BASINDAN YAZILAR
Adnan NAS - KOBİ'ler ve rekabet gücü - MuhasebeTR

Adnan NAS - KOBİ'ler ve rekabet gücü

Seçim düzlemine girildiğinden beri sık duyduğumuz söylemlerden biri de KOBİ'ler ile ilgili. Bütün siyasal partiler, benzer sözcüklerle ekonomi politikalarının merkezine KOBİ'leri alacaklarını, öncelikle onların teşvikini, sıkıntılarını gidermeyi amaçlayacaklarını söylüyor. Bu arada en fazla ilgimi çeken bir söylem, "KOBİ'lerin sayısını artıracağız" tarzında olanı.

Kuşkusuz dünyanın her tarafında, ekonomilerin genel performansını, büyümesini, verimlilik düzeyini, esnekliğini ve istihdam kapasitesini yükseltmek açısından küçük ve orta ölçekli işletmelerin desteklenmesine çok önem verilir. Ancak bu desteğin sözde kalmayıp, sonuca yönelik somut ve gerçekçi politikalar halinde hayata geçirilmesine aynı sıklıkta rastlanmaz. Hele bizde olduğu gibi destek, geçen haftaki yazımızda bahsettiğimiz "devlet ile negatif kontrat" doğrultusunda, kural dışılık ve sözgelişi kayıtdışılığa göz yummaktan ibaret kalırsa, bunun ne o işletmelere, ne de ekonomiye uzun vadede faydası olmaz. Çünkü bu durumda işletmelerin ömrü bir miktar uzar ama verimlilik, rekabet gücü ve katma değer artmadığından kalıcı refah ve sürdürülebilir büyüme sağlanamaz.

Küresel sistemdeki rolümüzü KOBİ'ler belirleyecek

Hep tekrarladığımız gibi küreselleşme, kimsenin tek başına etkileyemeyeceği ama herkesin ayak uydurmak zorunda olduğu bir süreç. Başka bir deyişle Türk ekonomisi de mecburen küresel sisteme entegre olacak, nitekim olmaya başladı bile; ancak bu entegrasyonun şekli ve alacağı rolün büyüklüğü, üreteceği katma değere ve küresel değer üretiminden alacağı paya bağlı olacak. Bu noktada işletmelerimizin sayıca yüzde 99'unu oluşturan, milli gelirin yüzde 60'ını, istihdamın yüzde 55'ini ve ihracatın yüzde 20'sini sağlayan KOBİ'lerimizin performansı ve özellikle ihracat ve istihdamdaki potansiyelini gerçekleştirme düzeyi kritik önem kazanıyor.

Gerçekten bu günün giderek serbestleşen, küreselleşen, üstelik bilgi teknolojilerindeki hızlı gelişme ile niteliği de değişen ekonomik rekabet ortamında başarı için şirketlerin vizyonu ve kültürünün de değişmesi gerekiyor. Artık sadece kısa vadedeki kâr ve nakit akışı değil, hatta kendi başına ölçek büyüklüğü de değil, daha çok işgücü kalitesi, yaratıcılık, pazar payı ve marka gibi ölçümü kolay olmayan unsurların belirlediği şirket değeri üzerine odaklanmak öne çıkıyor. Avrupa Birliği'nin de temel ekonomik kriterlerden biri olarak kabul ettiği "rekabet baskısına ve piyasa güçlerine karşı koyma kapasitesi" açısından, artık üreticinin değil tüketicinin hakim olduğu piyasalarda rekabet gücü, verimlilik ve kalite eksenleri üzerine oturuyor. Uluslararası rekabette döviz kuru sistemi ve vergiler de önemli ama, bu parametrelerdeki farklılıklar giderek ortadan kalkma eğiliminde. Ayrıca kayıtdışı, vergiden kaçınma ve teşvik gibi operasyonel etkinlik ve verimlilik ile ilgisi olmayan avantajlar da giderek azalıyor.

Öte yandan eski dikey ve entegre yapılar yerine süreç odaklı değer zincirleri ya da merkezi bilgi odakları ile yerelleşen üretim ve satış merkezleri geçiyor. Faaliyetin sınır ötesine genişlemesi, farklı ülkelerdeki fonksiyon ve iş süreçlerinin ve farklılaşan risklerin dikkatli analizini gerektiriyor; buna karşılık farklı pazarlarda faaliyet, risklerin dengelenmesini ve tutarlı stratejilerin uygulanmasını mümkün kılıyor. Maliyet avantajı ve talep ağırlıklı şirket politikaları, ileri teknoloji kullanımı ve yükselen işgücü kalitesiyle uygulanırsa rekabet gücü yakalanabiliyor.

Sermaye piyasalarının önemi

İşletmelerin operasyonel etkinliğine ve rekabet gücüne dışsal destek sağlayacak bir diğer mekanizma, mülkiyetin ve dolayısıyla bilanço ilgililerinin sermaye piyasası aracılığıyla yaygınlaştırılması ve böylece küçük birimlere bölünen akışkan sermaye sağlanmasıdır. Gelişmiş ve güçlü standartlara sahip sermaye piyasaları, ölçülebilir şirket değerlerini ortaya çıkararak sermaye sahipliği ile yönetimi ayrıştıracak, yani işletmenin uzun vadede performansını garanti edecek kurumsallığı kendiliğinden sağlayacaktır.

Mevcut durum ne?

Sözün kısası, küresel piyasalarda pay kapmanın şartı çok büyük ölçeklere değil, fakat yeterli rekabet gücüne sahip olmak. Türkiye'deki KOBİ'lerin ise bu konuda pek çok noksanı var. Başta sermaye yetersizliği ve finansman sıkıntısı olmak üzere, teknoloji, stratejik yaklaşım, yönetim ve işgücü kalitesi ve kurumsallaşma düzeyi yönünden alınacak mesafe büyük. Ekonomik istikrarın sağlanması ile gözlenen iyileşmeye rağmen KOBİ'lerin toplam kredilerdeki yüzde 10 civarındaki payı, Japonya ve G. Kore'deki yüzde 50, Almanya'daki

yüzde 35 ve ABD'deki yüzde 43'lük oranların çok gerisinde. Öte yandan toplam ihracatın içinde KOBİ'lerin payı da yine yüzde 10. Oysa söz gelişi ABD'deki ihracatçı firmaların yaklaşık yüzde 70'i küçük işletmeler. KOBİ'lerimizin stratejik yönetim ve yapılanmada ciddi zaafları olduğu anlaşılıyor.

Öte yandan KOBİ tanımlamasında da boşluklar var. Bu kategoride sayılan işletmelerimizin çoğunluğunun katma değer üretim zincirinde değil, iç pazara yönelik dağıtım zincirinde yer aldığı, dolayısıyla ekonominin rekabet gücüne katkılarının sınırlı olduğu açık. Üstelik kamu otoritesi oyun kurallarını iyi tanımlamış değil.

Potansiyelimizi daha iyi yönetmenin ve KOBİ'lerimizi rekabete yönlendirmenin yolunu aramalıyız...

(Kaynak: Dünya Gazetesi | 10.07.2007)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM