BASINDAN YAZILAR
YMM Zeki GÜNDÜZ - Serbest Bölgeler Kanunu varken yok sayılabilir, görmezden gelinebilir mi? - MuhasebeTR

YMM Zeki GÜNDÜZ - Serbest Bölgeler Kanunu varken yok sayılabilir, görmezden gelinebilir mi?

Günün Sözü :

"Hata değil, çare bulun."

H.Ford

 

Değerli Dünya okurları, bugün sizlerle bir vergi uzmanı olarak anlamakta güçlük çektiğim bir konuyu paylaşmak istiyorum.

Belki biliyor, belki bilmiyorsunuz, Serbest Bölgeler Kanunu 1985 tarihli. Yani 22 senedir (yaklaşık çeyrek asırdır) yürürlükte olan bu kanuna dayanılarak Bakanlar Kurulu kararlarıyla Türkiye'de 21 serbest bölge kurulmuş ve bu bölgelerde faaliyette bulunmak üzere (ticaret, üretim konularında) 4.200 şirkete ruhsat verilmiş. Bu bölgelerde serbest bölgeler genel müdürlüğü ile gümrük idaresinin yakın gözetim ve denetiminde faaliyette bulunulabiliyor. Bölgelere satışlar ihracat, bölgelerden yapınla alımlar da ithalat sayıldığında ithalat ve ihracatla ilgili tüm mevzuat hükümleri bu bölgelerden alım satım yaparken uygulanıyor.

Serbest Bölgeler Kanuna göre başlangıçta bölge faaliyetleri vergiden muaf iken 2004 yılında yapılan düzenleme ile faaliyet gelirleri vergiden istisna hale getirilmiş.

Bu şirketlerin tamamına yakını Türkiye'de bir başka şirketle ilişkili.

Serbest bölgelerle ilişkili Türkiye'deki şirketler çeyrek asırdır mali idareye beyanlar vermişler, incelenmişler, sorular sormuş cevaplar almışlar, bir kısım tebliğler düzenlenmiş, yargıya intikal eden konuları olmuş.

Mali idare, kurumlar vergisi beyannamelerinde serbest bölge gelirlerinin istisna olarak nerede, nasıl gösterileceğini düzenlemiş ve tebliğlerinde de açıklamalar yapmış.

Aynı şekilde serbest bölgelerdeki şirketler de yaptıkları işlemlerle ilgili aldıkları görüşlerle mali idare ile hep ilişki içinde olmuşlar.

Şimdi tüm bu serbest bölgelerdeki şirketlere mal satan ve alan Türkiye'deki ilişkili şirketler inceleniyor ve bölgelere örtülü kazanç dağıttıkları iddiası ile cezalı tarhiyatlara muhatap kılınıyorlar.

Ancak bugün karşı karşıya oldukları örtülü kazanç dağıtımı eleştirilerileriyle ilgili olarak mali idare çeyrek asırda tek bir yol gösterici, yönlendirici kelime etmemiş. Vergi idaresiyle olan çeyrek asırlık ilişkide bu konu hiç gündeme gelmemiş.

Geçen hafta ele aldığımız transfer fiyatlaması (örtülü kazanç dağıtımı konusunun yeni adı) konusu sonrasında çok sayıda soru ve yakarı iletilince bu haftaki yazımızı bu önemli olduğunu düşündüğümüz soruna ve bu sorunla ilgili çözüm önerilerimize ayırdık.

İncelemeler nasıl yapılıyor?

Şu an 2002 ve 2003 yıllarına yönelik olarak yürütülen incelemeler (kayıtdışılıkla mücadele bir kenara bırakılarak yine tamamen kayıtiçinde olunma cezalandırılıyormuş gibi) gümrük ve serbest bölgeler idarelerinden (her hareket bu idarelerin bilgisi, denetim, gözetim ve kayıtları altında olduğundan), elektronik ortamda alınan giriş/çıkış fatura bilgilerinden hareketle, serbest bölgelerdeki şirketlerin faaliyetleri, masrafları (giriş çıkışta ödenen fonlar, ücretler, kira, taşıma, sigorta, elektrik, su vb. giderler bile) dikkate alınmadan, Türkiye'deki ilişkili şirketten alınan çoğu bir sahifelik tutanaklara dayanılarak yazılan şablon raporlar şeklinde yapılıyor.

Serbest Bölge Kanunu, bu kanuna göre ruhsat alıp, devletin gözetim ve kontrolü altında faaliyette bulunan firmaların masrafları göz önüne alınmadığı gibi bu firmaların hiç kâr edemeyeceği iddia ediliyor.

Bu raporlar oluşturulurken Türkiye'deki şirketlerin defter ve belgeleri dahi incelenmiyor, açıklamaları dikkate alınmıyor. Tutanaklar adeta usulen, sadece şirketlere tarhiyat öncesi uzlaşma isteyip istemediğini sormak için alınıyor.

Bir kısım şirketler incelendiklerini, yapılan çalışmanın tarhiyatla sonuçlanabileceğini kendilerine rapor tebliğ edildiğinde idrak ediyorlar.

Uzlaşmalardaki tutum

Kendisine cezalı tarhiyat (rapor) tebliğ edilen şirketin önünde iki yol var. Ya uzlaşacak, ya da yargıya gidecek. Doğal olarak şirketler önce uzlaşma yolunu deniyorlar. Uzlaşmalar rakamların büyüklüğüne göre ya ilde ya da merkezi uzlaşma komisyonunda (Ankara'da) yapılıyor.

Uzlaşmalarda cezaların kaldırıldığı, anaparadan da muhtelif oranlarda indirimler yapıldığını duyuyor veya müşahede ediyoruz. Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla idare raporların zayıflığını, masrafların dikkate alınmamasını ve orada edilebilecek kâr oranını da afaki olarak dikkate alıp anaparadan (hesaplanan vergi aslından) da indirim teklif ediyor.

Uzlaşan mükelleflerin oranını bilmemekle birlikte çok sayıda şirketin konuyu yargıya taşıdığını biliyoruz.

Uzlaşmalarda bizi üzen husus mali idarenin bu konu ile ilgili olarak kendisi ile ilgili hiç sorumluluk taşımaya yanaşmayan bir görüntü çizmesi. Çeyrek asırlık suskunluk nedeniyle çözüme dönük mali idare herhangi bir çaba içinde değil.

Halen de bu bölgelerde faaliyetlere devam ediliyor ve kimse ne yapacağını bilmiyor.

Bu tartışmalar yasanın çıktığı ilk yıllarda yani 20 sene evvel yapılıyor olsaydı kimsenin kimseye söyleyecek sözü olmaz, konu tartışılır, sonuçlanır, herkeste pozisyonunu ona göre alırdı.

Yargıda neler oluyor?

Konu çok sayıda şirket tarafından yargıya taşındı. Bugüne kadar verilen ilk mahkeme kararlarından bizim erişebildiklerimizde tarhiyatların reddi yönünde olduğunu görüyoruz.

Danıştay'dan yeni yeni gelmeye başlayan bizatihi bu son dönem serbest bölge incelemelerine dönük kararlarda da ilk mahkeme kararları onanıyor.

Kararlarda, serbest bölgedeki şirketin kâr etmeyeceğinin ileri sürülemeyeceği, emsal aranması gerektiği, giderlerin dikkate alınması gerektiği, gruplarda üretim ve satış pazarlama şirketlerini ayırmanın yaygın bir uygulama olduğu gerekçelerine işaret edildiğini görüyoruz.

Öte yandan daha önce yapınlan bir inceleme çerçevesinde verilen bir Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurul Kararı'nda serbest bölgedeki firmanın paravan şirket sayılıp tarhiyatın onandığını da hatırlatmak isteriz.

Ayrıca Almanlar'ın çok güzel bir atasözü var: "Her davanın ayrı bir kaderi olduğunu unutmamak gerekiyor."

Mali idare ne yapmalı? Sorunun çözümüne yönelik bir önerme denemesi

Eğer 4.200 işadamı bir işi tamamen yasal, devlet tarafından destekleniyor, onaylanıyor, kontrol ediliyor, çeyrek asırdır da bu test edildi düşüncesi ile hareket ediyorsa, burada idarenin de sorumluk alması gereken bir alan var demektir.

Devlet 21 serbest bölge kurarken, ruhsat verirken, çeyrek asırlık uygulama yaparken ve halen bu konuda hiçbir şey söylemiyor veya söylememiş, tavır almamışsa vatandaşlarından el yordamıyla mükemmeli bulmasını bekleyemez, beklememeli.

Mali idare bu konuda;

1. Vergi Konseyi'nden görüş alabilir.

2. TÜRMOB'dan görüş alabilir.

3. TOBB'dan görüş alabilir.

Alınan bu görüşler çerçevesinde bu bölge incelemeleri için bir tavır belirler ve olabildiğince mükellefleri mali sıkıntıya sokmadan geçmişe ilişkin incelemeler nedeniyle oluşan sorunu, işi yargıya havale etmeden ve mali idaredeki bürokratları sıkıntıya sokmadan (indirim oranları ile ilgili spekülasyonları önlemek için) çözer.

Bir an önce de geleceğe dönük olarak bakanlık ne bekliyorsa tavrını ortaya koymalı ki sorun devam etmesin.

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 28.09.2007)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM