YAZARLARIMIZ
İbrahim Çakır
Vergi Müfettişi
ibrahim.cakir2@outlook.com



Ücret Gelirlerine Yönelik Son Düzenleme Kapsamında Vergilendirmede Ayırma İlkesi

Giriş

Ücret geliri elde eden tüm kesimlerin gelirlerinden asgari ücret tutarı kadar kısmından gelir ve damga vergisi alınmamasına da içeren 7349 sayılı kanun teklifi TBMM’de kabul edilerek, 25 Aralık 2021 tarihinde resmi gazete’de yayınlandı.

Buna göre, 7349 sayılı Kanunun 2. Maddesi ile 193 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki bent eklenmiştir.

“18. Hizmet erbabının, ödemenin yapıldığı ayda geçerli olan asgari ücretin aylık brüt tutarından işçi sosyal güvenlik kurumu primi ve işsizlik sigorta primi düşüldükten sonra kalan tutarına isabet eden ücretleri (Şu kadar ki, istisnayı aşan ücret gelirinin vergilendirilmesinde verginin hesaplanacağı gelir dilim tutarları ve oranları, istisna kapsamındaki tutarlar da dikkate alınarak belirlenir. Ödenecek vergi tutarı, bu suretle bulunan vergi tutarının içinde istisna tutara isabet eden kısım düşülmek suretiyle hesaplanır. İstisna nedeniyle alınmayacak olan vergi ilgili ayda aylık asgari ücret üzerinden hesaplanması gereken vergiyi aşamaz. Birden fazla işverenden ücret alanlarda bu istisna sadece en yüksek olan ücrete uygulanır.).”

Yine aynı kanunun 3. Maddesi ile 193 sayılı Kanunun asgari geçim indirimi başlıklı 32. Maddesi ile diğer ücretlere ilişkin 64 üncü maddesi, 108 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendi, 109 uncu maddesinin birinci fıkrasının (2) numaralı bendi ile ikinci ve üçüncü fıkraları, 110 uncu maddesi, 118 inci maddesi ve 122 nci maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.

Yapılan kanun değişikliği, özellikle ücret geliri dışında gelir elde eden kesimlerde asgari ücrete tekabül eden gelirlerinin istisna olup olmayacağı veya olması gerekip gerekmediği hususu gündeme geldi.

Çalışmamızda vergilendirmede ayırma ilkesi bağlamında yukarıda yer alan hususlar değerlendirilecektir.

Ayırma İlkesi Nedir?

Ayırma ilkesi, gelirin sadece tutarına göre değil, elde edildiği kaynak açısından da farklı ödeme gücünü temsil ettiği düşünülerek, çalışma karşılığı olarak elde edilen emek gelirlerinin, bir birikimden kaynaklanan servet ve sermaye gelirlerine göre daha düşük oranlarda vergilendirilmesi ya da vergilemede emek gelirlerine ayrıcalıklar tanınması yoluyla korunması olarak tanımlanabilir.

Vergi ödeme gücüne ulaşma yöntemlerinden biri olan ayırma ilkesinin amacı, mükelleflerin ödeme güçlerine imkânlar ölçüsünde ulaşılarak, vergilendirmenin adaletli bir yapı içinde biçimlendirilmesini ve uygulanmasını sağlamaktır.

Ayırma İlkesinin Dayandığı Görüşler Nelerdir?[1]

Ayırma ilkesinin dayandığı görüşler aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  • Sermaye ve servet güçlü gelir kaynakları olup, bu nedenle vergiye daha dayanıklıdır.
  • Gelirin elde edilmesi bakımından sermaye geliri sahiplerinin sarf ettikleri çaba ile emek karşılığı gelir sağlamaya çalışanların karşılaştıkları risk ve güçlükler farklı olup; emek gelirleri daha zahmetli ve güçlükle elde edilmektedir.
  • Sermaye gelirleri emek gelirlerine göre daha düzenli ve sürekli olup; hastalık, ihtiyarlık, ölüm gibi durumlar ile sermaye gelirinin sürdürülmesi arasında fazla bir ilişki yokken, bu nedenler emek gelirlerine süreksiz ve daha az güvenilir bir yapı kazandırmaktadır.
  • Sermayenin emeğe kıyasla gelir yaratma kapasitesi daha yüksektir.
  • Büyüklük açısından da sermaye gelirleri lehine bir fark söz konusu olup; emek geliri sahipleri marjinal gelirlerine daha yüksek fayda atfetmektedir.
  • Sermaye ve servet gelirleri, sağladığı itibar sonucunda yeni gelir fırsatları yaratabilir ve ödeme gücünün yükselmesini sağlayabilir; ancak aynı olanağın emek geliri sahipleri için söz konusu olduğu her zaman ileri sürülemez.
  • Emek gelirleri kural olarak kaynakta vergilendirildiğinden vergiden kaçınma ve vergi kaçırma olanakları bulunmazken, sermaye gelirlerinde vergiden kaçınma ve vergi kaçırma söz konusu olabilir.
  • Vergilemenin ekstrafiskal fonksiyonları dolayısıyla sermaye gelirlerinin kaynaklarına tanınan özendirici ve koruyucu uygulamalar bu kaynağı daha güçlü kılmaktadır.

Ayırma İlkesi, Adalet İlkesi İle Çelişir mi?

Anayasası’nın 73. maddesinin 2. fıkrası “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.” şeklinde düzenlenerek, vergilendirmenin adil olması gerektiği vurgusu yapılmıştır.

Vergi adaleti, üzerinde en çok tartışılan vergileme ilkelerinden biridir. Vergilemede adalet kavramı, tarihsel süreç içerisinde çok değişik şekillerde değerlendirilmiş ancak herkes tarafından kabul edilebilir bir şekilde sınırlarını çizme olanağı hala bulunamamıştır.

Çünkü vergide adalet kavramı toplumlara, toplumu meydana getiren kişi ve gruplara, mekân ve zamana göre farklı anlamlarda yorumlanmaktadır. Daha doğru bir ifadeyle, adalet kavramı kesin ve mutlak bir kavram değildir. Bu nedenle, vergi adaleti ne kesin, ne de her zaman ve her yerde belirli ölçülere dayanmaktadır. Hatta vergi adaleti kişiden kişiye değiştiği gibi, aynı kişide bile zaman ve mekâna göre vergi adaleti anlayışında değişiklik söz konusu olabilmektedir. Çünkü toplumu oluşturan fertlerin veya fert gruplarının siyasi, iktisadi sosyal ve hatta ahlaki düşüncelerinde zamanın akışı içinde önemli değişiklikler görülebilmektedir.[2]

Vergide eşitlik ilkesi ise, esasen adalet ilkesinin alt başlığı niteliğindedir. Buna göre eşitlik ilkesi, mali gücü aynı olanlardan aynı oranda vergi alınmasını ifade eder. Yani, yükümlülerin vergi ödeme güçleri dikkate alınmak suretiyle vergilendirmenin yapılmasını öngörür. Ancak belirtmek gerekir ki, eşitlik ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusu olabilir.

Bu durum, yatay eşitlik ve dikey eşitlik kavramlarını gündeme getirmektedir. Yatay adalet, aynı ödeme gücüne sahip kişilerin aynı vergi yükümlülüğüne tabi olmalarını gerektirmektedir. Dikey adalet ise, daha fazla ödeme gücüne sahip kişilerin, daha az ödeme gücüne sahip olanlardan daha çok vergi ödemeleri gerektiği şeklinde ifade edilmektedir.

Dolasıyla ayırma ilkesi, adalet ilkesi çelişmeyeceği gibi adil bir vergilendirme sistemine ulaşmada önemlidir.

Sonuç

Emek üzerinden gelir elde eden çalışanların daha az vergilendirmesini öngören ayırma ilkesi, yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşılacağı üzere, vergilendirmede adalet ilkesinin tamamlayıcısı niteliğindedir.

Bu nedenle, servet ve sermaye geliri üzerinden vergilendirilen mükelleflerin, ücret gelirlerindeki benzer bir istisna getirilmesi şu aşamada mümkün görülmemektedir. Kaldı ki, ücret gelirleri dışında gelir unsurlarında beyanname üzerinden bazı şahsi giderler  (GVK 89. madde) indirim olarak kabul edilebilmektedir. Ancak ücret gelirlerinde belirli durumlar hariç, beyanname verilmediğinden bu haktan faydalanamamaktadırlar.

Ayrıca, ilgili kanunun 3. maddesi ile asgari geçim indirimi (agi) kaldırıldığı belirtilmişti. AGİ kişinin medeni durumunu da dikkate alan, evli ve çocuklu olmasına göre ödeyeceği vergiden indirim uygulanmasını öngören bir müesseseydi. Yeni düzenleme ise, böyle bir ayrıma gidilmeksizin ücret geliri elde eden her kesime vergi indirimi getirmektedir. Bu anlamda, çalışanın medeni durumunu da dikkate alan ek bir düzenleme yapılması vergi adaletinin sağlanması bağlamında elzem görülmektedir.

Faydalı Olması Dileğiyle.


[1] Ücretlerin Vergilendirilmesinde Ayırma İlkesi Uygulamasının Değerlendirilmesi, Doç. Dr. Fatih SARAÇOĞLU

[2] KDV; Vergi Adaleti, Eşitlik Ve Sosyal Devlet, Öğr. Gör. A. Savaş DEMİRCAN

28.12.2021

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM