BASINDAN YAZILAR
Veysi SEVİĞ, Bumin DOĞRUSÖZ - İş kazası tazminatı kusur oranına göre gider yazılabilir - MuhasebeTR

Veysi SEVİĞ, Bumin DOĞRUSÖZ - İş kazası tazminatı kusur oranına göre gider yazılabilir

Zarar ve tazminatlar gerçek kazancın tespiti sırasında indirim konusu yapılabiliyor. Ancak işverenin kusurundan kaynaklanan iş kazalarına ödenen tazminatlar gider sayılmıyor. Kazada işveren yüzde 80 kusuruysa ödenen tazminatın yüzde 20'lik kısmı indirime hak kazanıyor. 

 

ŞİRKETİN ÖDEDİĞİ TAZMİNAT

SORU: Şirketimiz üretim tesislerinde iş kazası geçiren bir işçimiz için Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı tarafından iş mahkemesinde açılan dava sonucunda şirketimiz %80 oranında kusurlu bulundu ve bu nedenle de tazminat ödememize karar verildi. Karar doğrultusunda şirket olarak söz konusu tazminatı ödedik. Ödenen bu tazminatı kurum kazancının tespiti aşamasında gider olarak indirim konusu yapabilir miyiz?

YANIT: Kurumlar Vergisi Yasası’nın 6. maddesi uyarınca “Safi kurum kazancının tespitinde, Gelir Vergisi Kanunu’nun ticari kazanç hakkındaki hükümleri uygulanır.” Gelir Vergisi Yasası’nın 38. maddesi gereği olarak da ticari kazancın belirlenmesi aşamasında, söz konusu yasanın 40. maddesinde sayılmak suretiyle belirlenmiş bulunan giderlerin safi kazancın tespiti sırasında indirim konusu yapılması mümkündür.

Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinin 3 numaralı bendine göre “İşle ilgili olmak şartıyla mukavelenameye veya ilama veya kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatlar” safi kazancın tespiti sırasında indirim konusu yapılabilmektedir.

Söz konusu zarar, ziyan ve tazminatların gider olarak dikkate alınabilmesi için;

* İşle ilgili olması

* Kanun hükmüne veya sözleşmeye veya mahkeme ilamına göre ödenmesi gerekmektedir.

Sözleşmeye, ilama veya kanun hükmüne dayanmak ve teşebbüs sahibinin kusurundan kaynaklanmamak koşuluyla iş kazaları dolayısıyla ödenen tazminatlar gider olarak kayıtlara intikal ettirilebilmektedir. Ancak buna karşılık özellikle işverenin kusurundan kaynaklanan kazalar sonucunda ödenen tazminatlar aynı yasanın 41. maddesinin 6. bendi uyarınca gider olarak kabul edilmeyen ödeme niteliğindedir. 

Diğer yandan Kurumlar Vergisi Yasası’nın 11. maddesinin (g) bendi uyarınca da “Sözleşmelerde ceza şartı olarak konulan tazminatlar hariç olmak üzere kurumun kendisinin, ortaklarının, yöneticilerinin ve çalışanlarının suçlarından doğan maddi ve manevi zarar tazminat giderleri” kabul edilmeyen gider niteliğindedir.

Mevcut yasal düzenlemeler çerçevesinde mahkeme kararı uyarınca şirketiniz tarafından ödenen tazminatın, şirketinizin kusurlu olmadığı orana isabet eden tutarı Gelir Vergisi Yasası’nın 40. maddesinin (3) numaralı bendine göre gider olarak kabul edilecek, şirketin kusurlu olduğu orana isabet eden kısmı ise Kurumlar Vergisi Yasası’nın 11. maddesinin (g) bendi uyarınca kabul edilmeyen gider olarak kayıtlara intikal ettirilecektir. (V. Seviğ)

 

SÖZLEŞME GEREĞİ TAZMİNATTA KDV

SORU: Yapmış olduğumuz ticari sözleşme gereği olarak karşı tarafa sözleşmede belirtilen tarihlerde teslimatı gerçekleştiremememiz halinde kendilerine gecikilen her gün için belli bir bedel tazminat ödemekle mükellefiz. Bu arada karşı taraf sözleşme konusu mal ve hizmetleri piyasadan temin etmesi halinde ortaya çıkan fiyat farkını da bu sözleşme gereği olarak ödemekle mükellef bulunuyoruz.

Biz bu tazminatları ender de olsa zaman zaman ödemek zorunda kalıyoruz. Bu durumda karşımıza bir sorun çıkmaktadır. Biz bu tazminatları ve cezaları sözleşme gereği öderken acaba ödenen miktarlar üzerinden ayrıca Katma Değer ödememiz de gerekir mi?

Karşı kuruluşun son zamanlarda ısrarla üzerinde durduğu bir konu olduğu için bunun aydınlanmasını istiyoruz.

YANIT: Katma Değer Vergisi Yasası’nın 1/1 maddesi ile ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti kapsamında Türkiye’de yapılan teslim ve hizmetler Katma Değer Vergisi'nin konusuna alınmış bulunmaktadır. Bu bağlamda aynı yasanın 20/1. maddesine göre teslim ve hizmet işlemlerinde matrah, bu işlemin karşılığını teşkil eden bedeldir.

Herhangi bir mal teslimi veya hizmet ifası mahiyetinde olmayan teslim ve hizmetler Katma Değer Vergisi'nin konusuna girmemektedir. Bu şekilde yapılan işlemler karşılığında ödenen bedeller üzerinden Katma Değer

Vergisi'nin hesaplanması gerekmektedir.

Dolayısıyla teslim edilmesi gereken malların sözleşmede belirtilen sürede teslim edilmemesi durumunda tahsil edilen gecikme cezaları ya da tazminatlar, mal teslimi veya hizmet ifası karşılığında ortaya çıkmadığından, Katma Değer Vergisi'ne tabi bulunmamaktadır.

Konuya ilişkin olarak Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilmiş bulunan bir özelgeye göre de aynı gerekçe ile bu tür tazminatların Katma Değer Vergisi'ne tabi olmayacağı hususu açıklığa kavuşturulmuştur. (Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 18.01.2007 gün ve B.07.1.GİB.0.01.54/ 5401-3035/3563 sayılı özelgesi) (V. Seviğ)

 

TASFİYE BİTİMİNDE KDV

SORU: Biz adi ortaklık halinde faaliyet gösteren iki kardeşiz. Son yıllarda yaşanan ekonomik değişime ayak uyduramadığımız için işyerimizi kapatmaya ve dolayısıyla işimizi tasfiye etmeye karar verdik. 

Son aylarda yaptığımız işler azaldığı için daha önce yüklenmiş bulunduğumuz Katma Değer vergilerini de müşterilerimize sattığımız mallar üzerinden alınan Katma Değer Vergisi'nden indirim konusu yapamadık. Bu durumda tasfiye sırasında bu vergileri nasıl değerlendirmemiz gerekmektedir?

Bu konuda yeteri kadar bilgi sahibi değiliz.

YANIT: Katma Değer Vergisi Yasası’nın 29/2. maddesi uyarınca “Bir vergilendirme döneminde indirilecek Katma Değer Vergisi toplamı, mükellefin vergiye tabi işlemleri dolayısıyla hesaplanan Katma Değer Vergisi toplamından fazla olduğu takdirde aradaki fark sonraki dönemlere devrolunur ve iade edilmez.”

Ayrıca söz konusu yasanın 58. maddesinde hükme bağlandığı üzere “Mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan Katma Değer Vergisi ile mükellefçe indirilecek Katma Değer Vergisi, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmez.”

Diğer yandan, işin terk edilmesi halinde, işini terk eden mükellefler, mevcutlarını terkten önce satış ve benzeri yollarla tasfiye ettikleri takdirde teslim bedeli üzerinden, mevcutlar tasfiye edilmemişse, işletmeden çekiş göstererek Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 3/a maddesi gereğince emsal bedeli üzerinden vergi hesaplayıp beyan etmek zorundadırlar. Hesaplanan bu vergilere rağmen indirilemeyen Katma Değer Vergisi kalırsa, indirim yoluyla giderilemeyen bu vergilerin Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahının tespitinde gider ve maliyet unsuru olarak göz önüne alınması mümkün bulunmaktadır.

Bu bilgiler ışığında adi ortaklığınızın tasfiye edilmesi sonucu mükellefiyetinin sona ermesi nedeniyle üzerinizde kalan ve indirim yoluyla giderilemeyen ve sonraki döneme devrolan Katma Değer Vergisi'nin ortakların hisseleri oranında gider veya maliyet unsuru olarak dikkate alınması gerekmektedir.

 

YARGI KARARLARINDA

GAYRİMENKUL İŞLERİ VE

TİCARİ KAZANÇ

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2006/45 K.2006/108 T.14.4.2006

Satın alma yoluyla iktisap ettiği araziyi parsellere ayırıp, bu parsellerden birini yine maliki olduğu bir başka arsa ile birleştiren ve adına aldığı yapı ruhsatına dayanarak kişisel ihtiyacı aşan büyüklükte inşaata başlayan davacının, sonrasında da inşaatın devam ettirilip tamamlanması hususunda müteahhit ile anlaşması ve tamamlanarak kat irtifakı kurulan binadan hissesine düşen bağımsız bölümlerden 29 adedini 1998 yılında sattığı olayda, devamlılık unsurunun var olduğunun açık olması sebebiyle, bu faaliyetinden elde ettiği kazancı ticari kazanç olarak vergilendirilmelidir.

Danıştay 4.Dairesi E.2005/245 K.2005/2116 T.17.11.2005

Dava konusu olayda, üyelerini konut sahibi yapmak amacıyla kurulan davacı kooperatifin bu amaçla 1987 yılında  satın aldığı araziyi, üyelerinin bir kısmının yer değiştirmesi ve bir kısmının da emekli olarak başka yerlere yerleşmesi dolayısıyla amacına ulaşamayacağından, zorunlu olarak ve kooperatifin feshi sonucunu doğuracak şekilde satması neticesinde elde ettiği kazanç; olayda münhasıran ortaklarla iş görülmesi şartının ihlal edilmemiş olması, arazinin hiçbir parselasyon işlemine tabi tutulmadan ve satın alma tarihinden itibaren aradan beş yıldan fazla bir süre geçtikten sonra satılması ve alım satım işinin birden fazla olmaması sebepleriyle ticari kazanç olarak değerlendirilemez.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2004/216 K.2005/70 T.1.4.2005   

Davacı tarafından muhtelif yıllarda iktisap edilen taşınmazların 21.4.1999-22.4.1999 tarihlerinde tek bir kişiye satılmasının, Gelir Vergisi Kanunu’nun aradığı anlamda ticari organizasyon içeren ve devamlılık arz eden bir faaliyet sayılmayacak olması ve kazanç sağlama amacına yönelik başkaca alım satım yapıldığına dair tespitin de bulunmaması sebepleriyle elde edilen kazanç ticari kazanç olarak nitelendirilemez.

Danıştay 4.Dairesi E.2002/3259 K.2003/407 T.18.2.2003

193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 37/4. maddesinde, gayrimenkullerin alım satım ve inşa işleriyle devamlı olarak uğraşanların bu işlerden elde ettiği kazançların ticari kazanç, Geçici 56. maddenin G bölümünde ise arızi olarak ticari muamelelerin icrasından veya bu nitelikteki muamelelere tavassuttan elde edilen kazançların arızi kazanç olduğu belirtilmiştir. Davacı tarafından yapılan inşaat işi ile daire ve dükkân satışlarından elde edilen kazancın ticari kazanç olarak değerlendirildiği olayda; ticari kazançtan söz etmek için bu muamelelerin devamlı ve öteden beri yapılıyor olmasının gerekmesi, idarece daire ve dükkân satışının birden çok olması nedeniyle olayda devamlılık olduğu iddia edilmekteyse de arızi kazancın tanımlandığı Geç. MD. 56’nın G bölümünde “arızi olarak ticari muamelelerin icrasından” şeklinde çoğul düzenleme yapılması, devamlılığın bir inşaatta birden fazla daire satışı olarak değil, birden fazla inşaat yapılması olarak anlaşılması gerektiği ve davacı tarafından söz konusu inşaattan başka yapılmış veya yapılmakta olan bir inşaatın bulunduğu hususunda bir tespitin de olmaması sebepleriyle, davacının ticari kazanç elde ettiğinden söz edilemez.

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E.2001/338 K.2002/79 T.15.2.2002

Davacı hakkında düzenlenen vergi inceleme raporu ve eklerini oluşturan banka kayıtları, tapu sicil müdürlüğü ve icra dairesi kayıtları ve borçluların ifadelerinden yükümlünün 1994 ila 1998 yıllarında aynı ve değişik kişilere bir veya birden çok kez, bu kişilere ait müşteri çeklerini kırmak suretiyle veya senet veya gayrimenkul satış senetleri karşılığı borç para verdiğinin anlaşıldığı olayda; Danıştay’ın süregelen içtihatları ile aralarında yakın akrabalık bağı veya iş ilişkisi bulunmayan kişiler arasında önemli miktardaki paraların günün ekonomik koşullarında karşılıksız olarak alınıp verilemeyecek olması ve bir yılda birden çok veya aynı kişiye birden çok yılda borç para verilmesinin ikrazatçılık olarak kabul edilecek olması sebepleriyle davacının elde ettiği gelir ticari kazanç olarak vergilendirilmelidir.    

 

ÖZELGELERDE

TASFİYE VE İFLAS

1. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı'nın B.07.1.GİB.4.06.16.01/07-KVK-17-1 sayı ve Haziran 2007 tarihli özelgesi

“Tasfiye döneminde, şirket varlıklarının paraya çevrilmesi, alacakların tahsili, borçların ödenmesi ve artan kısmın paylaşılması esastır. Tasfiyeye giren kurumların, tasfiye döneminde tasfiye ile ilgili faaliyetler dışında ticari faaliyette bulunmaları mümkün değildir. Ayrıca, tasfiyeye giren şirketler yeni ticari iş ve muameleler (ihalelere girmek, emtia üretimi yapmak vb) yapamayacakları gibi tasfiye memurları da tasfiyeyi bir an önce sona erdirmek amacıyla şirketlerin başlamış ve devam eden tüm işlerini en kısa zamanda tamamlamak için gerekeni yapmak zorundadırlar. Bu itibarla şirketin -yeni mal alımı yapmaksızın- envanter kayıtlarında da yer alan hammadde ve yarı mamul mallarını satabilmek için fason işçilik yaptırması, tasfiyenin sonuçlandırmasına yönelik bir işlemler olduğundan, ticari faaliyet kapsamında nitelendirilemez.”

2. Kayseri Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 6.4.2007 tarih ve 1063 sayılı özelgesi

“367 seri no’lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’nde, Kurumlar Vergisi mükelleflerinin Kurumlar Vergisi beyannamesini ve geçici vergi beyannamelerini elektronik ortamda göndermek zorunda oldukları belirtilmiştir. Bununla beraber, Maliye Bakanlığı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın tamim mahiyetindeki duyurusunda; anılan genel tebliğe göre zorunluluk kapsamında olmasına rağmen tüzelkişiler için tasfiye, devir, birleşme, hesap döneminin değişmesi durumunda verilmesi gereken kıst dönem beyannameleri ile gerçek kişiler için ölüm halinde verilmesi gereken kıst dönem beyannamelerinin henüz elektronik ortamda alınamaması nedeniyle söz konusu beyannamelerin kâğıt ortamında vergi dairelerince kabul edilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bu nedenle ve otomasyon sisteminin kıst dönem beyannamelerinin elektronik ortamda kabulüne imkân vermemesi sebebiyle tasfiye sonu beyannamesinin ve bir önceki tasfiye dönemi beyannamelerinin yasal süresi içinde kâğıt ortamında verilmiş olmasının ‘mücbir sebep’ hali olarak kabul edilmesi ve özel usulsüzlük cezası kesilmemesi gerekir.”

3. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 22.11.2006 tarih ve 22582 sayılı özelgesi

“Herhangi bir sebepten dolayı tasfiyeden (iflastan) vazgeçilmesi halinde, kurum hakkında tasfiye hükümleri uygulanmayacak olup, böyle bir durumda tasfiyede vazgeçme kararı, bu kararın alındığı dönemin başından itibaren geçerli olacak, tasfiyeden vazgeçme kararının alındığı tarihe kadar verilen beyannameler normal faaliyet beyannamelerinin yerine geçecek, tasfiyeden vazgeçilen kurumun geçici vergiyle ilgili yükümlülükleri ise tasfiyeden vazgeçilmesine ilişkin kararın alındığı tarihi kapsayan geçici vergilendirme dönemi başından itibaren başlayacaktır. Buna göre 8.11.2006 tarihli mahkeme kararı ile iflas kararı kaldırılan şirket hakkında tasfiye hükümleri uygulanmaz. Kurumun geçici vergi yükümlülüğü 8.11.2006 tarihini içeren 10-12/2006 vergilendirme döneminden itibaren tekrar başlar. İflasın kaldırılması kararı, 1.1.2005 tarihinden itibaren geçerli olduğundan, kurumun vergilendirilmesinde bu tarihten itibaren tasfiye dönemi yerine hesap dönemi geçerli olacaktır. Ancak, iflas kararının alındığı 19.10.1998 tarihi ile iflasın kaldırıldığı 8.11.2006 tarihi arasındaki döneme ilişkin vergilerden KVK’nın 17. maddesinin 7. bendi gereğince tasfiye memurları (iflas halinde iflas masası) sorumlu olacaktır.”

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 6.2.2007 tarih ve 1991 sayılı özelgesi

“5520 sayılı KVK’nın 17/7. maddesinde; tasfiye memurlarının, kurumun tahakkuk etmiş vergileri ile tasfiye beyannamelerine göre hesaplanan vergiler ve diğer itirazlı tarhiyatlar için İcra İflas Kanunu’nun 207. maddesine uygun bir karşılık ayırmadan aynı kanunun 206. maddesinin 4. sırasında yazılı alacaklılara ödeme ve ortaklara paylaştırma yapamayacakları, aksi takdirde bu vergilerin asıl ve zamları ile vergi cezalarından şahsen ve müteselsilen sorumlu olacakları, belirtilmiştir. Yine aynı maddenin 8. bendinde ise kurumdan aranan vergilerin sonucu alınıncaya kadar tasfiye memurlarının, sorumluklarının devam edeceği düzenlenmiştir. Bu hükümlere göre kurumların tasfiyesinde ve iflasında vergilemeye ilişkin ödev ve sorumluluklar tamamen kanuni temsilci durumunda olan tasfiye memurları ile iflas masasına yüklenmiştir. Bu itibarla, iflasına karar verilen müflis kurumun iflas muameleleri sona erinceye kadar vergilemeye ilişkin ödev ve sorumluluklar tamamen kanuni temsilci durumunda olan iflas masasınca yerine getirilmek üzere mükellefiyetlerinin devam edeceği hususu tabiidir.”

 

YENİ YAYINLAR

Bugün tanıtacağımız çalışma Gelirler Kontrolörü Ercan Alptürk tarafından kaleme alınmış bulunan “Gayrimenkul Değerleme Rehberi” adlı kitap. Yirmi bir bölümden oluşan kitap, soru cevap şeklinde hazırlanmış. Konu çok boyutlu olarak olarak ele alınarak konuya ilişkin genel bilgilerden sonra, değerleme şirketleri, vergi, finansal kiralama, tüketicinin korunması, bankacılık sektörü, yatırım ortaklıkları, mortgage, teşvik mevzuatı açısından irdelemelerde bulunulmuş. Kitap çok daha geniş boyutlu olarak hazırlanmış olmakla birlikte, aynı zamanda değerleme uzmanlığı sınavlarına hazırlanan için de iyi bir kaynak niteliğinde. Değerleme şirketlerini de irdeleyerek değerleme rapor tekniklerini de aktaran bu kitabı edinmek isteyenler yayıncı kuruluş olan Maliye ve Hukuk Yayınları'na (0312.438 56 50) müracaat edebilirler.

 

SÖZÜN ÖZÜ

Okunu hedeften öteye atan okçu, okunu hedefe ulaştıramayan okçudan daha başarılı değildir.

MONTEIGNE

(Kaynak: Referans Gazetesi | 10.10.2007)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM