YAZARLARIMIZ
Ertuğrul Tuncer
Yeminli Mali Müşavir
Köker YMM Bağımsız Denetim A.Ş.
etuncer@kokerymm.com



Maliye Politikaları Para Politikalarına Karşı Kur Korumalı Mevduat Hesabı Uygulaması Bir Para Politikası Aracıdır

7352 sayılı Kanun,  ardı önü 4  maddeden ibarettir. Kanunun bir maddesi enflasyon düzeltmesinin ertelenmesi ile ilgili olup diğer   iki maddesi yürürlük ve yürütmeyi düzenlemektedir.

Dolayısıyla kur korumalı, vadeli  TL Mevduat Hesabına dönüşümü belirleyen sadece bir madde mevcuttur.  Bir madde üzerinden,  “bir bardak suda fırtınalar koparılmaktadır”  

Neredeyse son çare olarak başvurulan, hem katılımcılar hem de uygulayıcılar açısından riski ve geleceğe dönük belirsizlik oranı yüksek bir para politikası aracı olarak getirilen uygulama,  döndü dolaştı “maliye politikası aracı”  haline getirildi.

Yasayla yapılan işlem, (dövize el koyma, döviz hesabının yasaklanması, dövizlerin zorla Türk Lirasına Çevrilmesi gibi) metazori uygulamalar yerine, teşvikler sağlanarak   piyasada mevcut özel mülkiyetteki yabancı paraların TC Merkez Bankasına yönlendirilmesine ilişkindir.  Amaç ;

  • Özel mülkiyetteki yabancı paraların manipülasyona yol açmasını önlemek ve onları kontrol altına alabilmek
  • Türk Lirasına dönüşü ve tercihi sağlayabilmek
  • Merkez Bankası rezervlerini artırmak suretiyle iç ve dış ekonomik ilişkilerde güven tazelemek
  • Para piyasasında ihtiyaç duyulan piyasa dengesini sağlayabilmektir.

Daha önce, gerçek kişilerin sahip olduğu yabancı para cinsinden varlıkların Türk Lirasına dönüşümü için uygulamalar başlatılmış ancak esas kaynak olarak görülen kurumların portföyündeki yabancı paraların dönüşümünü sağlamak amacıyla 7352 sayılı Yasada düzenleme yapılmıştır.

Yapılan düzenleme bütünüyle “Merkez Bankası Para Politikası” aracı  olmakla birlikte, TL dönüşümünün gönüllü olabilmesini sağlamak için getirilen avantajlar ister istemez vergi uygulamalarına da etki etmektedir.

Ancak, vergi politikası uygulayıcıları, Kanunun ve düzenlemenin bir para politikası aracı olduğu gerçeğini ihmal ederek, klasik maliyeci anlayışıyla, ikincil düzenlemelerde, vergi kaybına dönük endişeleri ön plana çıkararak detay düzenlemelere  gitmiştir.  Bu düzenlemeler ister istemez  statik durumlar üzerinden açıklamalar halinde olmuştur. Endişe O’dur ki, bu ince hesaplar yarın mükellefler için korkulu rüya, denetim nedeni ve güven sarsan vergisel işlemlere dönecektir.

İstisna tutulacak kazanç kısmının hesaplanmasında çok ince ve detaylı açıklamalar yapmak ihtiyacı duyulmuş,  bu ise uygulamalar  konusunda,  vergi profesyonelleri arasında daha işin başında  farklı görüşlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır.

Konuyla ilgili yazılara bakalım; hemen tamamında, Yasanın ya da Tebliğin ifadeleri alınıp şekillendirilerek, eğilerek, bükülerek açıklamalar yapmaya çalışılmaktadır. Uygulamadan kaynaklanan sorunların tartışılması galiba vade sonuna kalacaktır.

Öncelikle şu hususların altını çizelim;

  • Getirilen düzenleme, gönüllülük esasına dayanılarak ve faizler, kur farkları ve ilave katkılar vergiden  istisna edilerek ekonomideki yabancı para varlığının kontrol edilebilir hale getirilmesi amacıyla yapılmıştır. Tamamen bir para politikasıdır.
  • Konuyla ilgili Kanun maddesinin gerekçesinde “bankacılık sistemindeki toplam mevduat ve katılım fonu büyüklüğü içerisinde Türk Lirasının payının artırılarak finansal istikrarın desteklenmesi amacıyla, yabancı paralarını Türk Lirasına çeviren kurumlar vergisi mükelleflerinin dönüşüm esnasında oluşan kur farkı kazançları da dâhil olmak üzere bu kapsamda açılan vadeli Türk Lirası mevduat ve katılma hesaplarından elde edecekleri faiz ve kâr paylarının vergiden istisna edilmesi amaçlanmaktadır.” Denilmektedir. Amaç bir vergi politikası olarak istisna uygulaması ortaya koymak değildir.
  • Para politikasının “Dönüşümden kaynaklanan” gelirlerine - bir vergi teşvik uygulaması kapsamında-  istisna uygulanması, yapılan düzenlemenin bir  vergi politikası olduğu inancını yaratmamalıdır. Vergi uygulamalarını etkileyen taraf dönüşüme gönüllü uyumun yani asli para politikasının yan unsurlarıdır ve ikincil öneme sahiptir.
  • Zira, vergiden istisna edilen tutarlara, dönüşümün desteklenmesi kapsamında  Merkez Bankası tarafından yapılacak  destek ödemeleri ve dönem sonu değerlemesinden kaynaklanan faiz ve kâr payları da dâhil edilmektedir.
  • Uygulamanın hakim kurumu Hazine ve Maliye Bakanlığı değil, TC Merkez Bankasıdır. Zaten, konuyla ilgili Tebliğde de dönüşümün şartı olarak “1211 sayılı Yasaya uygun olarak vadeli TL Mevduat Hesabı açılması” istisna uygulamasının temel kuralı olarak açıklanmaktadır.
  • Kanunda yer alan “en az 3 ay vadeli” ibaresine dayanılarak Merkez bankasınca TL Dönüşüm Mevduat Hesabının 6 ay olarak belirlenmesi;  kısa süreli mevduat hesaplarının piyasada istikrar sağlama bakımından yeterli olmayacağı, kısa bir süre sonunda (3 aylık vade sonunda) yine dövize yönelişin başlayabileceği, bu defa daha vahim bir yabancı para talebiyle karşılaşılabileceği düşüncesinden kaynaklanmaktadır.
  • Kanun metninde “yabancı paraların” ibaresi bulunmasına rağmen her tür yabancı paranın değil, sadece Merkez Bankasının ihtiyaç duyacağı USD, Euro ve GBP gibi paraların dönüştürülmesi uygulaması da bunun tercihli para politikası olduğunu ve asli uygulayıcının-belirleyicinin TC Merkez Bankası olduğunu ortaya koymaktadır.

Amaç ve konu para politikası olmasına rağmen Yasanın getirdiği teşviklerin  vergisel etkileri de göz ardı edilemez.

Ekonomik istikrarın kaybolduğu dönemlerde, kişiler ve işletmeler varlıkları için “güvenli sığınaklar” ararlar. Türkiye’ de var olan alışkanlık, altın ve kıymetli bazı yabancı para portföyü oluşturmaktır. Dalgalı ekonomik konjonktür nedeniyle bu tür varlıklar olağan dışı bir artış göstermiştir.  Ancak, bu portföy değerleri dış etkenlere oldukça açıktır ve ekonomik istikrar açısından tehlikeli bir faktördür. Kontrol edilemeyen bu tür varlıklar istikrarsızlığı azdırmakta önemli bir rol oynamaktadır.

Bu nedenlerle kişilerin ve kurumların bankalarda tuttukları yabancı para cinsinden varlıklar normal düzeyin üzerine  çıkmış ve dönem sonu değerlemelerinde oldukça yüksek kur farkı kazancı çıkması ihtimali belirmiştir. Aslında bu durum vergi politikaları açısından oldukça memnuniyet verici bir durumdur. Zira, aslında fiktif bir kazanç üzerinden vergi hasılatı sağlanacaktır.

Buna rağmen, getirilen düzenleme ile bir yandan bu verimli vergi kaynağından vaz geçilmekte diğer yandan mevduattan kaynaklanacak faiz, katılım payı ve destek ödemeleri gibi menkul sermaye gelirleri gözden çıkartılmaktadır.

Yapılan düzenlemede, destek unsurlarından yararlanmanın temel şartları ile diğer önemli düzenlemeler TC merkez Bankasınca piyasa istikrarı açısından belirlenmekte ve vergisel kayıp ya da kaçak üzerinde fazla durulmamaktadır.

Esasen, ekonomik istikrar açısından bakıldığında, (istisnalar, indirimler gibi çok sayıda “vergi harcamalarının” yapıldığı  göz önüne alındığında) iki yıldır süren işletmelerin mali yönden desteklenmeleri gereğini ortaya koymaktadır.

Genel ekonomik istikrarın temini için ihtiyaç duyulan bir başka şey,   kur farkı kazancı gibi sonraki dönemlerde tersine dönebilecek fiktif-geçici matrah unsurları ile önemli boyutlarda sayılmayacak menkul kıymet gelirlerinin vergilerinden  vaz geçilerek  işletmelerin de desteklenmesidir. Böylece aktif portföyünde mevcut döviz cinsinden varlıklarının  garanti altında olduğu  duygusunu ve algısını yaratılmak istenilmiştir.

7352 sayılı Yasanın uygulayıcısı Cumhurbaşkanıdır. Maliye Bakanlığına Kanunun uygulanması konusunda, (hatta “usul ve esasları belirleme” konusunda bile)   yetki veren bir düzenleme yoktur.

Dolayısıyla, para politikalarının esas alındığı bir yasal düzenlemede, Hazine ve Maliye Bakanlığının uygulamayı zorlaştıracak belirlemeler ve hesaplamalar yapması doğru bir tutum olmayacaktır. Zira, karışık ve karmaşık hesap biçimleri içinde ne kadar çok açıklama yapılırsa o kadar kafa karışıklığı yaratılacaktır.  Bu konuda muhafazakar olan yalnızca Bakanlık değildir. Konuyla ilgilenen meslek kesimi de aynı ölçüde hatta daha hassas biçimde yanlışlık yapmaktan kaçınmaktadır. Ama uygulamayı içinden çıkılmaz hale getirmek yerine;  para politikasının gereklerini göz önüne alarak daha basitleştirmek ve vergi kayıp ve kaçağını önlemek için çaba gösterirken büyük resmi gözden kaçırmamak   Bakanlığın görevidir.

Tebliğ fazla üzerinde çalışılamadan çıkartılmıştır. Zira, Yasanın çıkış süreci kısa olmuştur. Bu nedenlerle her şeyi kapsayacak biçimde Tebliğ hazırlanamamıştır. Bu nedenle  eksiklikler “vergici platformunda” tartışılarak şekillenecektir.

Türk Lirasına dönüştürülen yabancı paraların iktisap tarihinin ya da elde ediliş sırasının önemli olduğunu düşünmüyoruz.  Yüzlerce, hatta onlarca  dövizli işlem yapılan işletmelerde, -paraların seri numaraları kaydediliyormuş gibi- yabancı para giriş- çıkışları için senaryolar üretmek yerine, 31.12. 2021 tarihinde mevcut yabancı para portföyü 30 Eylül tarihli portföyden düşük değilse artık ince ince kur hesaplamalarına ihtiyaç olmamalıdır. Yıl sonu itibariyle yapılan kur değerlemesi doğru sayılarak Türk Lirasına dönüştürülen döviz kısmına ait kur farkları istisna konusu olmalıdır.

Dönüşüme sokulan dövizin kur farkının hesabında, 31.12.2021 tarihinde mevcut olup kur değerlemesine sokulan aynı cinsten yabancı para ile oranlanacağının açıklıkla belirtilmesi yeterlidir.  

Örneğin,  31. 12.2021 tarihli bilançosunda,  1.000.000 ABD Doları, 500.000 EURO  mevduatı bulunan bir  şirket, TL Mevduata dönüşüm maksadıyla 500.000 USD nin bozdurulmasını yaptıysa, bu durumda bozdurulan tutara isabet eden kur farkının hesabında, yıl sonu itibariyle yapılacak değerleme ile USD için hesaplanan toplam  kur farkının satılan dövize isabet eden kısmının hesaplanmasında SADECE USD cinsi varlıkların oranlamaya esas alınacağı belirlenebilirdi.

Aynı şekilde, çok sayıda – neredeyse her gün- dövizli işlem yapan işletmelerde Ekim-Aralık kur değerlemesinde  - faturaya göre verilen TL Tahakkukuna rağmen dövizin daha geç geldiği düşünüldüğünde aradaki sürede iniş çıkışların da yaşandığı düşünülerek-  dövizin iktisap tarihinin ve  kurunun hesaplaması öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Bunlar için ortalama kur uygulaması yolunun tercih edilmesi normal bir durum olacaktır.

Unutmayalım ki, yabancı para cinsinden portföyün değerlendirilmesi ile oluşan kur farkı konjonktüre göre değişen bir parite sorunudur. Bu nedenle her işletmede kur farkı kazancı kadar kur farkından doğan zarar da söz konusudur.

Türk Lirasına dönüşüme gönüllü uyumun sağlanabilmesi bakımından, - zaten işletmelerde farazi bir kazanç doğuracak olan -  bu matrah kısmından vaz geçilmesi zorunluydu.  Kur farkı istisna tutarının hatalı olarak yüksek hesaplandığını farz edelim, ne olur? İstisna,  31.12.2021 tarihli yabancı para portföyünün tamamına değil, dönüşüme sokulan kısma ait olacaktır. Yani,  kur farkı matrahından toplu bir vaz geçme söz konusu değildir.

Bu nedenle, Mali politikalar ve vergi uygulamaları açısından önemli olan kur zararının doğru hesaplanıp hesaplanmadığıdır. 

Özetle, 7352 sayılı Yasa bir para politikası uygulama Yasasıdır. Baş aktör TC merkez Bankasıdır. Bu para politikasının uygulanabilmesi herkesten önce Hükümet Politikasına aykırı olacaktır.

Hazine ve Maliye Bakanlığı’na Yasayla ilgili düzenleme yapma yetkisi verilmemiştir.  Bakanlık düzenlemelerinde,  para politikası düzenlemelerinin gerekleri  göz  ardı edilerek, destek uygulamalarını kompleks hale getirmek, bugün değilse yarın vergi tarhiyatlarına ve cezalara muhatap olunacağı endişesini yaratmak hepsinden önce Yasanın “çıkış nedenine aykırılık”   olacaktır.       

15.02.2022

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM