BASINDAN YAZILAR
Mükellef Hakları Gözü İle Vergi Hukuku - MuhasebeTR

Mükellef Hakları Gözü İle Vergi Hukuku

Siyaset bilimci Bekir Ağırdır son yazısında; “küreselleşmeyle zayıfladığı varsayılan devlet yeniden sahne alıyor ama yurttaş kayboluyor, haklar, özgürlükler kısıtlanıyor” diyor. Bu deyiş, beni de mükellef hakları konusunda yeniden düşünmeye itti. Gerçekten, mükellef haklarında geriye gidiş söz konusu.

Her ne kadar; hemen her demecinde “hukuk devleti” olduğumuzu vurgulayan Sayın Adalet Bakanı kadar, Sayın Hazine ve Maliye Bakanımız her demecinde “adil bir vergi sistemi” kurmayı vaat etmiyorsa da arada sırada bunu söylüyor. Bu söylem bile vergi sistemimizin adil olmadığının bir ikrarı.

Son zamanlarda gerek gazetemizde gerek çeşitli dergilerde yayınlanan hemen hemen bütün vergi yazıları, hep vergi sisteminin aksayan noktalarını, nokta atışı olarak ele alıyor, çözüm önerileri oluşturmaya çalışıyor. Ancak sistemi bir bütün olarak ele alan, vergiyi hukuki bir vatandaşlık ödevi olarak mükellefiyetlerin yanı sıra haklar boyutuyla da değerlendiren, bir başka deyişle ağaçları bırakıp ormana bakan yok, yukarıdan fotoğraf çeken yok.

Aslına bakarsanız, kimsenin bunu yapmaya da vakti yok. Muhasebeci ve mali müşavirleri beratlar, defter tasdikleri, mali mühürler, artık hemen her şeyin başına gelen “e”ler, ağır-aksak giden beyan sistemleri ve beyannamelerle boğmuşuz, avukatlarla hakimleri de dosyalarından başını alamaz hale getirmişsiz. Her halde düşünemesinler diye. Ticari hayatın temel belgesi, biricik faturayı bile çeşit çeşit yapmışız, e-fatura, e-arşiv fatura, kağıt fatura demişiz, sonrada birinin yerine diğerini kesen avcılığı yaparak, cezadan para kazanmaya çalışmışız.

En ilginci de sistemimiz mükelleflere, mükellefiyetlerini bıraktıktan sonrası için dahi mükellefiyetler yüklemeye başladı. İşini bırakan, bakkalını kapatan 75 yaşındaki Mehmet Amcayı bile ölene kadar her beş günde bir e-tebligat sistemini kontrol etmekle mükellef kılıyoruz. Öte yandan sms veya maille haber vermesek bile tebligat geldiğini hissederek sisteme bakma yükümlülüğü söz konusu. Tebligat yaptığını haber verme, iletişim kurma yükümlülüğünü dahi üstlenmeyen, habersiz tebligat sorumluluğunu dahi mükellefe yıkan bir sistem sahibiyiz. Sonra da çağdaş bir sistemden, yapay zekâdan, elektroniğin getirdiği olanaklardan yararlanmadan söz ediyoruz.     

Vergi Usul Kanununda bilgi vermekten çekinme hakkını dahi düzenlemeyip, kişinin kendi aleyhine bilgi vermemesine ceza biçmişiz. Bankadan para göndermeyeni, fiş fatura almayanı “kendini ihbar et cezadan kurtul” diye kandırıp, karşı tarafı yakalamaya çalışıyoruz. Vergi mahremiyeti diye bir tabu yaratmışız, hakkında işlem yapılana sebebini dahi bildiremez olmuşuz. Ne Vergi Usul Kanununa ne de İdari Yargılama Usul Kanununa “kanunsuz delile dayanılarak işlem yapılamaz/karar verilemez” cümlesini eklemişiz. 

Bütün bunlara gri alanları bol vergi mevzuatı, çelişik veya sorunlu özelgeler, havuzda olmayan özelgeler, GİB – VDK arasındaki görüş ayrılıklarından kaynaklanan tarhiyatlar, yargıdaki içtihat istikrarsızlıkları, günü birlik değişen, niçin değiştiği gerekçeye dahi yazılmayan kararlar da eklenince, yatırımcı - mükellef olmak giderek güçleşiyor. Çünkü vergi mevzuat ve uygulamaları her gün güven ve istikrar ortamını daha belirsizlik ortamına itiyor. Hele bir de şimdi, yasa koyucunun iradesine aykırı olarak, yasal dayanak olmaksızın uygulanan “nereden buldun sorgulamaları” modası, kişileri ekonomik yaşamda aktör olarak yer almaktan da soğutuyor.  (Her ne kadar hukukçu olmayan bazı vergi yazarları VUK md. 3/B’yi yasal dayanak diye göstermeye çalışıyorlarsa da, katılmak mümkün değil)

Mükellef hakları geriye gidiyor. Önce yaptırımı olmayan hakları mükellef hakkı diye Kanunlara yazdık. Örneğin incelemelere süre getirdik. Uyulmazsa ne olur, söylemedik. En önemli haklardan iş yerinde incelenme hakkını ortadan kaldırdık, defterlerini yüklen gel dedik.

Şimdi bir hak daha gidiyor. Bilindiği gibi yoklama mükellefin ve yetkilisinin gıyabında yapılırsa yahut bunlar imzadan imtina ederlerse, yoklama tutanağının polis, jandarma muhtar veya ihtiyar heyeti üyelerinden birine imzalatılması gerekmektedir (VUK. md.131/2). Kanun koyucu bu zorunluluğu, yoklama memurunun iş yerine gittiğinin, yoklamanın iş yerindeki tespitlere dayandığının delili olması için ihdas etmiş, hatta yargı, yoklama memurlarının yoklama faaliyetleri sonunda gıyapta yaptıkları yoklama tutanaklarını karakola gidip polise toplu halde imzalatmalarını dahi kabul etmeyerek, sayılan kişilerin yoklama sırasında iş yerinde hazır bulunması ve bu hususa imzası ile şahitlik yapması gerektiğine hükmetmiştir.

Şimdi Mecliste bulunan bir Torba Kanunla bu düzenlemenin elektronik yoklama için yürürlükten kaldırılması öngörülmektedir. Getirilmek istenilen düzenlemeye göre “yoklama fişinin, koordinat bazlı konum bilgisini ve yoklama yapılan yere ilişkin fotoğrafları içerecek şekilde elektronik ortamda tanzim edildiği durumlarda polis, jandarma, muhtar veya ihtiyar meclisi üyelerinin imzası aranmaz."

Gerekçe, mevcut düzenlemenin idareye zorluk çıkartıyor olması. Bu mükellefin problemi değil. Demek ki idare hizmetin görülmesini hukuku dikkate alarak örgütlememiş. İdarenin her zorlandığı noktada, ceza bir hakka kesilecekse, vay mükellefin haline.    

Yoklama fişinin koordinat bazlı konum bilgisini ve yoklama yapılan yere ilişkin fotoğrafları içerecek şekilde tutulduğuna ilişkin deliller yine idarede olacak. Aynı elektronik tebligatta olduğu gibi. Yani bu hususlar dava konusu yapılırsa, mahkeme konuyu araştıramayacak, konum bilgisini Davalı İdareye soracaktır. Mahkeme davalının dedikleri ile bağlı olacaktır. Yani yargısal denetim davalıya indirgenecektir. Pek fazla elektronik bilgim yok. Eğer mahkeme bu bilgileri dava dışı telekominikasyon şirketlerinden isteyebilecek, o tabletin, yoklama saatinde HTS kayıtları ile işyerinin bulunduğu yerde olup olmadığını sorabilecekse, bir diyeceğim yoktur. Ancak bu kayıtlar sadece idarede olacaksa, o zaman bir mükellef hakkı kayboluyor demektir.

Değerli İdare Hukuku hocası, hocam (merhum) İlhan Özay’ın İdare Hukuku kitabında da yazdığı üzere “idarenin her zaman yargıyı etkileme ve/veya yönlendirme olanağına sahip olduğu” unutulmamalıdır. Nitekim Adalet Bakanlığının kendi tebligat sistemini kurmayıp, yargı tebligatlarının Tebligat Kanunu uyarınca PTT tarafından kurulan bağımsız bir şirket üzerinden yapılmasını öngörmesi, vergi hukukunda bir özeleştiri kaynağı olarak görülüp ders çıkartılması gereken bir husustur.

(Kaynak: Bumin Doğrusoz / Ekonomim.com | 03.07.2025)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.

>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV  Ayrıntılar için tıklayın.

GÜNDEM