BASINDAN YAZILAR
Akif AKARCA, Dr. Mehmet ŞAFAK - Limitet şirket ortaklarının sorumluluğu sınırsız mıdır? - MuhasebeTR

Akif AKARCA, Dr. Mehmet ŞAFAK - Limitet şirket ortaklarının sorumluluğu sınırsız mıdır?

Bilindiği gibi kişilerin kurdukları şirketler şahıs şirketleri ve sermaye şirketleri olmak üzere genelde iki gruba ayrılmaktadır. Şahıs şirketlerinde ortakların şirket borçlarına karşı sorumluluğu sınırsızdır. Tüm şahsi mal varlığı ile de sorumlu olurlar. Sermaye şirketlerinde ise ortakların sorumluluğu koydukları sermaye ile sınırlıdır. Ortaklar ayrıca, taahhüt ettikleri sermaye borcu dışında şahsi mal varlıkları ile sorumlu olmazlar. En çok bilinen ve yaygın olan sermaye şirketleri anonim şirketler ve limitet şirketlerdir.

Limitet şirket, Türk Ticaret Kanunu'nun 503. maddesinde; "iki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret unvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile sınırlı ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limitet şirket denir" şeklinde tanımlanmıştır. Ticaret Kanunu'na göre ortağın şahsi mal varlığı ile sorumluluğu söz konusu değildir.

Kamu alacağı ve limitet şirket ortağının sorumluluğu

Limitet şirketin mal ve hizmet alımı dolayısıyla ortaya çıkan borçlarını ödeyememesi halinde icra veya iflas yolu ile alacaklılar şirketten alacağını ister. Şirket ortaklarına, ortaklık sıfatları nedeniyle, baş vurma imkanı yoktur. Ancak, limitet şirketin vergi ve benzeri kamu borçlarının varlığı halinde söz konusu sorumlu olmama niteliği ortadan kalkmaktadır. Durum 29.07.1998 öncesi ve sonrasında farklıdır.

29.07.1998 öncesi durum

6183 Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un kabul edildiği 1954 yılından 1998 yılına kadar limitet şirketin kamu borçlarına karşı, kanunun 35. maddesinde belirlenen sınırlar içinde sorumluluğu söz konusu idi. Maddeye göre "limitet ortaklıkların ödenmeyen ve tahsil imkanı bulunmayan amme borçlarından dolayı ortaklar vaz'ettikleri veya vaz'ını taahhüt eyledikleri sermaye miktarında doğrudan doğruya mesul ve bu kanun hükümleri gereğince takibata tabi tutulurlar." Örneğin, 500 milyon lira sermayeli bir limitet şirkette %10 payla ortak olan bir ortağın şirketçe ödenmeyen kamu borcundan sorumlu tutulacağı miktar 500 milyon liranın yüzde 10'u olan 50 milyon liradan ibarettir. Kamu borcundan yüzde olarak payına düşen miktar 100 milyon lira olsa dahi alacaklı idarenin isteyebileceği miktar 50 milyon lira ile sınırlıdır.

29.07.1998 sonrası durum

6183 sayılı kanunun 35. maddesinde 1998 yılında yapılan değişiklik limitet şirket ortaklarının sorumluluğunu, şirketin kamu borçları yönünden neredeyse sınırsız hale getirmiştir. Değişiklik sonrası 35.madde şöyledir. "Limitet şirket ortakları, şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar."

Örneğin, 5.000 YTL sermayeli bir limitet şirketin yüzde 10 paylı ortağı, şirketin ödenmeyen 100.000 YTL kamu borcu varsa sermaye payı 500 YTL olduğu halde, kamu borcunun yüzde 10'u olan 10.000 YTL'yi ödemek durumunda olacaktır.

Kamu alacaklarının ortaklardan tahsili ile ilgili uygulama

Şirketten tahsil edilemeyen kamu alacaklarının ortaklardan tahsili ile ilgili uygulama, uygulama birliğini sağlama amacıyla tüm tahsilat tebliğlerini bir araya getiren ve 30.06.2007 tarih ve 26568 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanan Seri A Sıra No. 1 sayılı Tahsilat Genel Tebliği'ne göre, kısaca aşağı da olduğu gibidir.

6183 sayılı kanunun 35. maddesi uyarınca limitet şirket ortakları hakkında takibe geçilebilmesi için, kanunun 54 ve izleyen maddelerine göre şirket hakkında yapılan takip muameleleri sonucunda amme alacağının şirketten tahsil imkanının bulunmaması gerekmektedir.

Şirketten amme alacağının tahsil imkanın bulunmaması;

- Şirketin haczedilen mal varlığının, 6183 sayılı kanun hükümlerine göre yapılan değerleme sonucu, tespit edilen değerlerinin amme alacağını karşılamaması veya satış yapılmasına rağmen amme alacağının tamamının tahsil edilememiş olması,

- Şirketin haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması,

- Şirketin iflasının istenmiş veya iflasının açılmış olması hallerinde amme alacağının iflas yoluyla takip sonucunda da tahsil edilemeyeceği kanaatinin oluşması,

- Borçlu şirketin yapılan araştırmalara rağmen bulunamaması,

gibi alacaklı tahsil dairesinin takdir ve tespitine dayalı hallerdir.

Yukarıda sayılan hallerde limitet şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacaklarını ödemek mecburiyetinde olan gerçek veya tüzel kişi ortaklar, 6183 sayılı kanunun 3. maddesi uyarınca amme borçlusu olup, bu kanun hükümlerine göre takip edilecektir.

Limitet şirket ortakları hakkında yapılacak takipte aşağıdaki hususlara dikkat edilecektir.

- Öncelikli şirketten tahsil imkanı bulunmayan amme alacağının ait olduğu dönemde ve ödeme zamanında şirket ortaklarının kimler olduğu ve bu ortakların sermaye hisseleri; şirket ana sözleşmesi, ana sözleşme değişikliği veya pay defterindeki kayıtlardan tespit edilecektir.

- Her bir ortağın sermaye hissesine göre takip konusu olan amme alacağından sorumlu olduğu miktar belirlenecektir.

- Takip konusu amme alacağının ait olduğu dönemde ve ödeme zamanında pay devri nedeniyle farklı kişilerin ortak olması halinde, payı devreden ve devralan kişiler hakkında müşterek ve müteselsil sorumluluk esasına göre takip yapılacaktır.

- Ortaklar hakkında takip muamelesine 6183 sayılı kanunun 55.maddesine göre tanzim edilecek ödeme emri tebliği suretiyle başlanılacaktır.

6762 Türk Ticaret Kanunu'nun 540. maddesinde, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecbur oldukları hükme bağlanmıştır. Böyle bir durumda ortaklar hakkında 6183 sayılı kanun uyarınca yapılacak takip; 35.madde hükümlerine göre sermaye hisseleri oranında olmayacaktır. Ortakların hepsi kanuni temsilci sıfatına haiz olacaklarından, haklarındaki takip 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10. ve 6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddelerine göre, amme alacağının tamamından müşterek ve müteselsil sorumluluk esasına göre yürütülecektir.

Diğer taraftan, 6183 sayılı kanunun "Amme alacaklarının korunması" başlıklı ikinci bölümünde yer alan teminat isteme, ihtiyati haciz, ihtiyati tahakkuk ve diğer koruma hükümleri, yeterli şartların varlığı halinde yeni yayınlanan Seri A Sıra No. 1 Tahsilat Tebliği'ndeki düzenlemeler dikkate alınarak amme borçlusu sayılan ortak hakkında da uygulanacaktır.

6183 sayılı kanunun 35.maddesinde 4369 sayılı kanunla yapılan değişiklik 29.07.1998 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu itibarla, 29.07.1998 tarihi ve bu tarihten sonraki dönemlere ait olan amme alacakları, limitet şirketten tahsil imkanı bulunmaması halinde yukarıda belirtilen esaslar çerçevesinde ortaklardan takip ve tahsil edilecektir. Bu tarihten önceki dönemlere ait amme alacakları ise ortaklardan kanun değişikliği öncesi hükümlere göre takip ve tahsil edilecektir.

Ülkemizin ihtiyacı olan kurumlaşma ve küçük tasarrufların yatırımlara ve ticarete yönlendirilmesi açısından kamu alacaklarının limitet şirketin ortaklarından tahsili ile ilgili uygulama olumsuz etkiler yaratıcı niteliktedir. 1998 öncesi uygulama daha olumlu sayılabilir.

Yargı kararları

İş Mahkemesi kararına rağmen çalışanı işe almama nedeniyle ödenen tazminatın vergi karşısındaki durumu

 

TC DANIŞTAY

ÜÇÜNCÜ DAİRE BAŞKANLIĞI

Esas No: 2006/3739

Karar No: 2007/414

Özet: Çalışanı işe iade etmeyerek çalışma ilişkisini sona erdiren işveren tarafından yargı kararında öngörüldüğü için ödenen tazminatın ücret sayılan ödemelerin ortak özelliklerini taşımadığından, bu ödemelerden Gelir Vergisi Kanunu'nun 61. ve 94. maddesinin birinci fıkrasına bağlı (1) işaretli bent uyarınca vergi kesintisi yapılmasına olanak bulunmadığı hakkında.

Türk milleti adına

Hüküm veren Danıştay Üçüncü Dairesi'nce Danıştay Başsavcısı tarafından kanun yararına temyiz edilen (...) Bölge İdare Mahkemesi'nin 03.03.2006 gün ve E:2006/130, K:2006/184 sayılı kararı incelendikten ve Tetkik Hakimi ...'ın açıklamaları dinlendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

...Birliği ile yaptığı iş sözleşmesi işveren tarafından feshedilen davacının feshin geçersizliği ve işe iadesini isteyerek açtığı davayı sonuçlandıran (...) 5. İş Mahkemesi'nin 17.11.2003 tarihinde verdiği K:2003/1794 sayılı kararıyla; aktin feshinin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verildiği; süresinde işe iadesini isteyen davacının bu istemi yerine getirilmeyerek işe başlatılmadığı; dört aya kadar olmak üzere kararın kesinleşmesine kadar olan sürede doğan ücret ve hakları dışında işe başlatılmaması nedeniyle dört aylık ücretinin de tazminen ve iş mahkemesi kararı gereğince davacıya ödenmesi sırasında bu ödemelerden gelir vergisi kesintisi yapıldığında çekişme bulunmamaktadır.

Yapılan bu tevkifata karşı açılan davayı inceleyen (...) vergi mahkemesince verilen 20.07.2005 gün ve K:2005/180 sayılı kararla davacıya yapılan ödemelerin iş mahkemesi kararına dayandığı ve Gelir Vergisi Kanunu'nun 61. maddesinde ücret olarak vergilendirilmesi gereken ödemelerden olmadığı gerekçesiyle tevkif edilen vergilerin davacıya ret ve iadesi karar verilmişse de bu kararı itiraz yoluyla inceleyen (...) Bölge İdare Mahkemesi'nce verilen 03.03.2006 gün ve E:2006/130, K:2006/184 sayılı kararla, kesilen vergilerin davacıya ret ve iadesine ilişkin hükmün bozulduğu ve 2577 sayılı yasanın 45. maddesinin 4.fıkrası uyarınca davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.

Kanun yararına bozma istemi; iş mahkemesi kararı gereğince işveren tarafından davacının işe başlatılmaması nedeniyle ödenen tazminattan vergi kesintisi yapılmasında hukuka aykırılık görülmeyerek verilen davanın reddi yolundaki hüküm fıkrasına ilişkindir.

Sözleşmenin feshine geçersizliğine ve çalışanın işe iadesine karar verilmesi üzerine bu istemle başvurulmasına karşın işe başlatmayan işveren aleyhine hükmolunan tazminatın ödenmesi, iş sözleşmesinin tarafları arasındaki çalışma ilişkisinin sona ermesi sonucunu yaratmaktadır.

Gelir Vergisi Kanunu'nun 61. maddesinde ücret ve ücret sayılan ödemelerin ortak özelliği, bu ödemelerin çalışanın işverene bağlılığı ve hizmet karşılığı sağlanan ve para ile temsil edilen yahut edilebilen ödemeler olmasıdır.

Çalışan işe iade etmeyerek çalışma ilişkisini sona erdiren işveren tarafından yargı kararında öngörüldüğü için ödenen tazminat, ücret sayılan ödemelerin ortak özelliklerini taşımadığından, bu ödemelerden Gelir Vergisi Kanunu'nun 61. ve 94. maddesinin birinci fıkrasına bağlı (1) işaretli bent uyarınca vergi kesintisi yapılmasına olanak bulunmamaktadır.

Yargı kararıyla işe iadesine karar verilen davacıya, başvurusuna rağmen işe başlatılmayarak işsiz bırakılması nedeniyle işverence yapılan bu ödenme; Gelir Vergisi Kanunu'nun 25. maddesinin birinci fırkasına bağlı (1) işaretli bentte vergiden müstesna tutulduğuna dayanılarak verilen hükmün bozulması gerekmiştir.

Açıklanan nedenlerle, Danıştay Başsavcısı'nın temyiz isteminin kabulü ile (...) Bölge İdare Mahkemesi'nin 03.03.2006 gün ve E:2006/130, K:2006/184 Sayılı kararının, davacıya, işe başlatılmaması sebebiyle dört aylık ücreti tutarında ödenen tazminatın tevkifata tabi tutulmasında hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesine dayanan davanın reddine ilişkin hüküm fıkrasının; 2577 sayılı İdare Yargılama Usulü Kanunu'nun 51. maddesi uyarınca kanun yararına ve hükmün hukuki sonuçlarına etkili olmamak üzere bozulmasına, kararın bir

örneğinin Maliye Bakanlığı ile Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmesine ve Resmi Gazete'de yayımlanmasına, 15.02.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 19.07.2007)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM