YAZARLARIMIZ
Barış Köker
Avukat
baris@kokerhukuk.av.tr



SGK Prim Borçlarında Zamanaşımı: Savunma Hakkı ve Hukuki Belirlilik Sorunu

SGK Prim Borçlarında Zamanaşımı ve Savunma Hakkı ve Hukuki Belirlilik İlkesine Aykırılık Tartışması

Zamanaşımı kurumu, hukuk düzeninin dolayısıyla hukuk devletinin en önemli güvence mekanizmalarından biridir. Temel amacı; borçlunun belirsiz sürelerle dava tehdidi altında kalmasını önlemek, geçmişe dönük yükümlülükleri öngörülebilir sürelerle sınırlandırmak ve hukuki belirlilik ve güvenliği sağlamaktır. Bu yönüyle zamanaşımı, yalnızca borçlu lehine bir koruma aracı değil; aynı zamanda toplumsal barışa hizmet eden, alacaklıyı da kanunda öngörülen süreler içinde harekete geçmeye zorlayan bir kurumdur.

Mevcut 5510 sayılı Kanun’da yer alan SGK prim borçlarına ilişkin zamanaşımı hükümleri, zamanaşımı kurumunun teorideki amaçları ile uygulama arasındaki dengeyi yeterince kuramamaktadır. Bu durum, hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik açısından geliştirmeye açık bir alan oluşturmaktadır.

5510 Sayılı Kanun ve Zamanaşımı Düzeni

5510 sayılı Kanunda prim alacaklarına ilişkin zamanaşımı süresi Kanunun 93. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre, “Kurumun prim ve diğer alacakları ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tâbidir. Kurumun prim ve diğer alacakları; mahkeme kararı sonucunda doğmuş ise mahkeme kararının kesinleşme tarihinden, Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca yapılan tespitlerden doğmuş ise rapor tarihinden, kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden doğmuş ise bu soruşturma, denetim ve inceleme sonuçlarının Kuruma intikal ettiği tarihten veya bankalar, döner sermayeli kuruluşlar, kamu idareleri ile kanunla kurulmuş kurum ve kuruluşlardan alınan bilgi ve belgelerden doğmuş ise bilgi ve belgenin Kuruma intikal ettiği tarihten itibaren, zamanaşımı on yıl olarak uygulanır. Bu alacaklar için 89 uncu madde gereğince hesaplanacak gecikme cezası ve gecikme zammı, 88 inci maddede belirtilen ödeme süresinin son gününü takip eden günden itibaren uygulanır.” (m.93/2).

Bu kural, Türk Borçlar Kanunu’ndaki genel sistemden farklıdır. Borçlar Kanunu’nda zamanaşımı süresi, alacağın muaccel olduğu tarihten başlarken; 5510 sayılı Kanun’da bu süre, ödeme süresini takip eden yılbaşından başlatılmıştır.

Kısaca kural ve istisnaları özetlemek gerekirse;

-Kural: “Kurumun prim ve diğer alacakları, ödeme süresinin dolduğu tarihi takip eden takvim yılı başından başlayarak on yıllık zamanaşımına tabidir.”

-İstisnalar: “Zamanaşımını Fiilen Ortadan Kaldıran Düzenlemeler”

Kanunun 93/2. maddesi, genel kuralın yanı sıra önemli istisnalar da öngörmektedir. Buna göre, zamanaşımı süresi şu tarihlerden itibaren başlar:

  • Mahkeme kararının kesinleşme tarihi (prim alacağı mahkeme kararına dayanıyorsa),
  • Kurum denetim elemanlarının rapor tarihi (denetim ve kontrolle görevli memur tespiti),
  • Kamu idarelerinin denetim sonuçlarının Kuruma intikal tarihi,
  • Diğer resmi kurum ve kuruluşlardan gelen bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştığı tarih.

Bu istisnai haller, zamanaşımının başlangıcını Kurumun alacağı öğrendiği tarihe bağlamakta olduğundan zamanaşımı hükümleri her halde kendiliğinden başlamaktadır.

Savunma Hakkı ve Hukuki Belirlilik İlkesi Açısından Sorun Nerede?

Malum olduğu üzere, Anayasa’nın 36. maddesi ile güvence altına alınan savunma hakkı, kişilerin kendilerini hukuki ve fiili olarak etkin biçimde savunabilmelerini içerirken; Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesi, hukuki güvenlik ve hukuki belirlilik unsurlarını da içerir. Hukuki belirlilik, kişilerin geleceğe yönelik davranışlarını hukukun öngörülebilir sınırları içinde planlayabilmesini ifade eder.

5510 sayılı Kanun’un 93/2. maddesindeki istisnalar, bu açıdan tartışmalıdır:

  • Belirsizlik Sorunu: Zamanaşımı süresinin başlangıcı, alacağın doğduğu tarihe değil, alacağın Kurumca öğrenildiği tarihe bağlandığında, bu süre öngörülemez hale gelir.
  • Sınırsız Geriye Dönüş İmkânı: Örneğin 20 yıl önce gerçekleşmiş bir kayıt dışı çalışmanın, bugün yapılan bir tespitle birlikte yeni bir 10 yıllık zamanaşımı süresine tabi olması, fiilen zamanaşımı kurumunu işlevsiz ve belirsiz bırakır.
  • Savunma Hakkı ve İspat Güçlüğü: Bilindiği üzere, SGK prim ödeme belgeleri, aylık prim ve hizmet belgeleri ile sigortalı işe giriş-çıkış bildirgeleri kanunen 10 yıl süreyle saklanmak zorundadır. Ancak bu sürenin çok üzerinde bir zaman geçtikten sonra işverenden, elinde artık bulundurması mümkün olmayan belgelerle kendisini savunmasını beklemek; hukuken ve hakkaniyet bakımından ciddi tartışmalar doğurur. Aradan uzun yıllar geçtikçe borçlunun lehine delillerin toplanması güçleşir, hatta imkânsız hale gelir. Bu durum, savunma hakkının etkin kullanımını zayıflatarak adil yargılanma ilkesine zarar verir
  • Kötüye Kullanma Riski: Kurum ilgili işveren hakkında basit bir rapor düzenleme suretiyle, yeni bir zamanaşımı süresi başlatarak bu hususu borçlunun aleyhine kullanılabilir.

Zamanaşımına girmiş alacaklarının tahsilinde Kurumun izlediği yöntem

-Öncelikle, rızaen yapılan ödemeleri kabul etmek üzere “Borç Bilgilendirme Formu” adı verilen bir form gönderiliyor.

- Buna rağmen ödeme yapılmadıysa, halihazırda zamanaşımına girmiş borcun takibi mümkün olmadığından, icra takibine geçmeden ilgili şirket adına sistemde borç kaydı düşülüyor. 

- Bu noktadan sonra ilgili borç artık “eksik borç” haline dönüştüğünden, Kurum, işverenin ilgili borcu “kendi rızasıyla” ödemesi adına birtakım yaptırımlar öngörmektedir (SGK, 2020/20 sayılı Genelge) :

  • SGK tarafından verilecek “borcu yoktur” yazlarında veya Kurum ve Kuruluşlarca yapılacak borç sorgulamalarında, 
  • SGK tarafından uygulanan ve hatırı sayılır miktarlara varan teşvik, destek ve indirimlerde, 
  • Primlerini kendileri ödeyen sigortalıların sağlık hizmetlerinden yararlanmasında, 
  • Yine, ihale konusu veya özel bina inşaatlarında yapılan asgari işçilik araştırma işlemi sonucunda saptanan fark isçilik borçlarının işverene tebliği üzerine söz konusu borçların işverence zamanaşımına girdiği ile ilgili itiraz edilmesi durumunda bahse konu bu borçlar ödenmeden ihale konusu islerde teminatın iadesi için, özel bina inşaatlarında ise iskân için SGK ilişiksizlik belgesi verilmemektedir. 
  • Ayrıca, 6183 sayılı Kanunun 23’üncü maddesine göre Hazine ye Maliye Bakanlığına bağlı tahsil dairelerince reddiyat yapılması durumunda anılan maddenin birinci fıkrasına göre yapılacak mahsuptan sonra Kurumun zamanaşımına girmiş prim alacakları dahil prim ve diğer alacaklarından muaccel olanlara mahsup yapılmaktadır. 

(SGK 2020/20 Sigorta Primleri Genel Müdürlüğü Sayı: 51592363-010.06.01-E.7156781 Tarih: 18/06/2020 Konu: İşveren İşlemleri Genelgesi)

Hal böyleyken, borçlu işverenin zamanaşımına uğramış ve eksik borç haline gelmiş borcuna karşı yukarıdaki yaptırımlar uygulandığı düşünülünce borçlunun borcunu gerçekten de “rızaen” ödemeye karar vereceğinden bahsetmek gerçekçi olmayacaktır.

Örnek Durum: “Halihazırda Derdest Olan Gerçek Bir Uyuşmazlık Örneğinden Alıntı”

Müvekkil Şirketin bir çalışanı işten ayrıldıktan yaklaşık 10 sene sonra 2009- 2012 yılları arasında primlerinin eksik yatırıldığı iddiasıyla eski işverenini Kuruma şikayet etmiş; kurum ise önce müvekkil şirketten 14 yıl önceki prim belgeleri talep etmiş; şirket kanuni belge saklama yükümlülüğüz sona erdi diyerek bu talebi reddetmesi üzerine SGK ilgili dönem üzerinden 14 yıl geçmiş iken 2023 yılında  re ’sen bir rapor düzenleyerek 2009-2012 yıllarına ilişkin prim alacağını güncellemiş ve müvekkil şirketi prim borçlusu haline getirmiştir. Nihayetinde müvekkil işveren aradan 14 yıl geçmesine rağmen resen düzenlenen ve 14 yıl öncesine ait banka para transferlerine dayanılarak oluşturulan bir rapor ile bir anda borçlu şirket konumuna gelmiştir.  

“Cebren tahsilat yok ama sistemde borçlu gözükmeye devam edeceğinden teşviklerden yararlanmazsın”

Kurum, alacak zamanaşımı hükümlerine uygun olarak ceza uygulamamış fakat 14 yıl önceki alacağa günümüze kadar faiz işletmiş ve işveren adına borç düşülmüştür; sonuçta, Kurum zamanaşımı hükümlerine göre borcu cebren tahsil edemese de kendi sisteminde şirket borçlu gözüktüğünden şirketi teşviklerden yararlanamaz hale getirilmiştir. Bu yüzden şirket ilgili alacağı haksız görse de aylık 60.000-TL’ye varan teşviklerden yararlanmamayı göze alamadığı için mecburen bu borcu ödemek durumunda bırakılmıştır.

Müvekkil şirket gerçekten de ilgili belgeleri imha ettiği için kendini savunacak bir yol bulmakta bir hayli güçlük çekmekte olup; ilgili prim tahakkukların haksız olduğunu düşünse de kendini gereği gibi savunamamaktadır.

Özetle düşünün ki; 2023 yılında bir anda tarafınıza 2009 yılına ait olduğu iddia edilen bir borç tahakkuku yapılıyor. Ve siz de bu borca itirazınız olsa da bunu teşviklerden mahrum bırakılacağınız için haksız olduğunu düşündüğünüz halde borcu ödemek durumunda bırakılıyorsunuz ve nihayetinde kendinizi savunmak için 14 yıl öncesine ait -saklama yükümlülüğü kanunen sona eren- belgeleri toparlamanız veya görgü tanıklarına ulaşmanız gerekiyor.

Kaldı ki, kurumun rapor düzenlendiği tarih 2023 olduğundan zamanaşımı süresi bu tarihten itibaren yeniden işlemeye başlar ve borç 2033 yılına kadar tahsil edilebilir hale getiriliyor. Bu durum, yaklaşık yirmi dört yıl önceki bir borcun bile fiilen tahsil edilmesine imkân verir ki, bu da zamanaşımı kavramının öngörülebilirliğini neredeyse tamamen ortadan kaldırır.

Sonuç ve Öneri

Kanaatimizce bu durum, klasik anlamda zamanaşımı kurumunun amacına ters düşüyor ve savunma hakkı ve hukuki belirlilik ilkesini zedeliyor. Zira, “acaba yarın 24 yıl öncesi ait bir borç çıkar ve ben bunu ödemek zorunda kalır mıyım?” diye düşünmek kimsenin karşı karşıya kalmak istemeyeceği bir durumdur.

Zamanaşımı süreleri kesin ve öngörülebilir şekilde hukuk devleti ilkelerine uygun biçimde belirlenmesi gerekliliği ortadadır. Alacağın öğrenildiği tarih istisnası ise belirli bir azami süreyle sınırlandırılmalı; prim borçlusuna kendini savunabilmesi için alan yaratılmalı. Aksi halde mevcut düzenleme, Anayasa’ya aykırılık iddialarına açık bir nitelik taşımaya devam edecektir.

Kamu alacağının tahsilinde tabiidir ki diğer alacaklara göre daha fazla etkinlik sağlanması gerekir; ancak bu etkinlik, savunma hakkı ve hukuki güvenliğin zedelenmesi pahasına olmamalıdır. Zamanaşımı kurumu hem borçlu hem de alacaklı açısından öngörülebilirlik ve eşitlik ilkelerini gözeterek işletilmeli; nihayetinde hukuki güvenlik ile kamu alacağının tahsili arasında bir denge kurulması gerekmektedir.

Yararlanılan Kaynaklar

15.08.2025

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.

>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV  Ayrıntılar için tıklayın.

GÜNDEM