BASINDAN YAZILAR
Dr. Bumin DOĞRUSÖZ - Yurtiçi iştirak kazançları istisnası - MuhasebeTR

Dr. Bumin DOĞRUSÖZ - Yurtiçi iştirak kazançları istisnası

Yeni Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5. maddesinde istisnaları düzenlerken iştirak kazançları istisnasını, yurtiçi ve yurtdışı iştiraklerden elde edilen kazançlar için ayrı ayrı düzenlemiştir. Yurtdışı iştirak kazancı istisnasını daha önce bir yazımızda irdelemiştik. Bu yazımızda ise yurtiçi iştirak kazançları istisnasını irdelemek istiyoruz.

Yurtiçi iştirak kazançları istisnası kanunda, kurumların tam mükellefiyete tabi başka kurumların sermayesine katılma ve kârına katılma hakkı veren katılımları için ayrı alt bentler halinde düzenlenmiştir. Ancak bu ayrı düzenlemenin, istisnadan yararlanma açısından her hangi bir önemi yoktur.

Bilindiği gibi, kurum kazançları öncelikle kurumlar vergisine tabi tutulmaktadır. Buna göre, bir kurumun başka bir kurumun sermayesine iştirakinin bulunması halinde, elde edeceği iştirak kazançları (temettü gelirleri), daha önce iştiraki bulunduğu kurum bünyesinde vergilendirilmiş olacaktır. Dolayısıyla daha önce kurumlar vergisine tâbi tutulmuş olan kâr paylarının elde eden kurumda tekrar aynı vergi ile mükerrer olarak vergilendirilmemesi amacıyla, bir başka anlatımla iç çifte vergilemeyi önleme amacı ile iştirak kazançları istisnası ihdas edilmiştir.

Gerek kanunun anılan hükmünde, gerek önceki Kurumlar Vergisi Kanunu'na ilişkin 47 sayılı Genel Tebliği'nde belirtildiği üzere, bir kurumun bu istisnadan yararlanabilmesi için aranan tek şart, kâr payının elde edildiği kurumun (katılınan kurumun) tam mükellef bir kurum olmasıdır. Dolayısıyla kurumların, dar mükellef statüsünde bulunan kurumlardan elde edecekleri kâr payları, bu istisna kapsamında değerlendirilemez. Dolayısıyla yurtdışındaki iş ve ihaleler dolayısıyla yurtdışında kurulan iş ortaklıklarına iştirak eden tam mükellef kurumların, bu iş ortaklıklarından elde edecekleri kâr payları, iştirak kazançları istisnası kapsamında değerlendirilemez. Dar mükellef kurumlardan elde olunan kar payları, koşulları varsa aynı maddenin 1-b bendinde yer alan istisnadan yararlandırılabilir.

Tam mükellef kurumdan kâr payı alan bir kurumun, söz konusu istisnadan yararlanabilmesi açısından, tam veya dar mükellef olmasının bir önemi yoktur. Tam mükellef kurumlardan kâr payı alan dar mükellef kurumlar da, iştirak kazançları istisnasından yararlanabileceklerdir.

İstisnanın uygulanması açısından, 5422 sayılı eski kanunda 3239 sayılı kanunla yapılan değişikler öncesinde olduğu gibi, iştirak nispetinin belli oranda olması koşulu yeni düzenlemede aranmamıştır. İştirak nispeti ne olursa olsun, kurumların tam mükellef kurumlardan elde ettikleri kâr payları, bu istisnadan yararlanabilecektir. Öte yandan, istisna uygulaması açısından, iştirakin süresi de önem taşımamaktadır. Bu sebeple, kurumların kısa vadeli fonlarını değerlendirmek amacıyla iktisap ettikleri hisse senetleri dolayısıyla sağladıkları kâr payları da, bu istisnadan yararlanacaktır. Örneğin borsadan hisse senedi alan bir kurumun iktisap tarihinden üç gün sonra bu senetler dolayısıyla temettü geliri elde etse ve daha sonra birkaç gün içinde bu senetler satılsa dahi, temettü geliri elde eden kurum bu istisnadan yararlanacaktır. Bu sonuç zaten, istisnanın çifte vergilendirmeyi önleme şeklindeki ihdas amacı ile de uyumludur.

Kurumların sahip oldukları, yatırım ortaklıklarının hisse senetleri veya yatırım fonlarının katılma belgeleri dolayısıyla bu kurumlardan elde ettikleri kâr payları, eski kanunda da olduğu gibi iştirak kazançları içerisinde değerlendirilmeyecektir. Zira, Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5/a-1 maddesinin parantez içi hükmünde bu husus açıkça vurgulanmıştır. Kurumların buralardan elde edecekleri kâr paylarının bu istisnadan yararlandırılmamasının nedeninin altında, fon ve yatırım ortaklıklarının kazançlarının portföy kazançları istisnası dolayısıyla kurumlar vergisine tabi tutulmamış olduğu düşüncesinin yattığı anlaşılmaktadır. Ancak, köşemizin sınırları itibariyle gerekçesine girmeyerek kısaca bu düşünceye katılma olanağı bulamadığımı da belirtmek isterim.

Vergiden muaf kurumlardan sağlanan kazançlar da iştirak kazançları istisnasından yararlandırılmamaktadır. Vergiden muaf kurumlardan alınan kâr paylarının iştirak kazançları istisnasından yararlandırılmamasının sebebi, istisnadan yararlanmanın kâr payını ödeyen kurumun tam mükellef olması koşuluna bağlanmış olmasıdır. Vergiden muaf kurumlar ise, mükellef değildir.

Burada üzerinde durulması gereken bir diğer konu da, bir kurumun bir diğer tam mükellef kuruma belli oranda iştiraki dışında, aynı zamanda iştirak edilen kurumun yönetim kuruluna da temsilci sokması ve iştirak edilen kurumda yönetim kurulu üyeleri için de ayrıca kardan pay verileceğinin öngörülmüş olması sebebiyle iştirak oranının üzerinde bir kâr payı alması halidir. Burada iştirak eden kurumun hem iştirak payları hem de yönetim kurulunda temsilcisinin bulunması sebebiyle elde edeceği kâr paylarının tamamının istisnadan yararlandırılması gerekir. Zira istisna, bir teşvik amacı ile değil, sadece çifte vergilendirmeyi önleme amacı ile ihdas olunmuştur. Yönetim kurulu üyeliği dolayısıyla kârdan alınacak payın istisnadan yararlandırılmaması durumunda ise, istisnanın amacı tahakkuk etmeyecek ve iç çifte vergilendirme doğacaktır. Kaldı ki kanunda, kurumların tam mükellefiyete tâbi başka bir kurumun sermayesine katılmaları nedeniyle elde ettikleri kazançlar vergiden istisna edilirken, bu kazancın sermayesine katılma oranında olması şeklinde bir koşul getirilmemiş veya istisnaya böyle bir sınır çizilmemiştir.

Bu istisnayı irdelemeye gelecek yazımızda da devam edeceğiz.

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 25.12.2006)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM