YAZARLARIMIZ
İlyas Koyuncu
Yeminli Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
Bilim Uzmanı
Kuzey Yıldızı YMM Denetim ve Danışmanlık Ltd. Şti.
ilyaskoyuncu@hotmail.com



Faiz Giderlerinde Dikkat Çekici Yükseliş

Ekonomide öncül, eşanlı ve artçıl olmak üzere başlıca üç türlü gösterge vardır. Öncül göstergeler ekonomik durumun gidişatı hakkında bir veya birkaç ay önceden haber verir. Sanayi üretim verisi, PMI, ekonomik güven endeksleri vb. bu grupta yer alıp piyasaları takip edenlerin yakından ilgilendikleri verilerdendir. Eşanlı göstergeler ise ekonomik durumun seyri hakkında eşzamanlı bilgi verirler. Enflasyon verisi, açılan kapanan şirket sayısı, elektrik üretimi vb. göstergeler bu gruptandır. Artçıl göstergeler ise gelişmeler hakkında gecikmeli olarak bilgi verirler. Üretim ve tüketim miktarları, ihracat miktarı vb. göstergeler artçıl göstergeler arasında sayılır. Faiz giderleri de bu artçıl göstergelerden biri olup, gerek ekonominin genelinde gerekse de kamu sektörü, özel sektör veya herhangi bir teşebbüsün ilgili dönemi hakkında sonradan bilgi verir. Bu yazımızda merkezi yönetim bütçesinden yapılan faiz giderlerini irdeleyerek kamu maliyesinin mevcut durumu ve gidişat hakkında bazı tespitler yapacağız.

2000 - 2021 arasındaki merkezi yönetim bütçesinde yer alan faiz giderleri bütçe tahmin rakamları ve yılsonu gerçekleşmeleri aşağıdaki tabloda ve görsel olarak aşağıdaki grafikte yer almaktadır.[1]

FAİZ GİDERİ (Milyon TL) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Hedef 21.133 16.677 42.795 65.450 66.050 56.440 46.260 52.946 56.000 57.500 56.750
Gerçekleşme 20.440 41.062 51.871 58.609 56.488 45.680 45.963 48.753 50.661 53.201 48.299
FAİZ GİDERİ (Milyon TL) 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 2020 2021
Hedef 47.500 50.250 53.000 52.000 54.000 56.000 57.500 71.700 117.300 147.700 171.400
Gerçekleşme 42.232 48.416 49.986 49.913 53.004 50.247 56.712 73.961
 

 

 

Faiz giderlerinin, krizden bir önceki yıl olan 2000 yılından başlayarak günümüze kadar değişimine bakacak olursak, öncelikle 2000 yılında 20,4 milyar TL olarak gerçekleşen faiz gideri 2001 krizinin etkisiyle o yıl iki katına çıkmış ve 41,1 milyar TL olarak gerçekleşmiş. Kriz sonrası yıl olan 2002’de ise % 26’lık bir artışla 51,9 milyar TL’ye ulaşıyor. Dolayısıyla yaşanan kriz, kendisini faiz giderlerinde gecikmeli olarak (yazımızın başında faiz giderlerini artçıl gösterge olarak nitelendirmemiz de buradan geliyor, faiz giderleri ekonomide olan biten hakkında sonradan bize bilgi veriyor) 2001 ve 2002 yıllarında etkisini göstermiş. Bütçe içerisindeki faiz giderleri iki yıl art arda hızlı bir sıçramanın ardından 2003-2017 arasında yatay bir görünüm sergilemiştir. Bu 15 yılda faiz giderlerinin yıllık ortalaması 50,5 milyar TL olup en yüksek 58,6 milyar TL (2003)’yi,  en düşük 42,2 milyar TL (2011)’yi görmüş. Kısaca +/- 8 milyar TL olarak 50 milyar TL bandında yatay seyreden bir faiz gideri gerçekleştirmişiz. Yukarıdaki grafikte mavi bantlar arasında yeşil renk ile çizilmiş faiz gideri gerçekleşmelerinin bu seyri net olarak görülebiliyor.

Her şeyden önce belirtmek gerekir ki 2003-2017 arasındaki 15 yıllık sürede, gerek gerçekleşen enflasyon artışına ve gerekse de GSYH’deki reel büyümeye rağmen faiz giderlerinin ortalama olarak 50,5 milyar TL civarında tutulmuş olması gerek ekonomimiz, gerekse de kamu maliyemiz açısından bir başarıdır. Tabi bunda özelleştirme gelirleri gibi önemli miktarda bütçe dengesine olumlu katkısı olan tek defalık gelirlerin etkisi de büyük.

Diğer taraftan faiz giderlerine ilişkin bütçe hedefleri ve gerçekleşmelerinin seyrine baktığımızda, 2003 yılından 2017 yılına kadar her yıl bütçede öngörülen faiz giderinde hedefinin altında bir gerçekleşme olmuş. Bunun birkaç sebebi olabilir:

  • Yıl içerisinde beklenenden daha iyi finansman koşullarının gerçekleşmesi sonucunda faiz giderlerinin daha az olması
  • Politika yapıcıların ihtiyatlı bir duruş sergileyerek faiz giderleri için bir miktar pay bırakması ve rakamı yukardan belirlemesi
  • Politika yapıcıların diğer gider kalemleri için faiz giderleri içerisinde bir miktar ihtiyat akçesi bırakması

Aslında bu gerekçelerin hepsinin farklı dönemlerde farklı ağırlıkta bulunduğunu belirtmek mümkün.

Ancak 2018 yılında durum, 15 yılın ardından ilk kez değişiyor ve bütçe hedeflerinin az da olsa üstünde bir faiz gideri gerçekleşiyor. Bu da ileride ortaya çıkabilecek borçlanma maliyetindeki artışın planlama aşamasında öngörülemediğini göstermektedir.

Yukarıda verdiğimiz rakamlar nominal rakamlar. Faiz giderlerinin bütçe içindeki ve GSYH içindeki payına baktığımızda ise daha çarpıcı ve gerçekçi sonuçlar ortaya çıkıyor:

Faiz Giderleri (%) 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Faiz Giderleri / MYB Giderleri 39,8 47,2 43,2 41,4 37,1 28,6 25,8 23,9 22,3 19,8 16,4
Faiz Giderleri / GSYH 12,0 16,7 14,4 12,5 9,8 6,8 5,8 5,5 5,1 5,3 4,2


 

Faiz Giderleri (%) 2011 2012 2013 2014 2015 2016 2017 2018 2019 (t) 2020 (t) 2021 (t)
Faiz Giderleri / MYB Giderleri 13,4 13,4 12,2 11,1 10,5 8,6 8,4 8,9 12,2 13,3 13,9
Faiz Giderleri / GSYH 3,0 3,1 2,8 2,4 2,3 1,9 1,8 2,0 2,6 2,9 3

Yukarıdaki grafikte 2001 krizinin etkisi çok daha net görülebiliyor. O yıl neredeyse bütçe giderlerinin yarısı (% 47,2) faize gitmiş. GSYH içindeki payı da % 16,7’ye ulaşmış. Sonrasında gelen IMF programının yüksek faiz dışı fazla hedefi zorunluluğu, kamu maliyesinde alınan önlemler, özelleştirme gelirleri vb. uygulamalar sayesinde faiz giderlerinin bütçe ve GSYH içindeki oranı zaman içerisinde azalarak 2017 yılında sırasıyla % 8,4 ve % 1,8’e kadar düşmüş. Özellikle 2005’e kadar gerçekleşen hızlı azalış dikkate değer. Bunda o yılların krizden çıkış yıllarının olması ve IMF’nin program kapsamında zorunlu tuttuğu sıkı maliye politikası hedeflerinin payı büyük. 2017’ye kadar olan dönemde, sadece 2009 yılında faiz giderlerinin GSYH’ye oranı artış göstermiş ve bu oran % 5,1’den 0,2 puan artışla % 5,3’e çıkmış. Bunda 2008’de başlayan küresel krizin etkisiyle 2009’da yaşadığımız % 4,7’lik küçülmenin payı büyük.

Buraya kadar tespitlerimizi özellikle 2000 ve 2001’de yaşadığımız kriz yıllarını dışarıda bırakarak normal yıllar olarak kabul ettiğimiz 2003 – 2017 yılları için yaptık ve 2008 küresel krizinin bizdeki faiz giderleri yansımasına değindik. Ancak buraya kadar bahsedilen olumlu gidişat 2018 yılında maalesef değişmeye başladı.

  • Nominal olarak son 15 yılda 50 milyar TL (+/- 8 milyar TL) bandında seyreden faiz giderleri 2018’de bu bandı kırarak 74,0 milyar TL olarak gerçekleşti. 2017’de gerçekleşen faiz giderine göre % 30’luk dikkat çekici artış var.
  • Yine o yıla kadar bütçe tahmin rakamlarının altında gerçekleşen faiz gideri, 2018’de tahminin 2,3 milyar TL üstünde gerçekleşti.
  • 2019, 2020 ve 2021 için tahmin edilen faiz giderleri rakamı ise çok daha endişe verici. Sırasıyla 113,7 milyar, 147,7 milyar ve 171,4 milyar TL. Grafikte de bu artan faiz tutarları çok çarpıcı bir şekilde kendini gösteriyor. 2021 yılında 2018’de ödediğimiz faizin % 132 daha fazlasını ödeyeceğiz. Artış oranları bir önceki yıla göre % 64, % 26 ve % 16 şeklinde. 2018 yılı ile birlikte faiz giderlerinin artık tahminlerin üzerinde gerçekleşmeye başladığını dikkate alırsak bu rakamların daha da artacağını düşünebiliriz.

Nominal rakamlara göre oranların daha sağlıklı yorum sağladığını yukarıda belirtmiştik. Gelelim oranlara.

  • 2017 yılında GSYH’deki payı olarak % 1,8’e kadar düşürdüğümüz faiz giderlerinin payı 2018 yılı ile artmaya başlıyor ve o yıl % 2 olarak gerçekleşiyor.
  • 2019 - 2021 döneminde bu oranın 2017’ye kıyasla % 67 daha artarak 2021’de % 3’e ulaşması bekleniyor.

Faiz giderlerinin bütçedeki payında da benzer bir durum söz konusu.

  • 2017 yılında bütçe giderlerinin % 8,4’ü faize giderken 2018 yılı ile artmaya başlıyor ve o yıl % 8,9 olarak gerçekleşiyor.
  • 2019 - 2021 döneminde bu oranın 2017’ye kıyasla % 65 daha artarak 2021’de % 13,9’a ulaşması bekleniyor.

2018 yılının 2001 krizinden başlayan olumlu gidişat için bir olumsuza dönüş yılı olduğunu belirtmiştik. Mevcut durumumuzu ve önümüzdeki 3 yıllık beklenen faiz gideri rakamlarını kendi oluşturduğumuz 2001 krizi ve 2008 küresel krizindeki rakamlarımız ile kıyasladığımızda halen iyi bir seviyede olduğumuzu söylemek mümkün. Ancak gidişatın azalan faiz giderlerinden artan faiz giderlerine dönmüş olması en önemli uyarı kaynağı. Peki, bu noktaya nasıl geldik? Buna ilişkin birkaç ana gerekçe söylemek mümkün.

Faiz giderlerinin artçıl bir gösterge olduğunu, yaşanan gelişmelere dair sonradan bilgi verdiğini belirtmiştik. 2016 ilk yarısında yaşamaya başladığımız yavaşlamanın ve 15 Temmuz hain darbe girişiminin etkisiyle ortaya çıkan yavaşlama ve küçülmeye karşı ekonomiye ve özel sektöre kamu eliyle verilen desteğin, düşük verimlilik ve yanlış yatırımlar sebebiyle ekonomiden çekilmesi gereken bazı özel teşebbüslerin verilen desteklerle yüzdürülmeye çalışılmasının, alacakların yapılandırılması yoluyla tüm kesimlere sağlanan desteğin, yaşadığımız yoğun seçim dönemi sebebiyle seçmeni etkilemeye dönük vaatlerin (emeklilere bayram ikramiyesi, asgari ücretlerde beklentilerin üzerinde artışlar vb.) etkilerini olduğunu söyleyebiliriz. Tabi bu listeyi uzatmak mümkün.

2001’den bu yana faizin bütçe ve GSYH’deki payı azalırken 2018 ile tekrar artmaya başladığını belirttik. Peki, bunun biz vatandaşlara olan yansıması ne olacak? Bunu kabinenin teknik bakanlarından olan Maliye Bakanı’nın 2018 yılı bütçe sunuş konuşmasında yer verdiği ifadesinden öğrenelim:

“… hükümetlerimizin uygulamaya koyduğu bütçelerin en önemli özelliklerinden bir tanesi, bütçeden faize harcanan kaynakları azaltırken doğrudan vatandaşlarımıza hizmet olarak yansıyacak kaynakları artırmak olmuştur.

2002 yılında bütçenin yüzde 43,2’si doğrudan faiz harcamalarına gidiyordu. Hükümetlerimiz döneminde bu oranı sürekli olarak aşağıya indirdik. Bütçeler faiz bütçesi olmaktan çıktı, hizmet bütçesine dönüştü. 2018 yılında bu oran yüzde 10’un altına kadar düştü. Başka bir deyişle eskiden bütçenin yarısı faize giderken şimdi yüzde 90’dan fazlasını vatandaşlarımıza hizmet olarak kullanıyoruz.

2002 yılında toplanan her 100 lira verginin 86 lirası faize giderken 2018 yılında toplanacak her 100 liralık verginin sadece 12 lirası faize gidecek.

Ekonomide yakaladığımız sürekli ve güçlü büyüme trendi, ekonomik ve siyasi istikrar ve güçlü kamu maliyesi dengeleri birbirini desteklemek suretiyle bir taraftan borçlanma ihtiyacını düşürürken diğer taraftan kamunun reel borçlanma maliyetlerini önemli ölçüde aşağı çekti. Bu sayede faize giden kaynaklar da hızla azaldı.”[2]

Faiz giderlerinin bütçe ve GSYH’deki payı azalırken yapılan açıklama bu şekilde. Faiz giderlerinin artmaya başladığı bu dönemde, bunun vatandaş ve topluma olacak etkisini, açıklamanın mefhum-u muhalifinden siz çıkarın artık…


[1] www.bumko.gov.tr

[2] Maliye Bakanı’nın 2018 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu’nun TBMM Genel Kuruluna sunuş konuşması (www. bumko.gov.tr)

NOT: Makalemiz www.vergisorunlari.com.tr adresinde yayınlanmıştır.

09.07.2019

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM