YAZARLARIMIZ
Neşe Çetin
Yeminli Mali Müşavir
SG Yeminli Mali Müşavirlik ve Bağımsız Denetim A.Ş.
nese.cetin@sg-ymm.com.tr



Çevre Cezası Kesilmesi Gereken Fiilin Suç Olması Durumunda Ne olacak?

Hukuki açıdan ‘suç’, hukuk düzeni tarafından ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımına bağlanmış fiil, ‘Kabahat’ ise, Kabahatler Kanununun 2. maddesinde “… kanunun , karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık…” olarak tanımlanmıştır.

Kabahatler Kanununun “ İçtima” başlıklı 15 inci maddesinin 3 üncü fıkrasında; 

“Bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır.”

hükmü yer almaktadır.

2872 sayılı Çevre Kanununun “İdari Nitelikteki Cezalar ” başlıklı 20 nci maddesinin son fıkrasında ise,

“…Bu maddenin uygulamasında Türk Ceza Kanunu ile diğer kanunların, fiilin suç oluşturması haline ilişkin hükümleri saklıdır.”

hükmü yer almaktadır.

Bu durumda hangi hüküm uygulanacaktır  ?

Kabahatler Kanunun 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş olması ve Çevre Kanununun “İdari Nitelikteki Cezalar ” başlıklı 20 nci maddesinin son fıkrasının 26/4/2006 tarihinde( 5491 sayılı kanun ile ) yeniden düzenlenmiş olması nedeniyle en son hükmün uygulanması gerekir. Yani çevre cezası kesilmesini gerektiren fiil hem ‘Türk Ceza Kanunu’ kapsamında düzenlenen bir ‘suç’ ise ve hem de ‘Çevre Kanunu’ kapsamında düzenlenmiş bir ‘kabahat’ ise; idarî para cezası uygulandıktan sonra, suç niteliği nedeniyle Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulması konusu gündeme gelmektedir. 

Bu nedenle, fiilin bir taraftan kabahat bir taraftan da suç olması durumunda; hem kabahatten dolayı idari para cezası kesilecek, hem de suçtan dolayı cezai müeyyide (Türk Ceza Kanununda yer alan şartlar gerçekleştiğinde) uygulanacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanununda, “Çevreye Karşı Suçlar” başlığı altında öngörülen suçlar, “ Çevrenin Kasten Kirletilmesi” (Md.181) , “Çevrenin Taksirle Kirletilmesi “ (Md. 182) , “ Gürültüye Neden Olma”  (Md. 183) ve “ İmar Kirliliğine Neden Olmak “  (Md 184) şeklinde belirlenmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nun  “Çevrenin kasten kirletilmesi ” başlıklı 181 inci maddesi aşağıdaki gibidir.

“(1)  İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi halinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bingüne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur“

Maddenin birinci fıkrasına göre,  kanunlarla belirlenen bu teknik usullere aykırı olarak atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya veren kişi, eğer bu eylemi çevreye zarar verecek boyutta gerçekleştirirse bu eylem suç teşkil edeceğinden 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır.

Eylemin çevreye zarar verecek şekilde olup olmadığı ise teknik bir konudur. Bu nedenle bu konu çevre cezasını kesen yetkililer tarafından ortaya konulmalıdır.

Ayrıca bu suçun ancak kasten işlenebileceği belirtilmiştir. Kast, TCK ‘nın 21 ‘inci maddesinde tanımlandığı üzere, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleşmesidir.” ( Md. 21) , söz konusu maddenin gerekçesinde de açıklandığı üzere; “ Kast, kişi ile işlediği suçun maddî unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açı­sından önem taşımamaktadır. Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlan­mıştır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullen­mektedir…”

Diğer taraftan TCK ’ nun 181/1. fıkrada düzenleme 2872 Sayılı Çevre Kanunun 8.maddesinde yapılan düzenlemeye paraleldir. “Kirletme yasağı” başlıklı 8. maddeye göre “Her türlü atık ve artığı, çevreye zarar verecek şekilde, ilgili yönetmeliklerde belirlenen standartlara ve yöntemlere aykırı olarak doğrudan ve dolaylı biçimde alıcı ortama vermek, depolamak, taşımak, uzaklaştırmak ve benzeri faaliyetlerde bulunmak yasaktır.” hükmü öngörülmüştür. Ancak aradaki tek fark 2872 Sayılı Çevre Kanunun 8.Maddesinde kast unsuru yer almamaktadır.

Maddenin ikinci fıkrasına göre, atık veya artıkların izinsiz olarak ülkeye sokulması, suç olarak tanımlanmış olup, 1yıldan 3 yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacaktır

Maddenin üçüncü fıkrasına göre bir artırım sebebi öngörülmüştür. Buna göre “Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi halinde failin cezası iki katı kadar artırılacaktır. Tabii bu sebebin varlığı da teknik bir konu olup, çevre cezasını kesen yetkililer tarafından ortaya konulmalıdır.

Maddenin dördüncü fıkrasında ise, suç konusu atık ve artıkların insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olması gerekir. Bu halde faile 5 yıldan az olmamak üzere hapis cezası öngörülmüştür.

Maddenin beşinci fıkrasında iki, üç ve dördüncü fıkralarda tanımlanan suçlardan dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunacağı kabul edilmiştir. Ceza kanunu sisteminde tüzel kişilere ceza vermek mümkün değildir. Ancak kanunun 60.maddesi uyarınca bir özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin iştirakiyle tüzel kişi yararına suç işlendiğinde ilgili tüzel kişiler hakkında maddede yazılı güvenlik tedbirleri uygulanabilecektir.

 

 Maddede öngörülen ilk güvenlik tedbiri, faaliyet izninin iptalidir. Bu­nun için ilk koşul özel hukuk tüzel kişisine, belirli bir faaliyette bulunabil­mesine ilişkin bir kamu kurumunca verilen bir iznin varlığıdır. İkinci koşul ise, bu iznin sağladığı yetkinin kötüye kullanılması suretiyle tüzel kişi yara­rına kasıtlı bir suç işlenilmesidir. İşlenen suçla, verilen iznin kullanılması arasında nedensellik bağı olmalıdır. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişisinin organ veya temsilcilerinin bu suçun işlenmesine iştirak etmeleri gerekir.

Özel hukuk tüzel kişileri bakımından öngörülen ikinci güvenlik tedbiri ise müsaderedir. Buna göre, tüzel kişi yararına işlendiği belirlenen suç ba­kımından, müsadere hükümlerindeki koşullar da gerçekleşmiş ise, o suçla bağlantılı olan eşya ve maddî çıkarların müsaderesine hükmedilecektir. Bu hâlde iyi niyetli üçüncü kişilerin hakları korunacaktır.

Türk Ceza Kanunu’nun  “Çevrenin taksirle kirletilmesi” başlıklı 182 inci maddesi aşağıdaki gibidir.

 “ (1) Çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması halinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. “

TCK ‘nın  22. maddesinde Taksir; “… dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.” Şeklinde tanımlanmıştır.

Hata kavramı ise TCK unun 30. maddesinde düzenlenmiş olup, buna göre fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Maddi unsurlar ise; fiil, netice ve nedensellik bağından oluşur. Buna göre failin maddi unsurları bilmeden yanılgıya düşerek fiili işlemesi halinde kasten hareket ettiğinden söz edilemeyeceği, işlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda hataya düşen kişinin cezalandırılmasının da mümkün olmayacağı açıktır.

Sonuç olarak;  idarî cezalar, yasaklara veya usullere uymamak, sadece atığı çevreye bırakmakla (kabahat ile) karar verilirken; adlî cezalar için ‘suç unsurlarının’ oluşması gerekir.  Adlî cezalar için  ‘çevre suçu ’; atığı bırakmakla değil, atığın çevrede kirletici etkisi ve  kast unsurlarının oluşması ile  gerçekleşir. Bu nedenle, eylemin çevreye zarar verecek şekilde olup olmadığı ve kast ile ilgili hususların, çevre cezasını kesen yetkililer tarafından net bir şekilde ortaya konulması gerekir. Çünkü ceza kesen kişilerin bilirkişi konumunda olduğu düşünüldüğünde bu husus daha da önem kazanmaktadır. 

02.01.2015

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM