YAZARLARIMIZ
Abbas Coşar
Yeminli Mali Müşavir
Bir Bağımsız Denetim
a.cosar@birdenetim.com



Katma Değer Vergisi Uygulamasında Özel Esaslar ve Kod Sorunsalı -3

I. GİRİŞ :

Genel hukuk kuralları içerisinde İsnad, ceza kanunu tarafından suç olarak öngörülmüş bir fiilin bir kimse tarafından işlendiğinin iddia makamınca ileri sürülmesi, bu fiilin o kişiye bağlanması demektir. Hani halk arasındaki deyimle ne ile suçlandığını bilmek ister herkes ki, kendisini dili döndüğünce bütçesi, gücü, aklı yettiğince mahkemelerde hatta daha önceden idari otoritelere karşı savunabilsin.

Aslında mükellefin KOD’a girdiğini, yani özel esaslara alındığını öğrenmesi lazım. Gelir İdaresinin 2010 / 2 sayılı İç Genelgesi de bunu teyit etmektedir. Buna göre, ilgili vergi dairesince özel esas uygulamasına neden olan dayanak rapor, belge, 84 No.lu KDV Genel Tebliğinin ilgili bölümü, genel esaslara dönüş şartları ve benzeri hususlara yer verilmek suretiyle mükellefler bir yazı ile durumlarından haberdar edilecek ve genel esaslara dönüş şartlarının sağlanmaması halinde kendilerinin ve kendilerinden alım yapan mükelleflerin iade taleplerinin gerçekleştirilme prosedürü hakkında hatırlatma yapılacaktır denilmektedir. Maalesef hep uygulama da, ya tanıdık biri  firmaya söyleyecek(Abi sizin firma Kod’daymış…) ya diğer firmalar iade alırken kontrol raporlarında çıkacak..vs  olağanüstü bir durumda öğrenmek durumunda kalınmaktaydı.

Önceki iki yazımızdan sonraki bu konuya ilişkin makalemiz de;KOD’dan Nasıl Çıkılır? Sorusunun cevabının izini birlikte sürmüş olacağız.

II- KDV İADESİNDE ÖZEL ESASLAR (KOD) UYGULAMASI

KOD’DAN NASIL ÇIKILIR?

Genel Esaslara Dönüş Nedir?

Genel esaslar, mükellefin iade talebinin, iade hakkı doğuran işlem için belirlenen usul ve esaslara göre yerine getirilmesidir. İade talepleri özel esaslara göre yerine getirilen mükelleflerin gerekli şartları sağladıktan sonra iade taleplerinin, yeniden iade hakkı doğuran işlem için belirlenen usul ve esaslara tabi tutulması “genel esaslara dönüş” olarak ifade edilir. Genel esaslar bir normalleşme halidir. Vergi de olağanüstü hal uygulamasının ortadan kalması normal hayata dönüş operasyonudur aslında özel esaslardan çıkıp genel esaslara dönüş işlemi.

Düzenleyici ve Kullanıcı Mükellefler Kod’dan Nasıl Çıkar?

Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme olumsuz raporuyla özel esaslara tabi tutulan mükellefler, aşağıda sayılan şartlardan birisinin gerçekleşmesi halinde genel esaslara dönerler:

1-Yargı Kararı

Sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme fiiline ilişkin olarak düzenlenen raporlara dayanılarak yapılan tarhiyatın yargı kararları ile terkin edilmesi. Kod uygulamasının Anayasa’ya ve hukuka aykırı olduğuna ilişkin yeni düzenlemeden önce olduğu gibi halen verilen kararla hep mükellef lehine sonuçlanmaya devam etmektedir. Bu kararların ortak özetini oluşturan ifade ve gerekçeler aşağıdaki gibidir.

Kod uygulaması (kod listesikara listeolumsuz (şüpheli) mükellefler listesi gibi değişik adlarla anılan liste) ile Özel Esaslara alınacak olan firmalar güvene dayalı yürümekte olan ticari hayatta güvensizlik yaratan bir ortama sürüklenerek ticari ilişki içerisinde bulunduğu bütün şirketler nezdinde uzak durulması gereken firmalar kategorisine girmesine neden olacaktır. Bu ise telafisi mümkün olmayan maddi ve ticari zararlara firmayı sürükleyecektir. Bütün mükellefleri tedirgin eden bu uygulamanın, başta Anayasa olmak üzere iç hukukumuza ve uluslararası hukuka uygun olduğunu söylemek ise güçtür.

Anayasamız; devlete, bir başka ifadeyle idareye, çalışma hayatının ve özel teşebbüslerin düzenli ve eşit bir şekilde yürümesini sağlamak için önlem alma görevi vermiştir. Kod uygulaması ise devlete verilen bu görevlere uygun hareket edilmediğini göstermektedir.

Nitekim kod uygulamasının Anayasa’nın 48/2, 49/2 ve 73/3. maddelerine aykırı olduğu kanısına varan Danıştay 4. Dairesi’nin verdiği bir karar şu şekildedir;( Dn. 4. D.’nin, 13.05.2008 tarih ve E.2007/3810, K.2008/1796 sayılı Kararı)

“Dayanağını Anayasa’ya uygun çıkarılmış kanunlardan almayan düzenlemelerle bir takım hak ve yükümlülükler getirilemez. Gerek davalı idarenin, gerek bağlı bulunduğu üst makamların, mükellefleri bu şekilde kategorize edebilmelerine olanak sağlayan hiçbir yasal düzenleme bulunmadığı gibi Anayasa’da buna izin veren hüküm de yer almamaktadır. Hukuka aykırı biçimde idarenin oluşturduğu sınıflandırma ile davacının adına sözü edilen listede yer verilmiş olması nedeniyle temyiz isteminin kabulüyle İstanbul 8. Vergi Mahkemesi’nin kararının bozulmasına oybirliği ile karar verildi.”

Ayrıca, uygulamanın Anayasamızın 167. maddesinde yer alan;

“Devlet, para, kredi, sermaye, mal ve hizmet piyasalarının sağlıklı ve düzenli işlemlerini sağlayıcı ve geliştirici tedbirleri alır.” hükmüne de aykırı olduğunu söylemek mümkündür.

Bununla birlikte, yukarıda sözü edilen hükümlerden herhangi birine aykırılığının kabul edilmesi halinde, Anayasamızın 2. (Hukuk Devleti İlkesi), 10. (Kanun Önünde Eşitlik İlkesi), 11.(Anayasa’nın Bağlayıcılığı ve Üstünlüğü İlkesi) maddelerine aykırılık da kendiliğinden oluşacaktır.

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesine göre yetki, şekil, sebep, konu ve maksat (amaç) yönlerinden hukuka aykırı olan idari işlemlerin iptali istenebilecektir. Bilindiği üzere, bu iptal nedenleri çoğunlukla birlikte değerlendirilmektedir. Kod uygulamasında hangi iptal nedenlerinin olduğu, ayrıntılı ve ayrı bir irdelemeyi gerektirmektedir. Ancak, Anayasa’ya aykırılığın dahi söz konusu olduğu bu durumda, sayılan bu iptal nedenlerinden bir veya birkaçının bulunduğu açıktır. Özellikle Kod-5’e alınan mükellefler hakkında henüz somut bir incelemeye dayanan rapor bulunmaması idari işlemin hukuka uygun olmadığını göstermektedir. Diğer taraftan, haklarında rapor bulunan mükelleflerin; yargı önünde hakkını aramadan, bir bakıma suçlu ilan edilerek listeye alınması da “masumiyet karinesi”ne uymamaktadır.

Anayasamızın 10, 11, 48, 49 ve 167. maddelerine paralel düzenlemeler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB)’nde de yer almaktadır. Bildirge’nin 23/1. maddesine göre; “Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.”

Bildirge’nin 7. maddesinde ise eşitlik ilkesi yer almaktadır.

Danıştay 4. Dairesi’nin Anayasamızın 48. ve 49. maddelerine aykırı bulduğu kod uygulaması, bu maddelerle paralel hüküm içeren İHEB’in 23. maddesine de uygun değildir. Bu bağlamda, Anayasa’nın 90. maddesinin 5. fıkrasındaki hükme göre usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş uluslararası sözleşmelerin kanun hükmünde olduğu dikkate alınırsa; yalnızca İHEB’in 7. ve 23. maddesine aykırılık dahi koda alma uygulamasının hukuka uygun olmadığını, idarenin bu uygulamasından geri dönmesinin doğru olacağını göstermektedir.

Bu uygulama, bir başka uluslararası sözleşme olan Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmesi’nin 6. Maddesine de uygun değildir.

 

Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından hazırlanmış Mükellef Hakları Bildirgesi’nde yer alan bazı ifadeler şu şekildedir: “Şahsi ve gizli bilgilerinize saygılıyız. Bu bilgileri Vergi Usul Kanunu’nun öngördüğü haller dışında açıklamayacağız ve kullanmayacağız. Vergi ile ilgili yükümlülüklerinizin yerine getirilmesinde sizlere her türlü kolaylığı sağlayacağız. Yaptığımız işlemlerde ve gerçekleştirdiğimiz düzenlemelerde vergi kanunlarının adil, hukuksal, tarafsız ve rekabeti koruyucu bir şekilde uygulanmasını esas alacağız. Vergi incelemelerinde kanunları doğru, tarafsız ve tutarlı bir şekilde uygulayacağız. İncelemenin her aşamasında sizi bilgilendireceğiz.”

Yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, Kod uygulaması ve ortaya çıkardığı sonuçların idarenin vaatleriyle de örtüşmediği görülmektedir.

Vergi idaresi, koda alınmış bir mükelleften mal ve/veya hizmet alan diğer mükellefleri, yazılı ya da sözlü olarak “bu mükelleften yaptığı alışlara ait faturaları KDV beyanlarından çıkarmaları, yani bu faturalara ait katma değer vergilerini indirim konusu yapmamaları, bu suretle düzeltme beyannamesi vermeleri, aksi takdirde incelemeye alınacakları” yönünde uyarmakta, birçok mükellef incelemeye maruz kalmamak için idarenin bu talebini yerine getirmek ve ilave vergi tahakkukunu faiziyle birlikte ödemek zorunda kalmaktadır. Dolayısıyla İdarenin bu uygulaması, kanunla verilen KDV indirimi hakkının idarenin uygulamalarıyla ya da dayanak olarak gösterilen tebliğlerle sınırlanması anlamına gelir ki bu durumun hukuka uygun olduğundan söz edilemez.

Danıştay 4. Dairesi’nin Kararı ise( Dn. 4. D.’nin, 14.01.2008 tarih ve E.2007/4095, K.2008/1 sayılı Kararı ); “Davacı, mal ve hizmet alımlarıyla ilgili olarak aldığı ve kayıtlarına yansıttığı faturaları düzenleyen kişi hakkındaki tespitlerden hareketle ‘Haklarında Rapor Bulunmamakla Birlikte Sahte ve Muhteviyatı İtibariyle Yanıltıcı Belge Kullandığı veya Düzenlediği Konusunda Tespit Bulunanlar’ listesine alınmış ise de gerek davalı idarenin gerekse bağlı bulunduğu hiyerarşik üst makamların mükellefleri bu şekilde kategorize edebilmelerine olanak sağlayan hiçbir yasal düzenleme bulunmadığı gibi Anayasa’da da buna izin veren bir hüküm yer almamaktadır. Bu şekilde yasal dayanağı olmadan yapılacak bir sınıflandırma, vergi barışını bozucu etki yaratacağı gibi Anayasa’da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine de aykırılık teşkil eder. Dolayısıyla, yasal dayanağı olmadan, hukuka aykırı bir biçimde idarenin kendi içinde oluşturduğu bir sınıflandırma ile davacının, hakkında olumsuzluk tespit edilen mükellefler listesi olarak adlandırılan listede yer almasına dair işlemin hukuka aykırı olacağı” yönündedir. Dolayısıyla Danıştay 4. Dairesi’nin kararı, yalnız Anayasa’ya ve kanunlara değil hukuka ve GİB’in “Mükellef Hakları Bildirgesi”ne de uygun olandır.

Aşağıdaki muhtelif yargı kararları[1] da göstermektedir ki, Maliye İdaresinin Kod uygulaması kanunsuzdur. İdari düzenlemeler olduğu sürece düzenleyici bile olsa mükellef lehine sonuçlanmaya devam edecektir. Vergi İdaresinin amacı ise bağcıyı dövmek değil(mahkum etmekten ziyade) üzüm yemek(sistemi korumaya çalıştığı için bu sistem böyle idari düzenlemelerle işlemeye devam edecek görünmektedir.

Danıştay 9. Daire 13.12.2012 gün, 2010/4896 E., 2012/9474 K. sayılı kararı ile idarenin baskısıyla kod listesinden çıkmak maksadıyla ihtirazı kayıtla verilen düzeltme beyannamelerine karşı, her türlü irade açıklamasının irade sakatlığından ari olması gerektiğinden dava açılabileceğine karar verdi. https://guncelvergikararlari.wordpress.com/

 

Danıştay 9. Daire, 17.01.2008 tarih, 2006/3921 E., 2008/320 K. sayılı kararı ile incelemeye sevk edilmekle birlikte henüz inceleme raporu düzenlenmemiş bulunan mükellefin KOD 5 listesine alınmak suretiyle bazı alışlarına ilişkin indirim konusu yapılamayacağından hareketle tesis edilen işlemin hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

 

Danıştay 4. Daire, 14.01.2008 gün, 2007/4095 E., 2008/1 K. sayılı kararı ile sahte belgeye dayalı kod uygulamasının hukuki dayanağı olmayacağına hükmetti.

Davacı mal ve hizmet alımlarıyla ilgili olarak aldığı ve kayıtlarına yansıttı­ğı faturaları düzenleyen kişi hakkındaki tespitlerden hareketle “Haklarında Rapor Bulunmamakla Birlikte Sahte ve Muhteviyatı itibarıyla Yanıltıcı Belge Kullandığı veya Düzenlediği Konusunda Tespit Bulunanlar” listesine alınmış ise de; gerek davalı idarenin, gerek bağlı bulunduğu hiyerarşik üst makamla­rın mükellefleri bu şekilde kategorize edebilmelerine olanak sağlayan hiçbir düzenleme bulunmadığı gibi, Anayasa ‘da buna izin veren bir hüküm yer al­mamaktadır. Bu şekilde yasal dayanağı olmadan yapılacak bir sınıflandırma, vergi barışını bozucu etki yaratacağı gibi, Anayasa’da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine de aykırılık teşkil eder. Dolayısıyla, yasal da­yanağı olmadan, hukuka aykırı biçimde idarenin kendi içerisinde oluşturdu­ğu bir sınıflandırma ile davacının hakkında olumsuzluk tespit edilen mükel­lefler listesi olarak adlandırılan listede yer alması kesin ve yürütülmesi zorun­lu bir işlem olup davanın esasının incelenmesi gerekirken…”

Danıştay 4. Daire 12.03.2002 gün, 2000/4871 E., 2002/1003 K. sayılı kararı ile sadece fatura düzenleyen nezdinde yapılan araştırma cezalı tarhiyat kesilmesi için yeterli değildir hükmetti.

 

Danıştay 9. Daire 16.02.2011 gün, 2010/331 E. 2011/395 K. sayılı kararı ile mükellef hakkında düzenlenen yoklama fişine göre belirtilen adreste bulunmadığı yönündeki tespitten hareketle düzenlen faturaların gerçek bir mal ve hizmet teslimine dayanmadığına karine teşkil etmeyeceğine hükmetti.

Söz konusu kararın Dairece hazırlanan gerekçesi ise şu şekilde:

Danıştay 9. Daire 31.10.1994 gün, 1993/3003 E., 1994/4226 K. sayılı kararı ile fatura düzenleyen şirketin adresinde bulunamamasının faturanın naylon olduğunu göstermeyeceğine, böyle bir varsayımdan yola çıkarak cezalı vergi tarh edilmesinin hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

Dairenin ilgili karara ilişkin gerekçesi ise şu şekilde:

Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu 23.10.1998 gün, 1997/79 E. 1998/296 K. sayılı kararı ile bilinen iş ve ikametgâh adreslerinde bulunamaması nedeniyle kişilerin sırf bu sebepten gerçek mükellef olmadıkları kanaatine varılamayacağına ve düzenledikleri faturaların da gerçeği yansıtmadığının düşünülemeyeceğine hükmetti.

Danıştay 9. Daire 17.11.2009 gün, 2009/5333 E., 2009/4172 k., sayılı kararı ile davacı mükellef şirkete fatura düzenleyen şirketlerin, idare tarafından oluşturulan kod listelerinde yer almalarının, başka tespitler olmaksızın, bu şirketler tarafından düzenlenen faturaların sahte olduklarını göstermeyeceğine hükmetti.

Danıştay 9. Daire 29.12.2009 gün, 2009/7171 E., 2009/5341 k., sayılı kararı ile sahte fatura kullandığı hususunda şüphe bulunmayan yükümlülere düzeltme beyannamesi verdirilerek bu faturalara dayalı vergi indirimlerinden vazgeçmesinin sağlanması, ardından cezalı katma değer vergisi tarh olunması usulünün hukuka aykırı olduğuna hükmetti.

 

Danıştay 3. Daire 03.05.2011 gün, 2011/1151 E., 2011/1507 k., sayılı kararı ile Sahte fatura kullandığı gerekçesiyle koda alınan mükellef adına yapılan tarhiyatın, vergi mahkemesince kaldırılması durumunda, yapılan işlem tüm sonuçları ile ortadan kalkacağı için Danıştay kararının nihai karar olarak beklemesine gerek olmadığına hükmetti.

Vergi Mahkemesi, davacının kod listesinden çıkarılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemi; “davacı adına sahte fatura kullanma fiili sebebiyle inceleme raporu düzenlendiği ve sahte fatura olduğu iddia edilen belge içeriği katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle tarhiyat yapıldığı ve sahte fatura kullanılması nedeniyle davacının kod listesine alındığı, davacı hakkında düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak yapılan tarhiyatlara karşı açılan davalarda Vergi Mahkemesinin kararları ile kaldırıldığı, idari yargı yerlerinin vermiş olduğu iptal kararlarının işlemin tesis edildiği andan itibaren tüm sonuçları ile birlikte ortadan kaldıracağının açık olduğu, Vergi Mahkemesince davacı adına düzenlenen inceleme raporuna dayanılarak yapılan tarhiyatın kaldırılması ve söz konusu kararlarla ilgili olarak Danıştay tarafından henüz bozma ve yürütmenin durdurulması yolunda bir karar verilmemesi karşısında mahkeme kararının nihai karar olmaması nedeniyle tesis edilen işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı” gerekçesiyle iptal etmiş, kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 3. Daire; “Anayasa’nın 48. maddesinin 2. fıkrasında, devletin, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacağı, 49. maddesinin 2. fıkrasında, devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı, 73. maddesinin 3. fıkrasında, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı öngörüldüğünden, mükelleflerin bu şekilde sınıflandırılmasının, yasal veya Anayasal bir dayanağı bulunmadığı gibi, Anayasa ile güvence altına alınan temel hak ve hürriyetlere de aykırı düşmesi nedeniyle davacının kod listesinden çıkarılması istemiyle yaptığı başvurunun reddine ilişkin işlemi iptal eden vergi mahkemesi kararında sonucu itibariyle hukuka aykırılık görülmediği” gerekçesiyle Vergi Mahkemesi kararını onamıştır.

 

Danıştay 3. Daire 24.10.2011 gün, 2009/6111 E., 2011/6209 k., sayılı kararı ile mükelleflerin gerçeğe aykırı fatura kullanıldıklarından bahisle kod listesine alınmasının yasal olmadığına ve bu işlemin Anayasa’da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine de aykırı olduğuna hükmetti.

 

Yukarıdaki açıklamalar ve yargı kararlarından da anlaşılacağı üzere,  Kod uygulamasının Anayasa’ya, kanunlara, uluslararası sözleşme hükümlerine ve Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yayımladığı Bildirge’ye uygun olmadığı, Listeye alınma veya listeye alınanlarla mal/hizmet alışverişinde bulunma ihtimali bile ticari hayatta durgunluğa ve güvensizliğe neden olacağından telafisi mümkün olmayan öngörülebilir zararların da hesaba katılarak Özel esaslara tabi tutulma işleminin iptal edilerek genel esaslara geçme talebi haklı görünerek mükelleflerin lehine karar ile sonuçlanmaktadır.

Örnek1: ABBA İNŞAAT A.Ş.’nin 3 Ocak 2015 tarihi itibarıyla sahte belge düzenleme ve kullanma fiilinden tespitle Kod’a alındığı vergi dairesi tarafından mükellefe tebliğ edilmiştir. Mükellef 30 gün içinde vergi mahkemesine yürütmeyi durdurma istemiyle başvurmuştur. Mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermiştir. Mahkeme kararını alan mükellef bu konuda kendisini uyaran alıcı firmalara mahkemenin lehine sonuçlandığını söyleyerek kararı göstermektedir. Alış veriş yapan firma ise bir nebze rahatlayarak alışverişine devam etmektedir. Tam bir dostlar alışverişte görsün misali. Aslında mükellef aklanmış mıdır? Hayır. Sadece Kod uygulamasının hukuksuz olduğuna ilişkin bir lehine karara sahip olmuştur. Ancak bu firmanın alış ve satışlarının gerçekliğine ilişkin şüpheler devam etmektedir. Vergi dairesi tabi ki, firmayı hemen incelemeye sevk edecek veya zaten incelemeye göndermiştir. Ancak inceleme sonucuna göre eğer aklanırsa ve/veya inceleme sonucu yapılan tarhiyatlar mahkeme tarafından terkin edilirse aklanmış olacaktır.

Yürütmeyi durdurma kararını alan her mükellef bir dilekçe ekinde Kod’dan çıkma talebiyle vergi dairesine vermektedir. Vergi dairesi ise çareyi en son uygulaması ile söylüyorum;” üst tarafta, “Mükellef Genel Esaslara Tabidir” diyor. Alt tarafta ise İade Taleplerinde KDV Genel Uygulama Tebliğinin Özel Esaslar Bölümündeki Usul ve Esaslar Geçerlidir.” İbaresi ile bir nebze olsun sistemi kendi usulleriyle korumaya çalışmaktadır. Yani ne şiş yansın ne de kebap…

Yukarıdaki mükellef Kod’da mıdır? diye soracak olursanız hem evet hem de hayır dememiz gerekecektir. Yargı kararı ile yürütmeyi durdurma almıştır. Ancak muhtemeldir ki, vergi dairesi incelemeye sevk etmiş ve mükellef inceleme sonucuna göre aklanacaktır. Bu nedenle bu tür firmalardan alım yapan firmaların yargı kararını gösteren mükellefe çok da itibar etmemesi gerekmektedir. SMİYB düzenleme fiili çok ciddi ve telafisi çok zor bir iddiadır. Sözün bittiği yerdir. Bu tespit olan firmalarla hiç çalışılmaması en doğrusu olacaktır. Bu mükellefin kendini aklaması imkansıza yakındır.

Örnek2:ABBA Harfiyat Lojistik Demir Çelik Ltd. Şti. 2014 yılı defter ve belgeleri müfettiş tarafından incelemeye alınmıştır. Özellikle demir sektöründeki muhtemel sıkıntılı belge akışından dolayı bir çok alt paravan şirketler kurulduğu bunlar aracı kılınarak vergi ziyaına sebep olunduğu ve Hazine’nin yüklü  tutarda zarara uğratıldığı tespit edilmiştir. Ancak bu firmanın çok büyük kurumsal inşaat firmalarına gerçek anlamda demir sattığı sözleşmelerle sevk irsaliyesi, banka hareketleri, kantar fişleri vs.. görülmektedir. Defter ve belge üzerinde bakılacak olursa hiç demir alışı olmayan bir firmanın 50.000 TL tutarında satışının doğru olduğu müfettiş tarafından da tespit edilmiştir. Bu durumda firma için normal koşullarda sahte fatura kullanıcısı diye rapor yazılarak sadece katma değer vergisi yönünden bir tenkit yapılması gerekirken vergi müfettişi alımı olmayan bir şeyin satımı da olmaz diye satış faturalarının sahte olarak düzenlendiği iddiası ile komisyon geliri olarak rapor düzenlemiştir. Bu durumda mükellef hem düzenleyici ve hem kullanıcı olarak özel esaslara tabi olacaktır.

2- Ödeme veya Olumlu Rapor

Mükelleflerin sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme raporlarına dayanılarak yapılan tarhiyatları (kesilecek ceza ve hesaplanacak gecikme faizi dâhil) ödemeleri veya tamamına teminat göstermeleri ve yapılan inceleme sonucunda düzenlenen olumlu raporun vergi dairesi kayıtlarına intikal etmesi.

Olumlu Rapor Nedir?

Vergi incelemesine yetkili olanlar tarafından düzenlenen raporlar (vergi inceleme raporu, vergi tekniği raporu, basit rapor gibi), mükellefin incelenen döneme ait 1 No.lu KDV Beyannamesi ile beyan ettiği tüm işlemlerini kapsayacak şekilde düzenlenen ve olumlu olan rapor demektir. Sadece vergi incelemesi yapılan dönemi takip eden döneme/dönemlere ait KDV beyanlarının düzeltilmesi amacıyla düzenlenen raporlar ile yeminli mali müşavirler tarafından düzenlenen raporlar “olumlu rapor” olarak değerlendirilmez.

Sahte ve/veya Muhteviyatı İtibarıyla Yanıltıcı Belge KDV’sini  İndirim Konusu Yapmamış Olacak.

KDV iade uygulamaları bakımından bir raporun "olumlu rapor" sayılabilmesi için, iade hakkı doğuran işlem dolayısıyla yüklenilen vergiler ve iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği (beyan konusu edildiği) döneme ait(örneğin Ocak/2015 vergilendirme dönemi) “Bu Döneme Ait İndirilecek KDV” (Ocak /2015 dönemi KDV Beyannamesinde)tutarında sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeden kaynaklı herhangi bir indirimin olmaması gerekir.

Mükellef Olumlu Rapor İçin Kendisi İnceleme Talep Edebilir.

İade talebi olmamakla birlikte olumsuz rapor nedeniyle özel esaslara tabi tutulan bir mükellefin, olumsuz raporun ilgili olduğu vergilendirme dönemlerinden sonraki vergilendirme dönemlerinden herhangi birine yönelik inceleme talep etmesi mümkündür. Bu durumda yapılan inceleme sonucunda düzenlenen raporun olumlu rapor olabilmesi için mükellefin indirilecek KDV tutarlarının içerisinde sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeye dayalı indirim olmadığının tespiti gerekir.İndirilecek KDV tutarlarının içerisinde sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belgeye dayalı indirim olmamakla birlikte, sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenlendiğine ilişkin tespit içeren raporun olumlu rapor olarak değerlendirilmeyeceği tabiidir. İşlemlerin Gerçekliği Nasıl İspatlanabilir?

Bilindiği gibi vergi usul kanununa göre

213 sayılı Kanunun 3/B maddesine göre vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esas olup, vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyetinin yemin hariç her türlü delille ispatlanması mümkündür.

Düzenledikleri veya kullandıkları belgelerin sahteliğine veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı olduğuna ilişkin inceleme veya idari araştırma aşamasında mükellefe, söz konusu belgelerin gerçekliğine yönelik deliller ileri sürme imkânı verilir. Aynı şekilde kendileri hakkında olumsuz rapor veya olumsuz tespit bulunmamakla birlikte mal veya hizmet satın aldıkları mükellefler hakkında olumsuz rapor veya olumsuz tespit bulunan mükelleflere de bu imkân sağlanır. Söz konusu karşı deliller inceleme veya araştırmaya konu iş, işlem ve belgelerle ilgili olmalı ve bir yazı ile idari makama ibraz edilmelidir. Karşı deliller incelemeye başlanmış olması halinde inceleme elemanına, incelemeye başlanmamışsa ilgili vergi dairesine sunulur.

Dolayısıyla idare tarafından sahte veya yanıltıcı olduğu yönünde bulgular bulunan bir belgenin gerçek bir işleme dayandığı ve dayandığı işlemi mahiyet ve miktar itibarıyla doğru olarak yansıttığı işlemin tarafları, ilgilileri (iade talep edenler) veya mükellefler tarafından 213 sayılı Kanunun 3’üncü maddesindeki delil serbestisi kapsamında iddia ve ispat olunabilir.

İleri sürülen karşı delillerin işlemin gerçekliğini göstermesi halinde özel esaslar uygulanmaz. İşlemin tarafları, ilgililer ve mükelleflerin, delillerini bir rapora bağlamak suretiyle ve işlem ve belge ile ilgili olmak koşuluyla ileri sürmeleri gerekir. İşlem ve belgeyle ilgili olmayan iddia ve deliller dikkate alınmaz.

Bu şekilde ileri sürülen iddia ve deliller, inceleme elemanı veya idare tarafından karşı delillerle çürütülmek suretiyle belgenin sahte veya yanıltıcı olduğu ispatlanabilir. Bu durumda ileri sürülen delillerin ele alınıp raporda veya dayanak bir yazı ile çürütüldüğü karşı delillerle açıklanarak mükellef veya ilgili özel esaslara alınır.

Sınırlandırıcı olmamak kaydıyla belgenin gerçekliğini ve doğruluğunu ispatta aşağıdaki deliller kullanılabilir:

a) İşlem bedelinin ödendiğinin belgelendirilmesi.

Ödeme, iade talebinde bulunan mükellef tarafından ödemeyi tevsik eden belge aslı veya noter onaylı örneği ile tevsik edilebilir.

Ödemenin 5411 sayılı Bankalar Kanunu hükümlerine göre faaliyette bulunan bankalar vasıtasıyla veya 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun[60]785 inci maddesinin (1) numaralı fıkrası kapsamında düzenlenen çekler ile de tevsiki mümkündür.

Ayrıca internet bankacılığı yoluyla yapılan ödemelerde, banka dekontu yerine ilgili banka şubesi tarafından onaylı internet çıktıları ya da mükellefler tarafından ödeme yapılan bankalardan alınan onaylı hesap ekstreleri ödemenin tevsikinde kullanılabilir.

Ödeme, kredi kartı (iade talebinde bulunan kişi veya kuruma ait), tapu devri, kamu kurum ve kuruluşları aracılığıyla (ön ödeme avansı şeklinde kamu kurum ve kuruluşlarının veznesine ödeme gibi) yapılmak suretiyle de tevsik edilebilir.

Ödemenin PTT yoluyla yapıldığı durumlarda, ödeme sırasında düzenlenecek belge, (satıcının veya adına hareket edenlerin adı-soyadı (tüzel kişilerde unvanı) ile banka hesap numarası ve vergi kimlik numarası doğru olarak yazdırılmak kaydıyla) ödemeyi tevsik eden delil olarak ileri sürülebilir.

b) Taşıma, yükleme, boşaltma, depolama, ambalajlama, ve benzeri işlemlerin yapıldığına yönelik belgeler, sigorta belgesi, vergi, resim, harç, pay, fon gibi ödemeler yapılmışsa bu ödemelere ait belgeler işlemin gerçekliğinin tevsikinde delil olarak kullanılabilir. III.SONUÇ:

Sahte belge düzenleyen şahısların önlenmesi neticede polisi ve adli bir olaydır. Bunun vergi dairesinin üzerinde ihale kalması vergi bilincinin oluşması ve gelecek kuşaklara aktarılması açısından da doğru bir yöntem olduğunu düşünmüyorum. Sistem kötüyü engelleme merkezinde kurulduğu sürece, iyiyi unutmak daha kolay olacaktır. Mali takibat sonucu ortaya çıkarılan mükellefler açısından evet, yargı kararının kesinleşmesi sonucu suçun kesinleşmesi hali evet, ancak öteki birçok koşulda özel esaslar uygulamasının devam etmesi; şirketlerin ticari markalarının zedelenmesinden, müşteri kaybetmeye kadar telafisi gerçekten mümkün olmayan zararlar doğurmaya devam edecektir.

Bu çalışmanın son sözü şu olsun, geç gelen adalet, adalet olmayacaktır. Bir mükellefin bile mağdur olması, vergi sisteminde amaçlanan adaleti ve eşitliği zedelemeye yetecektir.


[1] https://guncelvergikararlari.wordpress.com/author/oguzcetinkaya/page/3/. Yargı kararlarının tamamı bu siteden alınmıştır.

18.05.2015

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM