Sonbahar geldi. Sezon sonu indirimleri tamamen bitti. Ağaçların yaprakları sararıp, soldu. Hemcity'lilerim yazlık yörelerimizden geri döndü. TBMM toplanıp, cumhurbaşkanını seçti. New York ve Londra Moda Haftası çoktan bitti, Malezya modası konuşulmaya başladı. Okullar açıldı, trafik coştu. FED faiz indirdi, dolar düştü. Sub-prime krizi zengini sarstı, yağmayan yağmur üzüm bağlarını kavurdu. Sarıkız küçük buzağıyı sütten kesti. Ama bizim city'de bu döneme, her şeyden çok, YYÇM ("Yeni Yasa Çıkarma Modası") damgasını vurdu. Herkes "ana"sı ile ilgilenirken yeni bir "yasa", "Yeni Gelir Vergisi Kanunu" (YenGVK) için Gelir İdaresi Başkanlığı, Gelir Politikaları Genel Müdürlüğü ve Vergi Konseyi geçen yılın ikinci yarısında başlatılan ancak seçimler nedeniyle yarım kalan çalışmalara yeniden başladı. YYÇM bize daha neler getirecek (ve neleri götürecek) tam olarak bilemiyoruz henüz, ama YenGVK kapsamında neler bekleyebileceğimizi gazetelerden öğrenmeye başladık bile: "Dolmuşçuya ve Taksiciye Özel Vergi Geliyor, Basit Usulde Vergileme Bitiyor", "Yeni Güvenlik Sistemi Olarak Alman Modeli Öneriliyor", "Dual (ikili) Vergileme Sistemine Geçiliyor". Dolmuşçu ve taksici kesiminden hemcity'lilerim alınmasınlar ama benim en çok bu sonuncu manşet ilgimi çekti: "Dual vergi sistemi (dual tax system)". (Kulağa ne kadar da teknolojik geliyor değil mi, hatta bir parça kozmik?)
Nedir bu "dual vergi sistemi", acaba?
Ödeyerekten (ve dere tepe düz giderekten) vardım bir bilgiç üstadın yanına. "Üstat, üstat, söyle bana, var mı şu vergisel dünyada, "dual vergi sistemi", ve varsa şayet dertlerimize çare mi?" diye sordum. Üstat başladı anlatmaya... (Bundan sonrasında ben artık bilgiç üstadın yalancısıyım, kusurum varsa şimdiden af ola.)
Vergide adalet
Efendim, gelir vergisi modeli vergilemede evrensel olarak benimsenmiş ilkelerin başında "verginin ödeme gücüne oranlı olması" yer almaktadır. (Bknz. çok yakında aramızdan ayrılacak olan AnayasaMIZ'ın 73/1 hükmü) Çünkü, aynı ekonomik koşullarda olan kişilerin aynı oranda vergilendirilmesi (yatay adalet-horizontal equity), mesela hangi kaynaktan elde edilmiş olursa olsun 100'er liralık kazanca sahip olan iki kişinin aynı miktarda vergi ödemeleri ve farklı ekonomik güce sahip olanların farklı oranlarda vergilendirilmesi (dikey adalet-vertical equity), yani çok geliri (ödeme gücü) olanın çok, az geliri olanın az vergi ödemesi, adil bir vergileme sistemi ve verginin Robin Hoodvari (zenginden alıp fakire vermeye dayanan) dengeleyici bölüşüm işlevi için gerekli görülür. Bu nedenledir ki, bugün dünyada gelir vergilemesinde yaygın biçimde "artan oranlı vergi tarifesi" uygulanmaktadır. Bu ilke vergide adaleti sağlamak amacıyla düşünülmüştür. (Bknz. AnayasaMIZ'ın 73/2 hükmü)
Ülkemizde de (son yıllara kadar) bu sistem geçerli (idi). İstisnai ve/veya özellik arz eden durumlar olmakla birlikte, genel olarak, farklı gelir türleri (ticari kazançlar, sermaye varlıklarının elden çıkartılması suretiyle elde edilen değer artış kazançları, menkul sermaye iratları, vb.) ve kaynakları, sonuçta birleştirilmek suretiyle, dönemsel (kural olarak yıllık) safi kazanç hesaplanıyor, bu kazanç artan oranlı tarifeye tabi tutulmak suretiyle, ödenecek vergi hesaplanıyor(du).
Ancak, 31 Aralık 2004'te GVK'ya Geçici 67. madde eklenerek, vergi hukuku sistemimize, para ve sermaye piyasası araçlarından elde edilen bazı menkul sermaye iratları (tahvil, bono faizleri, mevduat faizi, ters-repo kazancı, yatırım fonlarından elde edilen kazançlar gibi) ile değer artış kazançlarının (menkul kıymet alım-satımından elde edilen kazanç) tek oranlı (başlangıçta tam ve dar mükellefler için yüzde 15 idi, daha sonra tam mükelleflerde yüzde 10'a, dar mükelleflerde yüzde 0'a indirildi) bir stopaj yoluyla vergilendirilmesi mekanizması getirildi. Böylece yapılan şey GVK'nın beyanname esasına dayalı ve artan oranlı vergi dilimlerine göre vergilemeyi öngören sisteminin belli finansal araçlar ve belli işlemler için by-pass edilmesiydi. Sonuç olarak ülkemizde iki tane ayrı vergileme rejimi oluştu: Bir tanesi "normal vergileme rejimi" diyebileceğimiz, beyana dayanan ve artan oranlı tarifeye göre vergilemenin yapıldığı rejim, ikincisi de mükelleflerce beyanname verilmesi gereğini ortadan kaldıran ve tek oranlı bir rejim, ki buna da "Geçici 67. madde rejimi" diyebiliriz.
Şimdi gazetelerden anladığımız o ki, Geçici 67. madde rejimi pek de öyle umulduğu gibi "GEÇip gitmeyecek" ve YenGVK'nın içini kendine daimi ikametgâh olarak benimseyecek.
Pekiyi pratikte ikili sistemin anlamı nedir?
Taksici ve dolmuşçu kesiminden hemcity'lilerim için bu noktada çarpıcı bulacaklarını umduğum bir örnek vererek konuyu açıklamak istiyorum (çünkü yazının başında onları ihmal etmiş gibi bir duruma düştüm, ki bunu istemem):
Bir emekçinin ve risk alarak ticari bir faaliyeti yürüten örneğin bir esnafın veya tacirin kazancı (yani aktif nitelikli) yüzde 15'ten başlayan oranlarda vergiye tabi iken, portföy kazancı (yani pasif nitelikli) kazanç elde eden bir kişinin kazancı ise yüzde 10 oranında vergiye tabidir. Hatta, emekçinin kazancı (yani ödeme gücü) arttıkça tabi olduğu vergi oranı yüzde 35'e kadar artmakta, portföy yatırımcısının ise kazancı ne kadar yüksek olursa olsun, maruz kaldığı vergi yükü yüzde 10'da kalmaktadır.
Bu noktada şu sorulabilir: Ülkemizde kanun koyucu, vergi politikası olarak, mükelleflerin aktif nitelikli kazanç elde etmesi yerine, pasif nitelikli kazanç elde etmesini mi desteklemektedir?
Bu sorun sadece Türkiye'ye mi özgü?
Hayır. Aslında sermayenin artan mobilizasyonu nedeniyle, son yıllarda çeşitli ülkelerde (sermayenin serbest dolaşımı nedeniyle özellikle AB ülkelerinde) menkul sermayeden elde edilen değer artış kazançları ve faiz vb. menkul sermaye iratları için özellikli vergileme rejimleri getirilmiş. Başka bir deyişle, bu ülkelerde menkul sermayeden elde edilen gelir diğer gelir kaynaklarına göre ayrıcalıklı bir muameleye tabi tutuluyor. Buna da "ikili (dual) vergileme" deniyor. En bariz ve tipik örnek olarak İskandinav ülkeleri (İsveç, Norveç, Finlandiya, Danimarka) gösteriliyor. Amaçlanan mobilitesi yüksek olan (menkul) sermayeden elde edilen kazançlar için istisna ve muafiyetlerini olmadığı (ve dolayısıyla basit), maliyet yönünden etkin ve kolay uygulanabilen, tek ve düşük oranlı bir vergi rejimi. Elbette böylesi bir vergileme rejimi vergideki yatay eşitlik ilkesine tam bir aykırılık oluşturuyor. En büyük zafiyeti de bu.
AB dışında bu sistem ABD'de de kimileri (genellikle Cumhuriyetçiler) tarafından öneriliyor. Aslında, ABD'de değer artış kazançları (yani alım-satımdan elde edilen kazançlar) ile sair kazanç unsurlarının vergilendirilmesi zaten ayrı vergileme rejimlerine tabi. Değer artış kazancı dışındaki kazanç unsurları için "olağan vergileme düzeni" geçerli. Bireysel mükellefler tarafından elde edilen olağan vergileme düzeni kapsamındaki gelirler (örneğin, kira, ücret, faiz gibi) artan oranlı (yüzde 15-yüzde 35) vergi tarifesine tabi olduğu halde, değer artış kazançları düşük oranlı (yüzde 15) vergilemeye tabi tutuluyor. Ancak, bu sistem hem akademik çevrelerde, hem de uygulayıcılar tarafından ciddi bir şekilde eleştirilmekte, dayandığı kuramların ekonomik gerçeklerle bağdaşmadığı, mükelleflerin vergi yapıları oluşturmalarına sebebiyet verdiği, mevzuatı gereksiz yere karmaşık halde getirdiği suçlamalarına maruz kalmakta ve zaman zaman değiştirilmesine yönelik öneriler dile getirilmekte. Ayrıca dikkate değer bir özellik de şu: ABD'de olağan vergileme rejimine göre avantajlı bir şekilde vergilendirilen kazanç sadece sermaye varlıklarının elden çıkartılması suretiyle elde edilen kazançlar. Menkul sermaye iratları (örneğin, faiz gelirleri) ise normal vergileme rejimi kapsamında. Yani menkul sermaye iratları düşük oranlı vergilemeye tabi değil. Ayrıca, sadece değer artış kazançları için geçerli olan bu avantajlı vergileme rejimi münhasıran menkul sermaye yatırımları (borsada işlem gören menkul kıymetlerin alım-satımından elde edilen kazançlar) için değil, her türlü kaynaktan elde edilen değer artış kazançları için.
Tax and the City
YYÇM kapsamında bizim city'de "dual tax"-ikili vergileme sistemi kalıcı bir şekilde YenGVK içinde yer edinir mi, bunu hep birlikte göreceğiz. Özellikle verginin adil olmadığına dair güçlü bir inanışın hakim olduğu ülkemizde böyle bir sistem faydalı mı yoksa zararlı mı olur sorusuna bakalım politika belirleyiciler nasıl yaklaşacaklar. O zamana kadar, ben, nispeten çok daha adil olan (en azından "yatay olarak"), mevcut (Geçici 67. maddesiz) GVK'nın sonbaharının keyfini çıkarmayı, dışarı çıkarken üzerimize hafif bir şeyler almayı ve imkân buldukça yapraklarını dökmeye başlayan çınarların altında yürümeyi öneririm.
(Kaynak: Dünya Gazetesi | 03.10.2007)
>> Yılın Kampanyası: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.