Her geçen gün etkisini giderek daha
fazla hissettiğimiz küreselleşme olgusu ekonomileri yeniden
şekillendirmektedir. Bu durum doğal olarak vergilendirmeye ilişkin
politikaların da gözden geçirilmesini, revize edilmesini gerekli kılmaktadır. Zira
mobilite kazanan vergi kaynakları uluslararası vergi faklılıklarından
yararlanmaktadır. Ülkelerin ciddi vergi rekabetine girdiği bu yarışta vergi
oranları düşmekte, devletler tarafından milyon dolarlarla ifade edilen
teşvikler sağlanmakta, birçok alanda istisna ve muafiyetler gündeme gelmekte ve
meydana gelen açıklar vergi tabanlarının genişletilmesi suretiyle
karşılanmaktadır.
Böyle bir durumda, rekabetin büyük
firmalar lehine işlemesi gerçeği küçük firmaları, işletmeleri hatta
bireyleri karlarını maksimize etmek, maliyetlerini düşürmek
amacıyla kayıtdışılığa, vergi kaçırmaya yöneltmektedir. Çalışmada
AB ülkeleri açısından vergi kayıp ve kaçaklarının boyutları incelenecektir.
Vergi kaybı; geniş anlamda
vergiden kaçınma veya vergi kaçırma olarak kamu gelirlerindeki azalmayı ifade
eden bir kavramdır. Dar bir çerçeveden bu kavram; devletin vergi kanunlarında
isteyerek ya da istemeyerek yarattığı yasal boşluklardan yararlanılması
nedeniyle kamu gelirlerinde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir. Belli
faaliyetleri desteklemek için devletin alacağı gelirden vazgeçmesi
literatürde “vergi harcaması” olarak adlandırılmaktadır.[1]
Bu harcamalar; vergi kaybına yol açan uygulamalar olmakla birlikte devletin
sosyo-ekonomik amaçlara ulaşmada kullandığı yaygın araçlardandır. Bazı
vergi harcamaları, kamu harcamalarında olduğu gibi devlet için sürekli gelir
kaybı yaratırken, bazıları uzun vadede gelir yaratacak uygulamalardır.
İşte uygulamalar; muafiyet, istisna, vergi indirimi ve diğer mali
yükümlülüklere ilişkin terkin ve indirimleri ifade etmektedir.
Vergi kaçakçılığı ise,
mükelleflerin bilerek veya bilmeyerek vergiye tabi olan geliri beyandışı
bırakmaları suretiyle meydana gelen ve suç teşkil eden bir kavram olarak
karşımıza çıkar.
Vergi kayıp ve
kaçaklarının nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz.[2]
Mali ve ekonomik nedenler (enflasyon, gelir dağılımı,
vergi adaleti)
Hukuki nedenler (yasaların basit ve açık olmaması,
sık değişikliğe uğraması, istisna ve muafiyetler, cezalardaki yetersizlik )
İdari nedenler ( vergi idaresinin organik yapısı,
personel yetersizliği, denetim mekanizması )
Sosyal nedenler ( vergi ahlakı, mükellef psikolojisi
)
Siyasal ve baskı gruplarından kaynaklanan nedenler
Öte yandan devletin
mali problemlerinden bir diğeri olan kayıtdışılık; vergi kaçırma
güdüsüyle vergi idaresinin alanının dışına çıkarılan tüm faaliyetleridir.[3] Kayıtdışılık
kavramı sadece ülkemizin değil tüm dünya ülkelerinin ortak
sorunlarındandır. Bu bağlamda kayıtdışı ekonomiye neden olan faktörlere ilişkin
tespitlere yer verecek olursak;
Ekonominin gelişmişlik derecesi Gelişmekte olan ekonomilerin en belirgin
özelliklerinden biri kurumlaşmış işletmelerin azlığı, küçük ve orta işletme
sayısının fazla olmasıdır. Bu durum kayıtdışılıkta etkili olabilmektedir.
Ekonomide sürekli yaşanan yüksek enflasyon olgusu,
kayıt dışı ekonomiyi büyüten bir neden olduğu gibi, aynı zamanda kayıt dışı
ekonomi de enflasyonun artmasına neden olmaktadır.
Ekonomik politikalar, ekonomik istikrarsızlık ve
krizler kayıtdışılığa yol açan önemli bir neden olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Kayıtdışı ekonominin büyümesinde bir başka etken küreselleşmeye
bağlı olarak esnek üretimin önem kazanmasıdır. Dünya ölçeğinde pazar ve
rekabet koşullarının değişmesi, işvereni sürekli verimliliğini artırmak ve
işgücü maliyetini düşürmek zorunda bırakmakta, bu ise üretimin
esnekleştirilmesiyle mümkün hale gelmektedir.
Gelir dağılımındaki adaletsizlik : Gelişmekte olan ülkelerde orta sınıfın yokluğu, alt
ve üst gelir gruplarında yığılmalara neden olmuştur. Gelirin adil dağılım
sergilemediğinin göstergesi olan bu durumda alt gelir grubuna mensuplar
faaliyetlerini kayıtdışına yöneltmektedir.
Vergi oranlarının yüksekliği : Vergi oranları konusunda optimalitenin yakalanması
gerekir. Çok düşük vergi oranları da, çok yüksek vergi oranları da kayıtdışına yönelimi
sağlayacaktır. Konunun anlaşılması bakımından Laffer eğrisi önem
teşkil eden bir örnektir.
Vergi sisteminin karmaşıklığı : mükellefleri doğru beyanda bulunmamaya sevk eder.
Devletin ekonomiye koyduğu yasaklar : Mal piyasalarında karaborsa oluşumu, emek piyasalarında
denetimsiz istihdam, para piyasalarında tefecilik kamu müdahalesi sonucunda
oluşan enformel sektörlere örnektir.
Vergi afları
: Çok sık yinelenen vergi afları olgusu mükelleflerde vergi cezalarından ve
vergi aslının bir bölümünden kurtulma güdüsü yarattığından vergiden kaçınma
yolunda eylem gösterirler.
Vergi idaresinin etkinsizliği :Denetim mekanizmasının etkinsizliği kayıtdışına yönelişte
önemli bir faktördür.
Ahlaki ve sosyal nedenler arasında hızlı nüfus artışının, göçün, işsizliğin ve
çarpık kentleşmenin işgücü piyasası üzerindeki etkileri nedeniyle de kayıtdışı
istihdama zemin hazırlanmaktadır. [4]
Günümüzde sanayileşmiş
ülkelerin çoğu yirmi ya da otuz yıl öncesine göre daha fazla vergi toplayabilmekle
birlikte dikkatli biçimde bakıldığında mali boşlukların ülkelerin vergi
sistemlerinin temelini ciddi biçimde kemirdikleri fark edilebilir.[5]
Bu mali boşlukların çoğunluğu da küreselleşme olgusunun bir parçasıdır. Vergi
kayıplarının diğer yüzünde vergi harcamaları olgusu bulunmaktadır.
Aşağıda bu kavramlar; alt başlıklarıyla ele alınacaktır.
Ekonomilerin
entegrasyonu ve e-ticaretin artması vergiden kaçınma ve vergi kaçakçılığını
kolaylaştırmakta, dolayısıyla arttırmaktadır. Dünya entegrasyonu arttıkça emek ve
sermaye gibi üretim faktörlerinin vergi oranı düşük olan ülkelere kayma
endişesi, ülkelerin vergilendirmede yüksek oran uygulama yetkisine sınır
gelmektedir. Zira Avrupa Birliği Parlamentosu da her ülke vergi oranlarının
doğal düzeylerine çekilmesi yönünde fikir beyan etmektedir.
Küreselleşmenin ortaya
çıkardığı olgular ve neden oldukları vergi kayıpları aşağıda incelenecektir.
İletişim ve telekomünikasyon
alanında meydana gelen değişiklikler dünya ticaretini farklı bir noktaya
getirmiştir. Daha önceleri hayatımızda bulunan telefon, faks, televizyon,
elektronik para transferleri elektronik ticaretin bir parçası sayılabilir.
Ancak son on yılda yaygınlaşan internet kullanımı dünya ticaretini faklı
ve geri dönülmez bir noktaya taşımıştır. Ticaretin ulaştığı bu yeni nokta
ülkeler açısından ciddi vergisel sorun teşkil etmektedir. Bu sorunlardan
bazıları; çeşitli ülkelerdeki vergi oranları ile matrahlarındaki farklılıkların
üretim ya da ticaret sapmalarına neden olması, vergilendirme yetkisinin hangi
ülke tarafından kullanılacağının belirlenmesi güçlüğü ve vergi idaresinin
vergilemede temel aldığı fatura vs… belge izleme imkanının zayıflamasıdır.
Ayrıca server ya da web sitesinin işyeri sayılıp sayılmaması konusunda da
tartışmalar netlik kazanmış değildir. Bunlara şirket ve müşterilerin farklı
ülkelerde olması nedeniyle farklı vergisel düzenlemelere tabi olmalarını ve
işlemleri gerçekleştirenlerin yerinin tespit edilmesindeki güçlüğü
ekleyebiliriz.
Aşağıda tablodan da görüleceği
üzere e-ticaret yıldan yıla ciddi artış kaydetmektedir bu nedenle sorunlara
yanıt bulunmakta gecikilmesi halinde devletlerin vergi kayıplarının hızla
artacağı aşikardır.
Sıcak para; ülkeler arasındaki faiz
oranları ve döviz kurundaki değişmelere bağlı olarak spekülatif amaçlı
portföy yatırımında bulunulmasıdır.[6] Sıcak para vergi
oranlarında değişiklikler, enflasyon, istikrar gibi birtakım faktörlere
duyarlıdır. Ülkeler yabancı sermayeyi teşvik amacıyla vergi almamakta ya da
indirimli vergi imkanları sunmaktadırlar. Bu konuda Tobin Vergisi bir çözüm
olarak öne sürülmüştür. Ancak Fransa bu konuda vergi koymama tarafında saf
tutarken Malezya’da bu vergi uygulanmaktadır.
Vergi rekabeti ülkelerin sermaye
çekmek amacıyla tanıdıkları vergisel teşviklerin diğer ülkelerin vergi
tabanlarında aşınmaya neden olmasıdır. Sermaye hareketlerindeki
liberizasyonun A.B. yi büyük bir vergi cennetine dönüştüreceği endişesi
yaşanmaktadır. Bu süreç; finansal sermaye üzerindeki vergi yükünü
hafifleterek küçük ülkelere diğer ülkelerden kaynak akışı temin etme
yönünde yararlı olurken, büyük ülkeler açısından da vergi kaybı doğurduğu
açıktır[7]. Belçika, 1982 yılında ilk özel
vergi rejimi uygulayan ülkedir. Çok uluslu finansal şirketlerin Avrupa
‘da en rağbet ettiği ülke iştirak ve temettülerin yurtdışına transferi vergi
dışı olduğu için Lüksemburg’ dur. Hollanda sınırları içinde kurulmuş çok
uluslu finans şirketleri için 1997’ de özel vergi rejimi kabul etmiştir.
Portekiz özel bölgelerde yerel idarelerin kontrolünde otonom vergi sistemleri
uygulamaktadir. Irlanda bankacilik, sigortacilik gibi akişkan faaliyetleri
yürüten yabanci kuruluşlara 2005 yili sonuna kadar sürecek olan %10luk oran
(normal oran %32) uygulamaktadir. Ispanya’ da A.B. ülkesi şirketler ile
uluslar arasi holding ve finansman şirketlerinin avantajli vergi rejimine tabi
tutulmalari sözkonusudur. Ayrica Ispanya, Kanarya Adalari’nın
ekonomik gelişimini desteklemek amacıyla ZEC serbest bölgesinde -İspanya’ya
yerleşmiş olmayan kişilere mahsus - %35 yerine % 1 vergi orani
uygulamaktadir. Ingiltere 1979 yilinda döviz işlemleri üzerindeki denetimi
kaldirdiktan sonra gelir ve kurumlar vergisi oranlarinda indirime gitmiş,
1984’te de yabancı firmaları kontrol kurallarını kanunlaştırmıştır.
Almanya ise 1990lı yıllarda % 60 olarak uyguladığı kurumlar vergisi oranını
2002 yılında kademeli olarak %38 e kadar indirmek zorunda kalmıştır.[8]
Bu durumu bertaraf etmek için A.B.
içinde vergi ahenkleştirilmesi uygulaması gündeme gelmiştir. Ancak vergi
rekabeti açısından avantajlı ülkeler bu duruma karşı çıkmaktadırlar.
Zararlı vergi rekabetinin önüne
geçilmesi yolunda AB etkin bir statüye sahiptir. AB Adalet Mahkemesinin
vereceği kararlar yavaş da olsa AB üyesi ülkeler arasında yaptırım gücüne
sahiptir. [9] Ülkeler; çeşitli konularda ve
bölgelerde uyguladıkları vergi muafiyetleri sınırlandırmalı, karşılıklı olmak
şartıyla uluslararası işlemlerle ilgili bilgi alışverişini kısıtlayıcı
işlemleri ortadan kaldırmalıdır. Uluslararası çifte vergilendirmeyi önleyici
anlaşmalar yapılmalıdır. Buna ilaveten vergi cennetleriyle çifte
vergilendirmeyi önleyici çalışmalar yapılmamalıdır.
Transfer fiyatlaması, aynı ticari
organizasyon içinde yer alan bir işletmenin farklı departmanları, bölümleri,
şubeleri, bağlı ortaklıkları veya iştirakleri arasında mal ve hizmet satışında
uyguladıkları piyasanın belirlemediği fiyatlardır. Transfer fiyatlaması yoluyla
firma, yüksek vergi oranlarına sahip ülkedeki kazançlarını düşük oranlı
ülkelere çekebilir. Firmaların bunu yapmaktaki amaçları çifte
vergilendirmeden kaçınmaktır.
Günümüzde dünya ticaretinin
yaklaşık 1/3 ünün firmalar arası ticaretten oluştuğu göz önünde bulundurulursa
transfer fiyatlamada çözüme gidilmesinin gereği daha iyi anlaşılacaktır.
Transfer fiyatlaması konusunda
atılması gereken ilk adım ülkelerin üzerinde anlaştıkları transfer fiyatlama
kurallarının uygulanmasıdır. Bu konuda OECD nin önerdiği model ise, emsal fiyat
ilkesidir. Bu ilkeye göre transfer fiyatı içerilen 2 şirket aynı şirket
yapısının bir bölümü değil gerçekten 2 ayrı şirketmiş gibi olacak olan
fiyatın aynısı olmalıdır. [10]
2.1.5.YURTDIŞI ALIŞVERİŞ
Son yıllardaki satış vergilerinin
düşük olduğu yerlere düzenlenen seyahatlerdeki atışlar dikkat çekici boyutlara
ulaşmıştır. Çok sayıda küçük ülke müşteri çekebilmek için lüks mallar üzerinden
alınan tüketim vergileri ile diğer satış vergilerini düşürmüştür. Halihazırda
bir çok insan sırf sigara ve alkollü içki ya da otomobil almak için vergi
oranlarının düşük olduğu bölgelere kaymaktadır.[11]
Değeri bir başka varlığın veya
malın değerine doğrudan bağlı olan finansal araçlar türev araç olarak
adlandırılmaktadır.[12] Forward, swap, future, opsiyon
işlemleri olarak çeşitlere ayrılan türev araçları varlığın sahibinin el
değiştirmesine gerek olmaksızın bu varlıkla ilgili hak ve yükümlülüklerin
ticaretine imkan sağlar. Bir başka deyişle “ileriki bir tarihte teslimatı
yapılmak üzere herhangi bir malın veya finansal aracın bugünden alım satımının
yapıldığı piyasalardır. [13]”
Bu işlemlerin tanimlarina yer
verecek olursak; Forward; tanim olarak vadeli döviz alim satim
işlemidir. Temel özelligi organize piyasalarda yapilmamasi dolayisiyla
vade, miktar, fiyat gibi unsurlarin standart olmayip taraflarin karşilikli
anlaşmasiyla belirlenmesidir. Swap işlemleri; döviz kuru ve faiz orani risklerinden
korunabilmek, düşük maliyetli finansman saglamak, kisa dönemli aktif pasif
yönetimi stratejileri uygulamak, spekülasyon yapmak ve komisyon geliri
elde etmek amaciyla gerçekleştirilmektedir. Futures , sözleşmenin
taraflarina bugünden, belirlenen ileri bir tarihte, üzerinde anlaşilan
fiyattan, standartlaştirilmiş miktar ve kalitedeki bir mali, dövizi veya
kiymeti alma veya satma yükümlülügü getiren sözleşmedir. Vadeli işlem
sözleşmesinin yapildigi tarihten itibaren vade sonuna veya pozisyonun kapatildigi
tarihe kadar her gün taraflar arasinda tesis edilen teminat marji oranlari
çerçevesinde nakit transferi gerçekleşir.[14]
Futures ve opsiyon işlemlerinin temel özelligi ise, çogunlukla organize
piyasalarda işlem görmekte bunun sonucu olarak da vade, sözleşme büyüklügü ,
fiyat gibi unsurlar ilgili borsalar tarafindan belirlenmektedir.
Bu ürünlerin işlem gördükleri
piyasalar türev piyasalar olarak adlandirilmakla birlikte
belirsizliklerden ve istikrarsizliklardan faydalanilarak vergiden kaçinmada
kullanilabilmesidir. Sermaye geliri ile sermaye kazanç veya kayiplari yada kar
paylari ile faizler arasindaki farkliliklarin ayirt edilemez hale gelmesi
nedeniyle böyle bir durum sözkonusu olur. Bu konuda vergi sistemleri yeterli
degil. Ülkemizde de bu tür işlemler bankalar tarafindan bilgiler sakli
tutularak yapilmaktadir.
“Vergi harcaması” olgusu, ilgili
yükümlülükler çerçevesinde vergi toplanmasına yönelik harcamaları değil,
sosyo-politik amaçlı uygulamalara yönelik vergi sisteminde (veya yasalarında)
oluşturulabilecek mali teşvikler bazındaki muafiyet, istisna, vergi indirimi ve
diğer mali yükümlülüklere ilişkin terkin ve indirimleri ifade etmektedir.
Vergi harcamaları, istisnalar,
indirimler, mahsuplar, vergi kolaylığı, vergi ertelemesi şeklide olabilir.
Avrupa Birliği’nde vergi harcaması
kavramı ülkeden ülkeye farklılıklar arz etmektedir. Örneğin Avusturya, “Genel
vergi normundan gerçek veya tüzel kişilerin faaliyetleri dolayisiyla avantaj
elde ettikleri istisnalar nedeniyle kaybedilen Federal hükümet gelirleri”
tanımını kullanmaktadır. Benzer şekilde, Hollanda vergi harcamalarını “Kanunun
öngördüğü temel yükümlülük sistemiyle uyumlu
olmayan ve kanuni bir hükümden kaynaklanan vergi geliri kaybı veya ertelenmesi
şeklindeki kamu harcaması” olarak tanımlamaktadır. Finlandiya ise daha özlü bir
ifadeyle “destek amacıyla, temel vergilendirme yapısından sapma” şeklinde
tanimlamaktadir.[15]
1965ten günümüze uzanan
trendde genel olarak vergi gelirleri/ GSYIH oraninin sürekli arttigi ancak bu
artişin son yillarda giderek azaldigi öne çikmaktadir. Hollanda’da vergi
yükü çok fazla olmasa da 1975 yılındaki seviyesinin altında olmakla beraber
İngiltere’de vergi yükü çok uzun zamandır aynı seviyesini korumaktadır. İrlanda
ve İsveç’te ise vergi gelirleri/ GSYİH oranı 1985 ve 1990lardaki en yüksek
seviyelerinden aşağıya doğru bir inişe geçmiştir. Öte yandan Eski Doğu Bloğu
ülkelerinde bu oranda bir azalma görülmektedir. Bu azalmanın nedeni ise bir
ölçüde ciddi bir dönüşüm yaşayan ülkelerin yaşadığı vergi tabanı erozyonunun
doğal bir sonucudur. A.B. alanındaki vergi oranları diğer bölgelerle
kıyaslanmayacak düzeyde %40ların üzerindedir. 2004 yılı itibariyle toplam
vergi gelirlerinin %80ninin üzerindeki kısmı üç temel kaynaktan sağlanmaktadır.
Bunlar gerçek kişilerin gelirleri üzerinden alınan vergiler mal ve hizmetler
üzerinden alınana vergiler ve sosyal sigorta katkı paylarıdır. AB açısından
tüketim vergileri ve sosyal sigorta katkı payları daha önemli bir kaynak iken
gerçek kişilerin gelirleri üzerinden alınan vergilerin daha az önemli olduğunu
söylemek mümkündür. Kişisel gelir vergisinin en yüksek oranları düşerken gelir
vergisi hasılatının göreli ağırlığı, oranlardaki kadar keskin bir azalma
göstermemiştir. Gerçek kişilerin vergilerinden sağlanan vergi hasılatı 1980 de
GSYİH nın %10.5 ini oluştururken 1998 yılında bu oran sadece %10.3 e düşmüştür.
Gelirlerdeki bu beklenenden az azalma çoğu hükümet tarafından vergi tabanının
genişletilmesi suretiyle finanse edilmiştir. Ayrıca gelir vergisindeki en
yüksek oranların düşürülmesinin yanı sıra tarifelerdeki dilim sayısı da
azaltılmıştır. Kurumlar vergisine ilişkin trendlerde vergi tabanı
genişletilmiş, oranlar düşürülmüştür. Avusturya Almanya,Finlandiya, Portekiz,
İspanyada belirli sektör ve bölgelere dönük teşvikler, yatırım kredileri ve
gayrimenkul bağlantılı vergi avantajları da dahil olmak üzere çok sayıda vergi
teşviği sınırlandırılmış veya kaldırılmıştır. [16]
Almanya,
01.01.2004’ten itibaren II. Dünya Savaşindan bu yana tarihinin en büyük reform
paketi olan “Gündem 2010”u yürürlüğe koydu. Reform paketinin yürürlüğe
konmasındaki amaçlar; devletin şeffaflaştırılması, ekonomik kalkınmanın
sağlanması, rekabet edebilirliğin geliştirilmesi, yatırımların teşvik edilmesi,
istihdamın arttırılması, işsizliğin düşürülmesi, işgücü maliyetlerinin,
vergilerin ve primlerin düşürülmesidir. Bu reform; iş piyasası / iş kanunu,
sosyal güvenlik sistemi, ekonomi, maliye, eğitim / öğretim / Ar -Ge
alanlarındaki reformları içeriyor. Bürokrasinin Ortadan Kaldırılması”
inisiyatifi ile işverenlerin daha fazla girişken ve yatirimci olmalari
hedefleniyor. Bu düzenleme ile özellikle KOBI’ler göz önünde bulundurulmuştur.
Kurumlar ile iletişim hizlandirilacak ve kolaylaştirilacak, mevcut yasa
anlaşilir hale getirilecek, gereksiz görülen düzenlemeler ortadan kaldirilacak,
dolayisiyla rekabet edebilirlik artacaktir. 1 Ocak 2004’ten itibaren geçerli
olacak vergi indirimleri 2004 yılında 15 milyar Euro’ yu kapsayacak. Vergi
reformunun ikinci ve son aşamasi yaklaşik 7 milyar Euro vergi indirimi anlamina
geliyor. Gelirin vergi dişi kalan kismi kişi başina olan 7.235 Euro’ dan 7.664
Euro’ ya çıkarılırken en düşük vergi oranı %19.9’dan %16’ya düşürülecek,
bu oran 1 Ocak 2005’ten itibaren %15 inecek. En yüksek vergi oranı
%48.5’den %45’e, 1 Ocak 2005’te ise %42’ye düşürülecek.[17]
Italya’da cumhurbaşkani ödenegi,
Vatikan ve Katolik Kilisesi tarafindan din adamlarina, memurlara, ücretlilere,
elçilik ve konsolosluk mensuplarina yapilan ödemeler istisna kapsamindadirlar.
7 Nisan 2003 tarihinde kabul edilen 80 sayili kararname ile Italyan Vergi
Sisteminde önümüzdeki iki yil içerisinde önemli degişikliklere gidilmesini
öngören bir çerçeve reform tasarisi benimsenmiştir.[18]
01.01.2004 ten itibaren yeni kurumlar vergisi sisteminde yabanci yatirimlari
teşvik edecek bir dizi düzenlemeye gidilmiştir. Bunlar arasinda grup
şirketlerine bagli ortakliklarinin hesaplarinin vergi bakimindan
konsolide edebilmeleri imkani gibi mali karmaşikliklarin önlenmesi, vergi
tahsilatinda ekonomik ve mali etkinligin saglanmasi amaçli kolayliklar yer
almaktadir. Ayrica, yabanci yatirimlara vergi kredisi, sürekli yerleşim halinde
vergi istisna ve kolayliklari , gibi uluslararasi alanda geçerli bir dizi yeni
prensipler getirmek suretiyle de rekabetçi bir vergi düzenine geçilmesi, yerli
ve yabanci yatirimlarin teşvik edilmesi amaçlanmaktadir. Italyan sistemi için
tamamen yeni olan, sermaye kazançlarinin, şirketlere katilim (participation) ve
kar paylarindan (dividend) elde edilen gelirlerin vergilendirilmesinde vergi
istisnasi saglanmasi hükümleri de içermektedir.[19] Ayrica
bölgesel bazda üretken faaliyetlerden tahsil edilen %4,25 oranindaki IRAP
(bölgesel gelir vergisi)nin kademeli olarak kaldirilmasi
hedeflenmektedir.
Belçika’da Flaman
Bölgesinde toplam ihracatının %74'ü yapılmaktadır. Bölge, 180 milyar $ la
dünyada yabancı sermayenin tercih ettiği yerler arasında ilk sıradadır.
Bölgede, sanayi sektöründe 1000, hizmet ve ticaret sektörlerinde 13.000 yabancı
firma yatırım yapmış bulunmaktadır. Yabancı yatırımların bu derece
yoğunlaşmasının nedenlerinin altında, sağlanan yatırım teşvikleri
yatmaktadır. Sanayi Bölgeleri veya kalkınmış sanayi bölgelerinde kurulan
tüm küçük ve orta ölçekli firmalar Flaman Hükümetince yapılan parasal
yardımlara hak kazanmaktadırlar. Büyük ölçekli firmalardan ise yalnız sanayi
kalkınma bölgeleri ile özel destek isteyen bölgelerde yatırım yapanlar bu
yardımlardan istifade edebilmektedir.
Uygun koşulları taşıyan tüm yatırımlara bunun dışında federal düzeyde de mali
teşvikler sağlanmaktadır. Hızlandırılmış amortisman, gayrimenkul vergi
muafiyeti, yatırım indirimi, yabancı tabiiyetteki üst düzey kilit personel için
özel vergi rejimi söz konusu teşvikler arasında sayılabilir. Genel yatırım
teşvik priminin alınabilmesi için cari istihdama göre saptanan minimum bir
yatırım miktarı bulunmaktadır. Kalkınma bölgesinde bir yatırım söz konusu
olduğunda ise istihdamda artış yaratılması koşulu aranmaktadır. [20]
Çek Cumhuriyeti’ nde 2000
yılından itibaren teşvikler verilmeye başlanmıştır. İlk defa üretim
gerçekleştirmek üzere şirket kuranlara ilk 10 yılda elde edecekleri kazanç
üzerinden vergilendirme yapılmayacaktır. Bu ülkede de 2 yıl olan vergi tatili
uygulaması 10 yıla çıkartılmıştır.
Macaristan, sağlamış olduğu
geniş vergi teşvikleri sebebiyle yatırımcılar açısından cazip ülkelerden birisi
haline gelmiştir. 2011 yılına kadar sürecek bir vergi tatili uygulaması
sözkonusudur
Teşvikler bu şekilde olmakla
birlikte rekabeti bozucu etki de yaratmaktadırlar. Özellikle AB bünyesinde
rekabeti bozduğu iddiasıyla teşviklerle ilgili birçok dava bulunmakta bu
teşvikler devlet yardımı kabul edilerek Roma Anlaşmasında yeralan ayrımcılık
yasağı ilkesi açısından değerlendirilmektedir.
Avrupa ülkelerinde teşvikler
açısından da adeta bir savaş yaşanmaktadır. Teşvikler özellikle ileri
teknolojinin uygulanacağı sektörlere verilmektedir. Devletler kısa sürede
gerçekleşecek bu tür projelere maliyetlerinin %40 ından fazla teşvik
verebileceklerini deklare etmişlerdir. Almanya, Advanced Micro Devices şirketi
için 550 milyon $ devlet teşviği sağlanacağını karara bağlamıştır. Belçika
mikro çip üretim fabrikalarını çekmek için 1997 de 300 milyon $dan fazla teşvik
sağlamıştır. 1991 yılında Portekiz Ford ve Volswagen Firmalarına Setubal
kentinde yatırım yapmaları için 680 milyon $ yardım yaptı. Genelleme yapmak
gerekirse; İngiltere, İrlanda,İspanya sürekli olarak yabancı yatırımcıları
çekmeye yönelik politikalar sergilerken Yunanistan, Fransa, İskandinav
ülkeleri, Portekiz ve eski sosyalist Orta Avrupa ülkeleri son dönemde
uyguladıkları politikalarla rekabete katılmaya başlamışladır. Buna karşın,
Almanya, İtalya yabancı yatırımların çekilmesinde pek istekli
görünmemektedirler.[21]
Avrupa’da vergi kaçakçılığı giderek
artış kaydetmektedir. Bu da işçiler üzerindeki vergi yükünün artmasında önemli
bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Avrupa Birliği’ne üye ülkeler bu
sorunla mücadelede ortak bir strateji izleme yolunda karar almışlardır. Bu
konuda vergi sektöründe çalışan işçilerin eğitilmesini gerçekleştirerek vergi
alanında etkin oluşumu sağlanmasına çalışmaktadırlar.[22] Ayrıca
AB üyesi ülkelerdeki vergi memurları vergi kanunlarının uygulanması alanında
işbirliği kuracaklar ve tüm ülkelerde daha etkin bir vergi sisteminin
yaygınlaşması için uğraş vereceklerdir. KDV, Sigara ve alkollü içeceklerde
kaçakçılığın yoğun olduğu gözlenmektedir.
AB de sigaralardan alınan vergi, ürün
başına alınan bir sabit vergi, en popüler fiyat kategorisi (EPFK) adı verilen
uygulamaya göre sektörün en çok satılan ürününün fiyatından hesaplanan bir
oransal vergi ve satış üzerinden alınan katma değer vergisinden oluşuyor. EPFK
üzerinden hesaplanan vergi alt sınır haline getiriliyor ve herhangi bir ürünün
vergisinin bu alt sınırın altında olmasına izin verilmiyor. Böylece hem vergi
kaybı önleniyor hem de caydırıcılık devam ettiriliyor. Böylelikle üreticiler de
fiyatı pazar payı savaşı veya rekabetinde çok sık kullanamıyor. AB ülkelerinde sigaradan en yüksek vergiyi yüzde 80 ile
Fransa alıyor. Fransa'yı yüzde 79 ile İngiltere izliyor.[23]
Romanya’da “çifte fatura”
adı altında gümrük vergisini ve KDV ’yi düşürmek ve dolayisiyla kar marjini
artirmak amaciyla bir uygulama mevcuttur. KDV gelirlerinin AB bütçesine
gitmesinden ötürü, AB’ye daha az kaynak aktarmak amacıyla çift fatura
düzenleniyor. Rüşvet konusunu da beraberinde getiren bu uygulamanın disipline
edilmesi için Romen makamlarınca çalışmalar yürütülmektedir.[24]
Almanya’da “Gündem
2010” ile çalışanlar ile işyerleri üzerindeki vergi yükü vergi reformu
ile getirilen indirimlerle azaltılması, vergi kaçıranlarla vergi ahlakı arasında
bir köprü kurulması esaslarına yer verilmiş bulunmaktadır. Vergi kaçıranlarla
vergi ahlakı arasında kurulmak istenen köprü çerçevesinde vergi affı öngörülmüş
bulunmaktadır. Yasadan yaralanabilmek için 1993 - 2002 yılları beyan
dönemlerine ilişkin yurtiçinde kara para kazanıp yüksek faiz karşılığı
çalıştıran ve özellikle Almanya dışına vergilendirmemek için kaçırılan paranın
ülkeye getirilmesi ve belli süreler içinde hesaplanacak verginin ödenmesi
gerekmektedir. [25]
İngiltere’de
son 25 yılda yapılan çok sayıda değişiklik sonucunda vergi sistemi oldukça
karmaşık hale gelmiş ve vergi kanunlarının dili ve yapısı eleştirilmeye
başlanmıştır. Bu nedenle, vergi sisteminin basitleştirilmesi amacıyla 1996
yılında Vergi Kanunlarının Yeniden Yazılması Projesi başlatılmıştır.[26] Bu
projenin amacı; dolaysız vergi kanunlarının temel yapısında değişiklik
yapılmadan daha açık ve basit hale getirerek vergi kaçakçılığının
önlenmesinde yol almaktır. Ancak projenin amacına ulaştığını söylemek pek
mümkün değildir. Uygulanan tüm ağır yaptırımlara ( hapis cezalarına, para
cezalarına ) rağmen İngiltere’de her yıl 10 milyar sterlin vergi kaçırıldığı
tahmin edilmektedir. Bu rakamların devlete ciddi zararlar verdiği gerekçesiyle
vergi idaresi, son yıllarda müfettişlerin sayısını arttırmıştır. KDV’sini
yanlış beyan eden, faturasız satış yapan kısaca KDV kaçıran işletmeler için
ciddi yaptırımlar uygulanmaktadır. Hatalı bildirimde eksik bildirilen tutarın
%100’u kadar para cezası uygulanır. Avrupa Birliğinin hedeflerinden birisi de
tüm Avrupa Birliği ülkeleri için tek bir KDV oranı uygulaması başlatabilmektir.
Ancak bu uygulamanın yürürlüğe girmesi zaman alacağa benzemektedir.
Uluslararası Vergi
Kaçakçılığını Önleme Ve Verginin Tahsilinde Yardımlaşma Direktifi
Vergi kaçakçılığı
bütçede gelir kayıplarına yol açtığı gibi vergi adaletini bozmakta ve ekonomik
düzen içindeki sermaye hareketlerinde ve rekabet şartlarında da eşitsizliklere
yol açmaktadır. Bu direktifle,vergi kaçakçılığı ile mücadele amacı ile
üye ülkeler vergi idareleri arasında karşılıklı bilgi değişimi
konusunda yardımlaşma ön görülmüştür.[27]
Komisyon özellikle
akraba şirketler arasında cereyan eden vergisel amaçlı fon transferleri
konularını incelemek ve bu fiillerin vergi kaçakçılığı olup olmadığı konusunda
karar vermekle görevlendirilmiştir.
Dışa açık ekonomik büyüme modeli
benimsemiş fakir ülkeleri dünya milli gelirinden daha fazla pay alabilmek,
uluslararası ticarette vergi rekabeti sağlamak amacıyla üretim maliyetlerini
düşürücü -özellikle istihdam maliyetlerini- tedbirler alıp uygulamışlardır.
Gelişmiş ülkelerse bu rekabetin bir parçası olarak 1970li yıllardan itibaren
istihdam maliyetlerini düşürebilmek için çalışma saatlerini, işyerini
esnekleştirme politikaları uygularken çok uluslu şirketler aracığılıyla
üretimin emek yoğun aşamalarını emeğin maliyetinin düşük olduğu dünyanın
çeşitli yerlerindeki enformel işletmelerde gerçekleştirmişlerdir. Gelirden
yüksek pay alanlar marjinal maliyetlerini düşürmek için beyan dışı
ekonomik faaliyetlere yönelmişlerdir. İtalya’da 1962 yılından beri ihracata
dayalı büyüme modelinin benimsenmesiyle karı arttırmak için imalat sanayinin
küçük ölçekli işletmelere yöneldiği ve kayıtdışılığa meydan verildiği
bilinmektedir.[28] İtalya gibi İspanya, Yunanistan,
Portekiz’de de istihdam mevzuatının katı olduğu ülkelerle kayıtdışılık
arasında pozitif bir korelasyon bulunmaktadır. Bu da bizi istihdamın yasal
esnekliğinin istihdam maliyetlerini azaltmak suretiyle kayıtdışılığı azalttığı
sonucuna götürür.
Kayıtdışılığa yol açan diğer bir
faktör; yolsuzluktur. Bireylerin faaliyette bulunmak amacıyla lisans alırken
rüşvet vermemek amacıyla kayıtdışılığa yönelecekleri yada kontrolden kaçmak
amacıyla rüşvet verecekleri yönünde görüşler mevcuttur.[29]
Yukarıda değinilen Romanya’da çifte fatura olgusu bu duruma da uygun bir
örnek teşkil eder.
Vergi yükü, kurumsallaşma ve
kayitdişilik baglantisini saptamak için yapilan bir çalişmada vergi yükü yüksek
olan Danimarka, Finlandiya, Norveç te yolsuzlugun yüksek oldugu ancak
kayitdişiligin diger ülkelere göre nispeten azligi dikkat çekicidir. Bu durum
adi geçen ülkelerin kurumsal yapisinin oturmuşlugundan, kamu hizmetlerinin
etkin sunumundan, kayitdişiligin maliyetinin de yüksek olacagindan
kaynaklanmaktadir. Vergi yükü Iskandinav ülkelerine göre düşük olan Yunanistan,
Italya, Ispanya, Portekiz’de yolsuzluk oranı düşük, ancak kayıtdışılık
fazladır.[30] Bu ülkelerde kayıtdışılığın fazla
olmasının nedenleri arasında vergi ahlakının düşük oluşu, ırksal özellikler,
son yıllarda yasadışı göçmen girişinin fazla olması gibi faktörler etkili
olabilmektedir.
AB Komisyonu tarafından hazırlanan
bir rapora göre kayıtdışı çalışma, Avrupa Birliği'ne Üye Devletler 'in tümünü
etkilediğinden istihdam alanında ortak kaygı yaratan hususlardan biridir. Kayıtdışı
çalışma, zaten baskı altında olan sosyal hizmetlerin finansmanını olumsuz yönde
etkileyerek, bireylerin sosyal açıdan korunmalarını ve işgücü piyasasına
ilişkin beklentilerini zayıflattığı gibi rekabet şartlarını da olumsuz
etkilemektedir. Aynı zamanda, Avrupa'nın dayanışma ve sosyal adalet konusundaki
ideallerine de ters düşmektedir.
AB ülkelerinde kayıtdışı sektör ve kayıtdışı çalışma ile mücadele amacıyla
uygulamaya konulan politika tedbirlerinin incelendiği rapor, söz konusu
ülkelerin kayıtdışı sektöre esas olarak ekonomik bir sorun olarak
yaklaştıklarını; vergi ve sosyal sigorta prim oranları gibi ücret dışı işgücü
maliyetlerinde indirime gidilmesi, çalışma mevzuatının esnekleştirilmesi,
standart dışı istihdam türlerinin yasal olarak tanınması, toplumu bilgilendirme
ve bilinçlendirme kampanyaları yürütülmesi, bürokrasinin sadeleştirilmesi, kamu
kuruluşları arasında koordinasyonun geliştirilmesi ve işçi-işveren kesimleriyle
diyalog ve işbirliği içinde olunması gibi daha çok ekonomik nitelikli tedbirler
aldıklarını belirlemektedir.[31]
OECD raporlarına göre
Avrupa Birliği ülkelerinde kayıtdışı ekonomi 1974 yılından bu yana en az üç kat
artmış durumdadır. Kayıtdışı ekonominin yıllık hacmi Almanya’da 370 milyar Euro
ile Alman gayrisafi milli hasılasının yüzde 17'sini buluyor. 2003'te bu oran,
%2 artış kaydetti.
Almanya Maliye Bakanlığı, kayıtdışı ekonomiyi denetim
altına almak için 7 bin iş müfettişinden oluşan bir birim kurulması yönünde
karar almış, müfettişlerin evlerde görülen 3 milyon 300 bin mini işin de
vergilendirilmesi için de çaba göstereceğini açıklamıştır.[32] Ayrıca
kayıtdışıyla mücadele için işe başlama gibi yükümlülüklerin yerine
getirilmemesi hapis cezasına bağlanmış, gelir vergisi, sosyal güvenlik
primlerinde indirime gidilmiştir. Hükümet, düşük
ücretli işlerle ilgili kolaylaştırıcı düzenlemelerinin kaçak çalışmayı nispeten
frenleyeceği ancak bu tedbirlerin kayıtdışı ekonomik faaliyet hacmini sadece 10
milyar Euro azaltacağı belirtmektedir.[33]
AB nin yeni
üyelerindeki kayıtdışı ekonominin yüksekliği endişe verici boyutlardadır. Bulgaristan,
Letonya ve Estonya’da 1991-
2001 yılları arasında kayıtdışı ekonominin GSMH nın %38 ini, Litvanya’da %36
sını kapsadığı görülmektedir. Slovakya %19 ile topluluk ortalamasına
(%18) en yakın ülkedir. Yeni AB ülkelerinde halkın %28 kaçak işçiliği kabul
ederken eski AB ülkelerinde bu oran % 33tür.[34]
İtalya’da özellikle vergilere karşi belli dönemlerde ciddi direnişler
olmuştur. Devletin vergi kaybi sebebiyle getirmiş oldugu fatura sistemine
karşin 1980 yilinda grev yapilmiştir. Maliye Bakanligi, elektronik yazarkasa
ile kayitdişi ekonomiyle mücadeleye girince bu sefer rakamlar düşük
gösterilmeye çalişilmiştir. Italya’da kayıtdışılığın önlenmesinde özellikle
vergi yasaları ve sosyal güvenlik alanlarında çalışmalar yapılmaktadır. İnşaat,
tarım, taşımacılık gibi kayıtdışılığın ön plana çıktığı sektörlerde vergi
kanunlarında revizyonlar yapılarak vergi yükü azaltılmaya çalışılmalıdır.
Kurumlar vergisinde her işçi başına belli miktarda mahsup imkanı tanınması
yanında vergi affıyla mücadelesini arttırmış ve başta off-shore yatırımlara
vergi kalkanı imkanı getirmiş, sosyal güvenlik alanında da vergi indirimleri
sağlanmıştır. Ancak 1999-2001 arasında OECD ülkeleri arasındaki
“kayıtdışı ekonomi” ölçümlemelerinde %27 lik pay ile %30luk Yunanistan’ı
takip etmektedir.[35]
Hollanda’da da
kayıtdışılığa karşı çeşitli önlemler alınmıştır. Hollanda’da mükellefler KDV
numarası alma şartı koymuşlar, vergi yasalarında sadeleştirme ve oranlarda
indirime gitmişlerdir. Hollanda Gümrük İdaresi de kayıtdışıyla mücadelede etkin bir yere sahiptir. Gelişmiş otomasyon
sistemi, etkin kontrol ve gözetim ile yoğun bilgi değişimi söz konusu olmakla
birlikte özellikle, sahtecilikle mücadele ve beyan prosedürleri için gelişmiş
modern bilgisayar sistemlerini kullanılmaktadır. Gümrük idaresinin bilgi
sistemi, gümrük idareleri arasında elektronik bilgi akışını ve değişimini
sağlamak ve desteklemek amacıyla Avrupa Komisyonunun IDA sistemine
bağlanmıştır. Gümrük idaresinde çalışanların kalite seviyelerinin yükseltilmesi
amacıyla çalışmalar yapılmaktadır. Mükellefler ile idare arasında fikir ve
işbirliğini sağlama, yeni otomasyon sisteminin gelişimi ve sahteciliğe karşı
ulusal ve uluslararası boyutta mücadele gümrük idaresinin öncelikleri arasında
yer almaktadır.[36]
Bilimsel bağlantısı kesin olarak bilinmemesine rağmen rüşvetle kayıtdışılık
arasındaki bağlantı aşikardır. Zira gelişme yolunda olan ülkelerde,
bürokrasinin yoğun yaşandığı, şirketlerin özgür girişimlerinin kısıtlandığı ülkelerde
kayıtdışılık yüksek boyutlara ulaşmaktadır. Aşağıda AB ülkelerinde kayıtdışı
yüzdeleri verilmiştir.
Tablo : 1 RESMİ GSYİH'NIN YÜZDESİ OLARAK KAYITDIŞI EKONOMİ
(%)
Ülkeler |
% |
Ülkeler |
% |
Yunanistan |
27 |
Fransa |
15 |
Macaristan |
26 |
Almanya |
14 |
İtalya |
24 |
Avustralya |
13 |
İspanya |
22 |
Hollanda |
12 |
Belçika |
21 |
İngiltere |
11 |
İsveç |
19 |
Avusturya |
10 |
Danimarka |
19 |
İsviçre |
8 |
Çek Cum. |
15 |
|
|
Kaynak :
[http://www.tisk.org.tr/isveren_sayfa.asp?yazi_id=249&id=15]
verilerinden yararlanılarak hazırlanmıştır. Erişim : 10/05/2005
Tablo : 1 AB Ülkelerinde Kayıtdışı
Ekonominin Kayıtlı Ekonomiye Oranı (%)
Yıllar Ülkeler |
90-93 |
94-95 |
96-97 |
99-2000 |
2000-2001 |
İsveç |
17.0 |
18.6 |
19.5 |
19.2 |
19.1 |
Belçika |
20.8 |
21.5 |
22.2 |
22.2 |
22.0 |
Danimarka |
15.0 |
17.8 |
18.2 |
18.0 |
17.9 |
İtalya
|
24.0 |
26.0 |
27.2 |
27.1 |
27.0 |
Hollanda |
12.7 |
13.7 |
13.8 |
13.1 |
13.0 |
Fransa
|
13.8 |
14.5 |
14.8 |
15.2 |
15.0 |
İspanya |
17.3 |
22.4 |
23.0 |
22.7 |
22.5 |
Avusturya
|
6.1 |
7.0 |
8.6 |
9.8 |
10.6 |
Almanya |
12.5 |
13.5 |
14.8 |
16.0 |
16.3 |
İngiltere |
11.2 |
12.5 |
13.0 |
12.7 |
12.5 |
Finlandiya
|
- |
- |
- |
18.1 |
18.0 |
Yunanistan |
27.2 |
29.6 |
30.1 |
28.7 |
28.5 |
Portekiz
|
15.6 |
22.1 |
22.8 |
22.7 |
22.5 |
KAYNAK : Gülay Akgül YILMAZ,
“Kayıtdışı Ekonomi; Ulusal ve Küresel Boyutları ve Dinamiklerinin Analizi ”,
19.Maliye Sempozyumu verilerinden yararlanılarak düzenlenmiştir.
Topluluk içerisinde, 28 Nisan 1999
da Topluluğun bütçesini etkileyen, sübvansiyonların/teşviklerin kötüye
kullanımını ve vergi kaçırılmasını, yolsuzluk ve Topluluğun mali çıkarlarına
zarar veren yasa dışı faaliyetleri önlemek amacıyla Avrupa Hile ile Mücadele
Birimi (Fransızca sözcüklerin baş harflerinden oluşan şekli -OLAF) kurulmuştur.
OLAF bu haliyle bagimsiz bütçeye sahip, Topluluktaki kurum kuruluş, acenta, ve
ticari şirketlerin muhasebe kayitlarini inceleyebilen, Interpol, Europol,
üye gümrük idareleri,aday ve diger ülke gümrük idareleri ile işbirligi içinde
olan bir denetim birimidir.
Vergiler, ulusal
egemenligin temel belirtilerinden biridir. Vergi Yasalari birtakim ilkelere,
düşünce biçimlerine, politik, ekonomik ve sosyal tercihlere ve bir gelenege
baglidirlar. Dolayisiyla her ne kadar ülkeler bazinda ayni adlarla vergiler
salinmakta ise de; oranlar, teşvikler, istisnalar ve muafiyetler gibi birtakim
uygulamalarla o toplumun kaldirilabilecegi bir kurum haline dönüşür,
dönüştürülürler.
Küresel dünya
açisindan, varolan sorunlara bakildiginda ortak hareket etme zorunlulugu göze
çarpmaktadir. Zira e-ticaret, sicak para, zararli vergi rekabeti gibi sorunlar
ülkelerin tek başina hareketini anlamsiz kilacaktir. Bu durumda uygulanacak
politikalar, vatandaş - devlet - uluslararası işbirliği içinde
değerlendirilmelidir. Ortaya atılan görüşler arasında vergilerin
uyumlaştırılması gündeme gelse de siyasi ve ekonomik birliğin en etkin örneğini
teşkil eden AB’ de bile tam anlamıyla yürürlüğe konabilmiş değildir. Dolaylı
vergiler konusunda alınan yollara rağmen dolaysız vergiler konusunda
tartışmalar sürmektedir O nedenle de vergilerin tamamıyla
ahenkleştirilmesi durumu -en azından yakın gelecekte- sözkonusu değildir.
KAYNAKÇA’yı Görmek İçin TIKLAYIN
Kaynak:
www.MuhasebeTR.com
(Bu makale yazılı veya
elektronik ortamda kaynak
göstermeden yayınlanamaz.
Kaynak göstermeden yayınlayanlar hakkında yasal
işlem yapılacaktır .)
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.