biz haksız çıkarız.
24.11.2025
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.279 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.