BASINDAN YAZILAR
Veysi SEVİĞ, Bumin DOĞRUSÖZ - Serbest bölge dışı harcama oranına göre verdi in - MuhasebeTR

Veysi SEVİĞ, Bumin DOĞRUSÖZ - Serbest bölge dışı harcama oranına göre verdi in

Serbest bölge içerisinde faaliyet gösteren bir şubemiz vardır. Bu iş için Türkiye’de bir bankada açılmış bulunan hesaptan tahakkuk ettirilen faizler stopaja tabi midir? Ayrıca serbest bölge içerisinde gösterilen faaliyet nedeniyle zaman zaman merkezden gönderilen teknisyen, müşavir giderlerini merkez hesaplarına kaydediyoruz. Çünkü serbest bölgede görevlendirdiğimiz personelin buraya gidip gelmesi günlük olmaktadır.

Diğer yandan bazı hallerde vinç ve benzeri nitelikteki ağır yük makinelerini de serbest bölgede görevlendirmemiz söz konusu olabilmektedir. Bu durumda söz konusu makinelerin serbest bölgede bulundukları sıradaki faaliyetleri dolayısıyla bu durum nedeniyle ortaya çıkan harcamaların ayrıştırılması zorunlu mudur?

Serbest bölgede elde edilen kazancın Türkiye’ye getirilmesi ve ortaklara dağıtılması halinde, yapılan dağıtım vergi kesintisine tabi tutulabilir mi?

 

Serbest Bölgeler Yasası’nın geçici 3. maddesi hükmü gereği olarak 06.02.2004 tarihinden önce bu bölgelerde faaliyette bulunan ve faaliyet ruhsatı bu tarihten önce alınmış bulunan mükelleflerin;

* Bu bölgelerde gerçekleştirdikleri faaliyetleri dolayısıyla elde ettikleri kazançları faaliyet ruhsatlarındaki süre ile sınırlı olmak üzere Gelir ve Kurumlar Vergisi'nden bağışık tutulmuştur.

* Bu bölgelerde istihdam edilen personele ödenen ücretler 31.12.2008 tarihine kadar Gelir Vergisi'nden bağışıktır. Ancak bu istisnanın Gelir Vergisi Yasası’nın 94. maddesinin 1. fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi kapsamında yapılacak olan tevkifata etkisi bulunmamaktadır.

* Bu bölgelerde gerçekleştirilen faaliyetlerle ilgili işlemler 31.12.2008 tarihine kadar her türlü vergi, resim ve harçtan bağışıktır.

Serbest bölgelerde faaliyette bulunan Gelir ve Kurumlar Vergisi mükelleflerinin bu bölgelerde imal ettikleri ürünlerin satışından elde ettikleri kazançları, Avrupa Birliği'ne tam üyeliğin gerçekleştiği tarihi içeren yıllık vergilendirme döneminin sonuna kadar Gelir ve Kurumlar Vergisi'nden müstesna olup, bu bağışıklığın Gelir Vergisi Yasası’nın 94. maddesinin 1. fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi kapsamında yapılacak tevkifata etkisi yoktur.

Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde serbest bölgelerde yürütülen faaliyetler belli ilkeler çerçevesinde Gelir ve Kurumlar Vergisi'nden bağışık tutulmuş olup, bu bağışıklık serbest bölgelerde elde edilmiş olsa dahi faiz, repo ve benzeri faaliyet dışı gelirleri kapsamamaktadır.

Bir başka anlatımla serbest bölgelerde faaliyet gösteren Kurumlar Vergisi mükelleflerinin serbest bölgedeki banka veya finans kurumlarında bulunan mevduat hesaplarına tahakkuk ettirilen faizler ile repo kazançları üzerinden de Kurumlar Vergisi Yasası’nın 15 ve 30. maddeleri uyarınca kesinti yapılması gerekmektedir.

06.02.2004 tarihinden önce ruhsata bağlanmış faaliyetlerden elde edilen kazançlar vergiden bağışık olduğu için, bu tarihten önce ruhsata bağlanmış işlerde eğer serbest bölge dışından, bu bölgelerdeki faaliyete ilişkin bir harcama yapılıyorsa, bu harcamaların ayrıştırılması gerekmektedir. Buna göre merkezi veya şubesi serbest bölgede faaliyette bulunan mükelleflerin, hem serbest bölgedeki faaliyetleri hem de serbest bölge dışındaki faaliyetlerine ilişkin müşterek giderleri, merkezde ve şubede oluşan maliyetlerin toplam maliyetler içindeki oranı dikkate alınarak dağıtılacaktır. Maliyetlerin hesabında, merkezde ve şubede oluşan satılan malın maliyeti ile faaliyet giderlerinin toplamı dikkate alınacaktır.

Amortismana tabi iktisadi kıymetlerde ise serbest bölgelerde kullanılan gün sayısına isabet eden amortismanın merkez kayıtlarında kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alınması gerekecektir.

Serbest Bölgeler Yasası’nın yukarıda belirtilen geçici 3. maddesi uyarınca kâr dağıtımının stopaja tabi tutulması gerekmektedir. Bu bağlamda serbest bölgede faaliyette bulunan şube kârının Türkiye’deki kurumun bünyesine intikalinden sonra dağıtımı halinde stopaja yani vergi kesintisine tabi tutulacaktır.

Dolayısıyla, serbest bölgelerde faaliyette bulunan Kurumlar Vergisi mükelleflerinin, bu bölgelerde elde ettikleri kazançları dağıtmaları halinde dağıtılan kâr payları üzerinden elde edenin hukuki niteliğine göre Gelir Vergisi Yasası’nın 94. maddesinin 1. fıkrasının (6) numaralı bendinin (b) alt bendi ile Kurumlar Vergisi Yasası’nın 15. maddesinin 2. fıkrası ve 30. maddesinin 3. ve 6. fıkraları uyarınca vergi kesintisi yapmaları gerekmektedir. (V. Seviğ)

 

ZAMANAŞIMI SÜRESİNCE ARANILMAYAN KÂR PAYLARI

SORU: Çok ortaklı bir şirketimiz var. Bazı küçük pay sahiplerinin yurtdışında olmaları dolayısıyla onlara ulaşamıyoruz. Onlara ulaşamamamız nedeniyle, yıllardır onlara düşen kâr payı ödemesini de yapamıyoruz. Bunlar küçük rakamlar olsa da hesaplarımızda duruyor. Bu meblağları gelir yazarak veya yedek akçelere atarak, hesapları kapatabilir miyiz? Eğer böyle bir işlem yapabiliyorsak, bunun için genel kurul kararı gerekir mi? (O. ERKAYA/İZMİR)

YANIT: Şirketlerin Müruru Zamana Uğrayan Kupon Tahvilat ve Hisse Senedi Bedellerinin Hazine'ye İntikali Hakkında Kanunun 1. maddesine göre “Anonim ve limited şirketlerle paylı komandit şirketlerin komanditer ortaklarına ait hisse senetlerinin ve tahvillerinin, kanuni mazeret bulunmaksızın beş senelik müruruzamana uğrayan faiz, temettü ve ikramiye gibi menfaatleriyle bu şirketlerin hisse senetleri ve tahvillerinden bedele dönüşmüş olanlarının on senelik müruruzamana uğrayan bedelleri devlete intikal eder. Bu şirketler bahsolunan menfaat ve bedelleri zamanaşımı süresinin bitmesinden itibaren üç ay içinde mahalli mal sandığına yatırmaya mecburdurlar” hükmü yer almıştır. Bu nedenle söz konusu tutarları gelir yazmanız veya yedek akçelere eklemeniz söz konusu olmayıp, maddede geçen süre içerisinde mal sandığına yatırmanız gerekir. Bu yükümlülüğü yerine getirmeyen şirketlere uygulanacak yaptırım ise anılan kanunun 2. maddesinde “yatırılması gereken tutarın üç misli tazminat” şeklide belirlenmiştir. Öte yandan Hazine'nin bu alacağının takip ve tahsili, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabidir. (B. Doğrusöz)

 

YAPILAN DAİRENİN SATIŞINDA VERGİ

SORU: Biz 10 kişi arsa aldık ve 5 katlı 10 daireli ev yaptırdık. Tapu da 2007 ocakta çıktı. Evin maliyeti bize 65.000 YTL’yi buldu. Şimdi bu evi satmak istiyorum, tahmini 90.000 YTL civarı bir fiyatla satacağım. Ben bu satıştan dolayı vergi ödeyecek miyim? (A. Serinoğlu).

YANIT: Gerekli yanıtı verebilmem için gönderdiğiniz bilgiler yetersiz. Ancak sorunuzda yer alan bilgiler kadarı ile yanıt vereceğim. Anladığım kadarı ile daha önceden aldığınız bir arsaya, sahipleri sıfatı ile ve özel inşaat kapsamında bir apartman yaptınız. Apartmanın inşaatı Ocak 2007’de tamamlanarak bu tarih itibariyle cins tashihini yaptırdınız ve tapuları aldınız. Bu durumda bina (daire) cinsinden gayrimenkule 2007’de sahip olduğunuzdan, bu gayrimenkulü beş yıl içinde satarsanız, gayrimenkul satış kazancınız Gelir Vergisi'ne tabi olacaktır. (B. Doğrusöz)

 

YÖNETİM KURULU ÜYESİNİN İLANEN TEBLİĞLE SORUMLU TUTULMASI

SORU: Ben 2003 yılı şubat ayında limited şirketten dönüşen bir AŞ'nin yüzde 3 (15.000 YTL) kurucu ortağı oldum. Ben aynı zamanda yönetim kurulu üyesi oldum. Ancak şirketi temsil için yetki almadım ve şirketle ilgili hiçbir belgeye imza atmadım. Kuruluş anında şirketi temsil için ben ve diğer üye,  yönetim kurulu başkanına 1 yıl süre için yetki verdik. Şirket ile ilgilenmedim. 3 ay sonra Haziran 2003 de yönetim kurulundan noter aracılığı ile istifa ettim. Yine aynı gün noterde yüzde 3'lük hissemi yönetim kurulu başkanının eşine devrettim. Daha sonra öğrendim ki bu istifa ve hisse satışı Ticaret Sicil Gazetesi'nde ilan olunmamış. Sonradan ilan ettirmek istediğimizde “zaman geçmiş” diyerek tescil yapmadılar. Şirketin çalışmadığı, kapandığı, 2003 tarihinden bu tarafa vergi ve SSK borçlarının olduğu ortaya çıktı. 19 Nisan 2007 tarihli mahalli bir gazetede vergi dairesinin bir ilanında şirket borcundan dolayı benim de ismim ilan oldu. Adıma 36.000 YTL borç olduğu ilan edilmişti. Sizden ricam ben ne yapmalıyım? Bu borçtan dolayı bir sorumluluğum var mı? Nereye başvurmam gerekir? Yardımcı olursanız çok sevinirim. Şimdiden ilginize teşekkür ederim. (R. ÖZDEMİR)

YANIT: Şirket yönetiminden istifa eden ve bu istifası çeşitli sebeplerle tescil edilmeyen, yani sizin durumunuzda olan pek çok kişi var. Vergi İdaresi, tescil ve ilanın üçüncü şahıslara duyuru anlamını taşıması dolayısıyla tescil edilmeyen hususlara itibar etmemekte ve yapılmış tescillere göre yönetim kurulu üyesi olarak gözüken kişileri sorumlu tutmaktadır. Ancak açılan davalarda yargı, yönetim kurulu üyeliğinden ayrıldığını resmi kayıtlarla (örneğin noter kayıtları ile) kanıtlayan ve şirket yönetimine artık dahli olmayan kişilerin, ayrılma tarihinden sonrası için sorumlu tutulamayacaklarını kabul etmektedir. Dolayısıyla aleyhinize yapılan ve ilanen tebliğ olunan işleme karşı dava açarak sorumluluktan kurtulabilirsiniz.

Belli ki idare size bilinen bütün adreslerinizden ulaşamamış. Yoksa ilanen tebligat yapılamaz ve usule aykırı olur. Sizinle ilgili olarak yapılan ilanen tebligatla neyin tebliğ edildiğini yazmamışsınız. Vergi Usul Kanunu'nun 105 ve 106. maddelerine göre (ki bu madde 6183 sayılı kanunun 8. maddesine göre kamu icra belgelerinin örneğin ödeme emrinin ilanen tebliğinde de geçerlidir.), ilan tarihinden itibaren bir ay içinde müracaat edenlere veya adresini bildirenlere gerekli tebligat yapılır, bu süre içerisinde adres bildirmeyen veya müracaat etmeyenlere ise bir ayın sonunda tebliğ yapılmış sayılır. Dolayısıyla bu hükme göre ilanın yapıldığı 19 Nisan’dan bir ay sonra, yani 19 Mayıs’tan itibaren, eğer size tebliğ edilen vergi ceza ihbarnamesi ise 30 gün, ödeme emri ise 7 gün içinde dava açmanız gerekmektedir.

Benim önerim, bu süre zarfında idareye başvurmak ve adresinizi bildirmek yerine, süresi geldiğinde, avukatınız aracılığı ile ve onun büro adresini tebligat adresi olarak göstererek dava açmanızdır. Bu davada ayrıca, idarenin size ulaşamama nedenlerini ve ilanen tebliğ şartlarının oluşup oluşmadığını da tartışma konusu yapabilirsiniz. (B. Doğrusöz)

 

ÖZELGELERDE

KDV İNDİRİMİ

1. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 25.1.2007 tarih ve 478 sayılı özelgesi

“Genel oranda vergiye tabi işlemlerle indirimli orana tabi işlemlerde ortak olarak kullanılan amortismana tabi iktisadi kıymetler nedeniyle yüklenilen vergilerden indirim yoluyla telafi edilemeyen vergilerin (konuya ilişkin olarak düzenlemeler içeren 74, 76 ve 85 seri no’lu Katma Değer Vergisi Genel Tebliğleri hükümleri çerçevesinde) iadesi mümkündür. Ancak gerek söz konusu tebliğlerin gerekse bu tebliğlerin atıf yapmış olduğu 24 seri no’lu Genel Tebliğin iade edilecek verginin hesaplamasına ilişkin düzenlemeleri gereğince, amortismana tabi iktisadi kıymetlere ve genel giderlere ilişkin olarak bir vergilendirme döneminde iade edilecek vergi, o dönemde iade hakkı doğuran işlemlere ait bedelin genel vergi oranı (yüzde 18) ile çarpılması sonucu hesaplanan miktardan fazla olamaz.”

2. Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü’nün 25.2.1998 tarih ve 6747 sayılı özelgesi

“Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29/3 maddesi gereğince indirim hakkı ancak, vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili belgelerin kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirilme döneminde kullanılabilir.”

3. Adana Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 6.6.2006 tarih ve 865 sayılı özelgesi

“Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 29/3 maddesinde indirim hakkının, vergiyi doğuran olayın gerçekleştiği takvim yılı aşılmamak şartıyla ilgili belgelerin kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirilme döneminde kullanılabileceği düzenlenmiştir. Bu düzenleme sebebiyle 2001 yılındaki ticari faaliyetinize ait fatura bedellerinin geç ödenmesinden kaynaklanan ve alacaklı şirket tarafından faturaya bağlanarak 2005 yılında tahsil edilen 2001-2005 dönemlerine ilişkin gecikme faizine ait Katma Değer Vergisi'nin, önceki yıllara ait kısmının 2005 yılında indirim konusu edilmesi mümkün değildir.”

4. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 1.5.2006 tarih ve 1246 sayılı özelgesi

“Teslime konu emtianın satış bedeli, satıcı tarafından belirlendiğinden, Katma Değer Vergisi oranlarında meydana gelen indirimler nedeniyle satış tutarlarında da aynı oranda indirim yapılması zorunluluğu bulunmamaktadır.”

5. Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 20.2.2006 tarih ve 14030-2 sayılı özelgesi

“İşyerinde meydana gelen hırsızlık sonucu çalınan malların bedeli safi ticari kazancının tespitinde gider olarak dikkate alınmaz. İndirimleri kabul edilmeyen bu giderler dolayısıyla ödenen Katma Değer Vergisi'nin de indirim konusu yapılması veya gider olarak kaydedilmesi mümkün değildir.”

 

YARGI KARARLARINDA

USULSÜZLÜK CEZASI

Danıştay 7.Dairesi E.2000/6733 K. 2001/3113 T. 4.10.2001

VUK’nın 353. maddesinin 1. fıkrasında bahsedilen belge almama ve vermeme eylemlerinin birbiriyle ilişkili ancak birbirinden bağımsız eylemler olmaları ve birinin cezalandırılmaması veya cezalandırılmasına olanak bulunmamasının diğer eylemin cezalandırılmasına engel teşkil etmeyecek olması dolayısıyla; emtia alımlarını belgelendirdiği faturaların içeriği itibariyle yanıltıcı olduğu, gerçekte emtia satışı yapmadan komisyon karşılığı fatura düzenleyenlerden fatura alarak, emtia aldığı kişi ya da firmalardan fatura almadığı mahkeme kararıyla kesinleşen ve sabit olan şirket hakkında kesilen özel usulsüzlük cezasında -her ne kadar satıcı veya satıcıların kimlikleri açık olarak bilinmiyor olsa da satıcının kimliğinin belge düzenlememe eyleminin unsuru olamayacak olması sebebiyle- yasaya aykırılık yoktur.

 

Danıştay 9. Dairesi E. 2001/2491 K. 2002/434 T. 6.2.2002

VUK’nın 353. maddesinin 1. fıkrasında sayılan belgelerin verilmediği veya alınmadığı hususunun açık, yükümlüyü bağlayacak ve hukuken itibar edilecek biçimde olayın vukuu anında somut olarak tespiti zorunlu olduğundan; fatura alınıp verildiği yasada öngörülen şekilde somut olarak tespit edilmeden, inceleme raporundaki matrah farkından hareketle belge düzenlemediğinden bahisle özel usulsüzlük cezası kesilemez.

 

Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu E. 2001/460 K. 2002/9 T. 11.1.2002

VUK’nın 353. maddesinin 2. fıkrasına göre sevk edilen emtia için düzenlenmesi gereken ancak yapılan tespit neticesinde araçta bulundurulmadığı anlaşılan sevk irsaliyesinin, yapılan tespitten önce düzenlenmiş olduğu dava dilekçesi ekinde ibraz edilen sevk irsaliyesi fotokopisinden anlaşıldığından, kesilen özel usulsüzlük cezasında isabet yoktur.

 

Danıştay 7. Dairesi E. 2000/6874 K. 2002/948 T. 6.3.2002

VUK’nın 227. m/3. fıkrasında, bu kanuna göre kullanılan veya bu kanunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na verdiği yetkiye dayanılarak kullanma mecburiyeti getirilen belgelerin, öngörülen zorunlu bilgileri taşımaması halinde hiç düzenlenmemiş sayılacağı; aynı kanunun 353. m/2. fıkrasında ise “perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihazla verilen fiş ve Maliye Bakanlığı'nca düzenlenme zorunluluğu getirilen belgelerin, düzenlenmediğinin, kullanılmadığının gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğinin tespiti halinde, her bir belge için lira özel usulsüzlük cezası kesileceği" hükme bağlandığından; tutulan tutanak ile bakanlar kurulu kararıyla belirlenen Katma Değer Vergisi oranlarına uygun olarak düzenlenmediği anlaşılan ve yukarıdaki hükümler gereğince Katma Değer Vergisi oranı düşük gösterilmek suretiyle gerçeğe aykırı olarak düzenlenen belgelerin hiç düzenlenmemiş kabul edilmesi gerektiğinden, şirket adına tutulan tutanağa dayanılarak kesilen özel usulsüzlük cezası yasaya uygundur.

 

Danıştay 9. Dairesi E. 2000/1971 K. 2002/1155 T. 2.4.2002

Her ne kadar sevk irsaliyesinde fiili sevk tarihinin yazılmamış olduğu tespit edilmişse de sevk irsaliyesinin düzenlenerek taşınan malın yanında bulundurulması suretiyle bu belgenin düzenlenme ve bulundurma zorunluluğun yerine getirilmiş olduğundan, sadece sevk tarihinin yazılmamış olmasından bahisle belgenin hiç düzenlenmemiş olduğu kabul edilerek özel usulsüzlük cezası kesilemez.

 

Danıştay 3. Dairesi E. 2003/890 K. 2003/3199 T. 22.5.2003

VUK’nın 353. m./2. fıkrası sonunda bahsedilen ".. her bir belge için özel usulsüzlük cezası kesileceği" şeklindeki düzenlemenin, belgenin nevini belirlemek için yapılmış olduğu ve aynı nevi belgenin düzenlenmediğinin tespiti halinde tespit sayısının esas alınması gerekeceğinden; aynı nitelikteki birden fazla belgenin düzenlenmemesine ilişkin olarak tek bir tespit yapılması halinde, düzenlenmemiş aynı neviden birden fazla belge olsa da tek bir tespit olduğundan, sadece bir özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerekir.

(Kaynak: Referans Gazetesi | 02.05.2007)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (156 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM